Ali Tatar’ın abisi Ahmet Tatar’dan eski savcının davasına müdahillik talebi
Yarbay Ali Tatar’ın ölümünden birinci derecede sorumlu olan eski savcı Süleyman Pehlivan 24 Ocak Çarşamba günü yargı önüne çıkacak. Ali Tatar'ın abisi Ahmet Tatar davada müdahillik talebinde bulunacak.
Ahmet Tatar, Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi Başkanlığı’na müdahillik talebinde bulunmak için verdiği dilekçede 15 Temmuz’un hemen öncesinde açılan ve halen Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren “FETÖ Çatı Davası”na daha soruşturma aşamasında dahil olduklarını belirtti.
Müşteki sıfatıyla duruşmaları takip ettiklerini ifade eden Ahmet Tatar, “Asıl beklediğimiz, kaybımızın bir numaralı sorumlu olan, Türk adaletinin değil, örgütün savcılığını yapan FETÖ militanı Süleyman Pehlivan’ın yargılanmasıdır. Hakkında yaptığımız birçok hukuki girişim devam ederken sanık hiç hak etmediği şekilde FETÖ tarafından adeta ödüllendirilerek Yargıtay’a seçtirildi. Kendisine bir koruma duvarı hediye edildi. Tam da kaçırıldığı yerde, kendini en güvende hissettiği yerde onu sanık sandalyesinde görmek Hakkın bize bir lütfu olacaktır. Talebimiz çok net. Adalet istiyoruz” dedi.
Ahmet Tatar’ın Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi Başkanlığı’na müdahillik talebinde bulunmak için verdiği dilekçenin tam metni şöyle:
“FETÖ / PYD örgütü üyesi sanık Süleyman Pehlivan, İstanbul Özel Yetkili Mahkemelerinde savcı olarak görev yapmıştır.
Bizzat FETÖ örgütünün kolluk ve yargı içindeki uzantıları tarafından bir kumpas olarak kurgulanan ve kamuoyunda “Amirallere Suikast Davası” olarak bilinen soruşturma, sanık Süleyman Pehlivan tarafından yürütülmüştür.
Bu soruşturma o dönemede Deniz Kuvvetleri içinde teğmen olarak görev yapan genç subayları hedef almıştır. Poliste görevli FETÖ mensupları bu teğmenlerin evlerine yasadışı olarak girip daha önce hazırladıkları çeşitli dijital belgeleri ve diğer suç unsuru olabilecek malzemeleri yerleştirmişler ve bu dijital belgelerle başta merhum kardeşim Dz.Yb.Ali TATAR ve birçok diğer rütbeli subayı bu olayla bağlantılı hale getirmek istemişlerdir.
Bu genç subayların ahlaki olarak uygunsuz bir yaşam sürdürdükleri, uyuşturucu madde kullandıkları ve onları yönlendiren üst rütbeliler tarafından eski ve yeni Deniz Kuvvetleri Komutanlarına suikast için eğitilip malzeme sağlandığı iddia edilmiştir. Aralarında kardeşim Dz.Yb.Ali TATAR’ın da olduğu rütbeli subayların, bir yandan teğmenlerin bu uygunsuz yaşamlarına göz yumarken, diğer yandan onlara uyuşturucu sağlanmasına da yardım ve aracılık ettikleri ileri sürülmüştür.
Bu adi komplo, bir takım sahte ihbar mektupları ve aynı merkezden yönetildikleri bu gün ortaya çıkan internet sitelerinden yapılan karalayıcı yayınlar ve FETÖ örgütünün gazetelerinde çalışan, çoğu şimdi tutuklu örgüt mensubu kimi köşe yazarlarının propagandaları ile desteklenmeye çalışılmış kamuoyu ve iktidar mensupları aldatılmış, bilinçli bir şeklide yanıltılmıştır.
Bununla da yetinilmemiş soruşturma savcısı Süleyman Pehlivan’ın yönlendirmesi ve polisteki Emniyet Müdürü Yurt Atayün’ün özel çabaları ile kardeşim Dz.Yb.Ali TATAR ile ilgili olarak Ergenekon davası sanıkları ile gerçek olmadıkları bu gün ortaya çıkmış olan bağlantılar kurulmuştur. Olmadık toplantılar, buluşmalar, alt- üst ilişkileri, görüşmeler çirkin ithamlarla kardeşim töhmet altında bırakılmıştır.
Bu kumpasın perdesi 05.12.2009 tarihinde kardeşim Dz.Yb.Ali TATAR’ın Beşiktaş Adliyesinde Özel Yetkili savcılar tarafından sorguya çağrılması ile oynanmaya başlandı.
Kardeşim Dz.Yb.Ali Tatar aynı gün tutuklandı.09.12.2009 ve 14.12.2009 tarihlerinde iki kez tutukluluğuna yapılan itiraz sonunda 16.12.2014 tarihinde tutuklu olarak bulunduğu Hasdal askeri ceza evinden serbest bırakıldı.
Hiçbir yeni delil yada bulgu olmamasına, iddialardaki fahiş hata ve çelişkiler ortaya konmasına rağmen, örgütün savcısı Süleyman Pehlivan’ın itirazı ile hakkında, yine örgütün hazır kıta hakimleri tarafından yakalama kararı çıkarıldı.
Bu arada malum internet sitelerinden ve FETÖ örgütünün medyasında alçakça ve adice suçlamalar karalamalar devam ediyordu.
Bu yalan bombardımanından, ruhsal olarak çok olumsuz etkilenen kardeşim, yeniden tutuklanma kararını kabullenemedi. Bütün ikna çabalarımız maalesef karşılık bulmadı. Tıbbi destek alma çabalarımız engellendi. Tüm bu yaşanan sürece karşı derin bir infial hali yaşayan kardeşimin 19.12.2009 tarihinde evinde yaşamına son vermesine mani olamadık.
Bu gün ortaya çıkan gerçekler, kardeşimi bu sona getiren sürecin çok önceden kurgulanmış olduğunu ortaya koymaktadır. Bir takım odaklar, sahte ihbar mektupları ile, temelsiz yakıştırmalarla kardeşimin ismini hiç alakası olmayan ve örgüt tarafından kurgulanan ilişkilere ve olaylarla bulaştırmışlardır. Başta eşi ve kızı olmak üzere bütün ailemiz, yürütülen bu karalama kampanyasından derin bir üzüntü duyup, Ali için kaygılanırken; o da bizlerin de bir şekilde bu komplonun içine dahil edilebileceğimizden, ailemizin hiç hak etmediği durumlar yaşayabileceğinden için için endişeleniyordu.
Kardeşimin vatanına, ulusuna, mesleğine karşı duyduğu derin sevgi ve bağlılık, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı tahammülsüzlüğü; bu değerlere yönelik saldırının bir parçası olarak hedef alınması ve bu saldırılara karşı hukuki direnç gösterip boşa çıkarması gerekenlerin sessizliğe bürünüp ortadan kaybolması, onu bu isyana sürükledi.
Bu gün önünüze gelen iddianame henüz fezleke aşamasında iken içeriğinde aşağıdaki pasajları okudum.
“Özel yetkili mahkemeler, örgütün elinde tüm toplumu dizayn edecek bir silaha dönüşmüştür”
“Türkiye'de 06 Mart 2014 gününe kadar terör suçuna bakan mahkemeler, özgür düşünme ve bilgilenmeyi kaybettiler. Hukukun evrensel kaynakları, ilkeleri, doktrin çalışmaları, AHİM kararları, yabancı ülke mahkeme kararları, örf ve adetten doğan teamüller, hukuk ilkesinin geçmişi ve serüveni, yorum araçlarına başvurmayı terk ettiler. Şekli bir yargılama yapılarak, salt mevzuat ve Yargıtay kararlarına göre dahi yargılama yapıp hükümler verilmemiştir. Mahkemeler hızla tartışılan sansasyonel kararlar vermeye başladılar. Davaların hazırlanmasında haksızlıklar yapılıp, gece göz altıları, sahte ve uydurma deliller, kişiler suçlu ilan edilip basın aracılığıyla linç edilmesi, basit olayların abartılarak kişilerin tutuklanması, uzun tutukluluk süreleri gibi birçok haksız, adil olmayan muamele süreci yaşatılmıştır. Delil bulunmayan hallerde sahte delil imal edilmesi, delil olmadan kişilerin tutuklanması, delil karartmalar örgütün başvurduğu sıradan vakalardır.”
Vişne Haber Ajansı
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları