loading
close
SON DAKİKALAR

Baykal'ın formülü

Ahmet Tatar
Tarih: 03.05.2017

Evet, ortak bir kaygı %49'u bir araya getirdi. Ama esas sorunlar olduğu gibi duruyor. Bu sorunlarla ilgili ortak bir mutabakat ya da memorandum sağlanmış değil. Önce bunun yolunun, yönteminin bulunması gerekmez mi?

Önce Kılıçdaroğlu ile baş başa görüşme, sonra CNN'de Ahmet Hakan’a mülakat.
Baş başa görüşme de Kılıçdaroğlu’na ne anlattı bilemiyoruz. Ancak akşam CNN'de konuştukları ipuçları veriyor ve üzerinde tartışmayı gerektirecek konular.
Türkiye 16 Nisanda bir referanduma gitti. Bu referandumun sonuçları ile ilgili yeterince analiz yapılabildiğini sanmıyorum.
Analizin, sadece rakamlar olmadığını düşündüğüm için böyle söylüyorum. İstatistik rakamların altının sosyal, kültürel ve ekonomik olarak iyice irdelenmesi ve tartışılması gerekiyor. Geleceğe ilişkin sağlıklı yol haritası ancak bundan sonra çizilebilir. Ama buna zaman var mı? Baykal’ın da çıkış noktasının bu olduğunu düşünüyorum.
Aslında 2019 seçimine yaklaşık 28 ay var. Az bir zaman değil. Fakat karşımızda bu süreyi her an kısaltabilecek bir irade duruyor.
Öyle ki kendi kurmaylarını bile ters köşeye yatırabilen ve artık kendi dar çevresi dışında partisinden bile kimse ile tartışmayan biri.
Dolayısıyla 2019 seçim takviminde görünen yerel seçim, başkanlık seçimi ve milletvekilliği seçimi her an öne çekilebilir ve birleştirilebilir.
Şimdi muhalefet, seçimler konusunda yapılabilecek bu tür manevraları öngörmek ve hazırlıklı olmakla karşı karşıya. Diğer yandan, muhalefetin önünde duran asıl sorun, bundan sonra yola nasıl devam edileceğidir. Zira referandumdan ortaya çıkan sonuçlar birçok ezberi bozmuştur. 
Bana göre bunların en önemlileri:

• Kendini solda tarif edenlerin, muhafazakârların, ülkücülerin, Atatürkçülerin ve Kürtlerin aynı safta yer alamayacakları bilgisinin yıkılması,
• Türkiye’de sağ oyların %70 olduğu ve genel olarak aynı yönde hareket ettiği inancını yıkılması,
• Kürtlerin kesinlikle ayrılıktan yana olduklarıdır inancının yıkılmasıdır.

Türkiye’de referandum ile heterojen bir kitle hayati bir konuda bir araya gelmiştir. Bir araya gelirken, Haziran seçiminden sonra MHP yönetimince ortaya atılan ve Kürtleri adeta vebalı gibi gören anlayışı çiğneyip geçmiştir.
Bu saçma sapan anlayışın neye hizmet ettiğini, neyi amaçladığını MHP yönetiminin referandumda tuttuğu saf zaten gösterdi. Bundan sonra MHP seçmenine Kürtler üzerinden yapılacak düşmanlaştırma propagandasının eskisi kadar etkili olmayacağını düşünüyorum. Yeter ki, bu konuda bütün kesimler davranışlarını ve söylemlerini aklıselim süzgecinden geçirip uygulasınlar. Bu durum, kangrenleşmeye yüz tutmuş olan Kürt sorununun çözümünde çok önemli bir fırsattır. Çünkü tabanda taraflar birbirine yaklaşmış ve kıyamet de kopmamıştır. Bunu Türkiye’nin değerlendirmesi gerekir.
Referandum sürecinde birbirinden faklı bütün kesimler, konuşma, görüşme imkanı bulmuşlardır. Zira ortak kaygılar, insanların karşıtlıktan ziyade, uzlaşmacı yanlarını açığa çıkarmış; birbirlerini anlayabileceklerini, en azından birbirlerine tahammül ederek dinleyebileceklerini göstermiştir. Bu hoşgörü ortamında, insanlar farklılıklarını birbirinin gözüne sokmamayı becerebilmişlerdir.
Tüm bunlar ülkede barıştan, birlikten ve kardeşlikten yana olanlar açısından yıllardır özlenen bir tablodur. Referandum, insanımızın özünde bulunan güzellikleri ortaya çıkarmıştır dersem sanırım abartmış sayılmam. Ben bu güzelliklerin tohumlarının çürütülmeden hala saklanmakta olduğuna inanıyorum. Bu nedenle ortaya çıkan tablo suni değildir. Yeter ki, uygun iklim oluşsun, bu topraklar yeniden hoşgörü çiçekleri ile bezenir. Bu ülkede umut her zaman var diyorduk, boşuna değilmiş, referandumla bunu hepimiz gördük.
Bundan sonra bu memlekette yolu aydınlatacak ışık hoşgörüdür. Bir yerde, bir düşüncede tekrar ortaklaşarak tüm farklılıklarımızla birlikte yaşamanın iklimini yaratmak zorundayız.
Baykal’ın önerilerini ben bu doğrular çerçevesinde değerlendiriyorum.
Baykal şu anda örgütsüz olan %49'a CHP'nin önderlik etmesinden bahsediyor. CHP'nin kendi siyasi anlayışı doğrultusunda hızla kongre yapmasını, kongrenin genel başkan ve yönetimi belirlemesini, genel başkanın aynı zamanda başkan adayı olduğunun açıklanmasını ve adayın seçim stratejisini belirlemesini öneriyor.
Bana bu çok bilindik bir yöntem olarak görünüyor.
Sanki kitlelerin CHP ile bir sorunu yokmuş, CHP'nin yıllardır süregelen söylemleri ile kitlelerin arasındaki soğukluk giderilmiş, karşılıklı güven ilişkisi sağlanmış, hayati konularda kitlelerle ortak bir mutabakata varılmış da, sadece liderlik ya da adaylık sorunu varmış gibi bir durum bu.
Evet, ortak bir kaygı %49'u bir araya getirdi. Ama esas sorunlar olduğu gibi duruyor. Bu sorunlarla ilgili ortak bir mutabakat ya da memorandum sağlanmış değil. Önce bunun yolunun, yönteminin bulunması gerekmez mi?
Haziran seçimi sonunda en önemli kazanım AKP'nin tek başına iktidarının bitmesi idi. Peki bu yönetilebildi mi? En basitinden TBMM başkanlığı seçiminde CHP ve Baykal taktiksel bir manevra ile olsun AKP adayının seçilmemesini sağlayabildiler mi?
Bu hızlı düşünme ve karar verme sürecinden uzak yapının %49 gibi heterojen yapıyı yönlendirebilme becerisini göstereceğinden kuşkuluyum.
Baykal’ın bu tavrını, genel başkanlığı döneminde “Bizim otobüs kalkıyor binen binsin” sözüyle tekrar ettiğini hatırlıyorum.
O zaman da sosyal demokrat partiler arasında birleşme tartışmaları sürüyordu. Bu tartışmalara girmenin zaman kaybetmek olduğu düşünüldü ve otobüs hareket ettirildi.
Peki CHP iktidar mı oldu? Topluma o dönemin yolsuzluklarla yıpranmış iki sağ partisi karşısında gerçekten bir alternatif mi sundu? Hayır. Seçimin sonunda herkes yerinde saydı. Tabi en önemlisi Türkiye yerinde saydı.
Baykal formülü, sihirli ve kestirme yol olarak gözüküyor. Ama sonu yine “Ya herro ya merro”.
Türkiye bir yol ayrımında iken, bunun üzerinde akil insanların düşünce üretmesine, daha fazla tartışmaya biraz daha zaman mı tanıyacağız; yoksa yine en kolayına kaçıp zar mı atacağız?
Evet, siyaset çok fazla mühendislik kaldırmıyor. Bu kesin. O nedenle %49'daki farklılıkları alt alta koyup toplamak mantıklı olmaz. Fakat AKP ve Tayip Erdoğan açısından en istendik rakibin CHP genel başkanı olduğunu söylemek de kehanet olmasa gerekir.
Hatırlayalım referandum kampanyasının temeline bile CHP ve genel başkanını koydular. Yine CHP'nin din düşmanı olduğunu, darbelerden beslendiğini, millete tepeden baktığı söylemlerini kullandılar.
Büyük şehirlerde, kentli seçmende çok tutmadığını gördük. Ama ya Anadolu’nun kırsal bölgelerinde?
Araştırmacılar ekonomik krizlerin yükseldiği yerde dinin ağırlığının arttığını tespit ederler. Anadolu dünden bu güne çok değişti, ancak dinin ağırlığı ve krizler hiç bitmedi. Gezdiğinizde tarımsal üretimin yerlerde süründüğünü, insanların hızla üretimden kopup şehirlere göç ettiğini, sosyal yardımların seçmen davranışlarını nasıl belirlediğini görüyorsunuz.
Bu davranış kalıplarının, bu tavrın birden bire başkanlık seçimi için değişmesini nasıl bekleyebilirsiniz?
Tüm bunları söylerken, referandumda yaşadığımız şu gerçekleri unutmamak, üstünde tekrar tartışmak gerektiğini vurgulamak istiyorum:

• Ülkemizde sivil toplum örgütleri çok zayıf ve örgütsüz. Kendi içlerinde yeterince organize olamadıkları gibi, birbirleri arasında da koordinasyon sağlayamıyorlar. Bunun geleneği bu ülkede ne yazık ki oluşmadı.
• Kabul edelim CHP bir adım geride durarak kampanyanın çatısını oluşturdu.
• CHP örgütleri yürütülen çalışmalara omurga oldu.
• Referandumun resmi boyutunda CHP müdahil oldu.
• Kitlelerin mobilize olmasında CHP örgütleri ana nüveyi oluşturdular.

Yani, parti başkanı bir adaya karşı çıkanların en fazla üzerinde durmaları gereken konu, örgütlenme.
Zamanın her an kısalabileceğini de düşünürsek CHP örgütü dışında herhangi bir örgüt yapılacak çalışmaya zemin olabilir mi?
CHP genel başkanı dışında bir adaya, CHP örgütü ne kadar canı gönülden çalışacak?
Genel başkanın yaptırımları dışında örgütsel disiplin neyle sağlanacak?
Hem CHP tarafından, hem de CHP dışı “Hayırcılar” açısından cevap verilmesi gereken çok soru var. Yaratılması gereken yeni bir platform ve anlayış birliği gerçekten soru işareti çok. Ama bu durum ülkenin geleceği için kumar oynamasını haklı çıkarır mı?
Referandum umutlarımızı tazeledi ve kendimize gelmemizi sağladı. Bunu kaybetmemeliyiz. Acele etmemek, telaşa kapılmamak zorundayız.
Şu anda karşımızdaki irade, bilinçli olarak %49'a futbolda olduğu gibi pres uygulamaya başladı. Cumhurbaşkanının parti üyeliği, kongre kararı gibi ardı ardına girişimler bunun sonucudur. Yıllardır projelerini uygulamak ve tabanını tahkim etmek için karşıtlık yaratmayı temel politika edinmişken karşılarına çıkan heterojen kitleden ciddi biçimde ürkmüş durumdalar. Amaçları zamanı kullanarak %49'u hataya zorlamak ve dağıtmak.
Burada kritik olan, istatistiklerin genç, kentli, eğitimli dediği %49, yapılan prese nasıl cevap verecek? Aklını mı kullanacak, yoksa telaşa kapılıp içgüdülerini mi?

Ahmet Tatar

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları