Tarih:
21.04.2017
Sine-i millet ya da direnç
Hayatın her alanında bir şekilde var olmak ve mücadele etmek gerekiyor. Oradan atılmadığın ya da terk etmek zorunda kalmadığın sürece. Demokratik yollarla mücadele etmeyen, direnç göstermeyenler ya zalimin askeri ya da kölesi olurlar.
Sine-i Millet gibi kavramlar demokrasiyi özümsemiş, meşruiyeti vazgeçilmez bir kavram olarak gören ve birlikte yaşama iradesi konusunda herhangi bir tartışması olmayan ülkeler için geçerlidir.Oysa burada fırsatı ganimet sayan, atı alanın Üsküdar’ı geçtiği, her şeyin oldu bittiler üzerinden halledildiği bir ülke söz konusu. Bu nedenle hiçbir mücadele ya da örgütlenme biçimi diğerine tercih edilemez.
Hatırlayın 2011 seçimleri sonrasında tutuklu milletvekilleri sürecini. Karşı tarafta demokratik bir anlayış, ya da çözüm arayışı oldu mu? Mecliste yemin etmeme tavrını nasıl karşıladıklarını hatırlayın. Bu tavrın demokratik zihniyetten uzak, kaba, kasabalı tavrı karşısında ne kadar naif kalındığını iyi hatırlayın. Arkasından “Tıpış tıpış” tekerlemelerini de hatırlayın.
Hayatın her alanında bir şekilde var olmak ve mücadele etmek gerekiyor. Oradan atılmadığın ya da terk etmek zorunda kalmadığın sürece.
Mücadele illa kendi gücünü aşacak derecede aktif olmayabilir. Mütevazi bile olsa, önemli olan süreklilik ve kararlılıktır. Hani “azimli sıçan(fare) beton deler” denir. Boşuna söylenmemiştir.
“Sandıklara sahip çıkılamıyor, Seçim güvenliği yok, Bir daha seçime gitmem” demek; “Bu memlekette yaşanmaz ben gidiyorum” (Nereye gidecekse), “Bu millet adam olmaz” demekle aynı şeydir.
Bir çeşit yılgınlık ve teslimiyet. Kaçmaya ya da teslim olmaya bahane aramak. Zaten AKP'nin baştan beri muhaliflerde yaratmaya çalıştığı ruh hali budur. Tamam muktedir kuralsızlık üzerinden yol alıyor ama bu bizim için mazeret değil. Buna da çözüm bulmak zorundayız.
Azıcık geriye dönüp toplumsal roller faklı iken, bunlar ne yapıyordu, nasıl davranıyordu, nasıl bir dayanışma içindeydiler diye bakmak gerekmiyor mu?
Şu anda kendini azınlık, yalnız, dışlanmış gören insanların hala kurtarıcı aradıklarını düşünüyorum. Referandum analizlerinde görünen eğitimli kitlenin bu kadar edilgen ve kırılgan olması kabul edilebilir bir şey değil.
Yalnız kaldığımızda yolumuzu bulamayacak, hayatta kalamayacak ve kendimize bir rota çizemeyeceksek eğer bunca eğitim yükünü niye yüklendik acaba. Bilimin, bilginin gücünü neden içselleştirmiyoruz ki?
Mücadele denince herhalde sokaklarda birileri ile kafa kafaya gelmek anlaşılıyor. Hayır öncelikle duruşunu bozma, ne iş yapıyorsan işini iyi yap, koyun gibi boyun eğme, inancını kaybetme.
Varsın karşımızda bulunanlar bizleri tahammül edilip cizziye alınacak kafirler, hadi diyelim azınlık olarak görmeye devam etsinler. Yanıldıklarını, tarihsel sürecin geriye çevrilemeyeceğini göstermek boyun borcumuz değil mi?
Kendimize gelelim yoksa, her alanda üslubunu bozmadan, demokratik yollarla mücadele etmeyen direnç göstermeyenler ya zalimin askeri ya da kölesi olurlar.
Ahmet Tatar
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları
DİĞER YAZILARI