loading
close
SON DAKİKALAR

Akıllı olsa her sakallı kişi Keçi'ye danışır her işi

Atay Sözer
Tarih: 13.04.2013

Atay Sözer, ''Kurulacak heyete “akil adamlar” mı densin yoksa hatun kişilerin de olduğundan dolayı “akil insanlar” mı?''...

(HOMUR mizah dergisi başyazarı Ord.Prof.Dr. Âkildane Herzekar’ın akil İnsanlar heyetindeki izlenimleri)

Şu günlerde pek bi bahtiyarım zira bendenizin ismi herkesin dilinde, herkes “Âkil” diyor da başka bir şey demiyor. Geçen gün telefonum çaldı başbakan yardımcısı olduğunu söylenen bir zat, “Muhterem hocam, biz bir heyet teşekkül ettirmek istiyoruz bu heyete de zat-ı alinizin adını vermek istiyoruz müsaade eder misiniz?” diye sordu.
İşte efkârı umumuyenin konuştuğu “Heyet-i âkil” böyle oluştu. Tabii ki ben de buranın bir doğal azası olarak yerimi aldım.

İnsanlara neyin ne olduğu ve neyin ne olmadığı konusunda bilgilendirme yapacakmışız. Ama önce bizim neyin ne olduğu ve neyin ne olmadığı konusunda bilgilenmemiz gerekiyordu. Öncelikle de “akil” kelimesinin ne anlama geldiğini bilmeliydik. Dört harfli bu kelime üstüne herkesten bir fikir çıkıyordu… A’nın üstüne şapka koyup “âkil” mi diyelim, yoksa şapkasını çıkartıp “akil” mi diyelim? Veya sadece şapkasız ve noktasız olarak “akıl” demek daha mı uygun olur?
Kelime anlamı olarak “akıllı” anlamına mı geliyor yoksa “yiyici, obur” anlamına mı?

Kurulacak heyete “akil adamlar” mı densin yoksa hatun kişilerin de olduğundan dolayı “akil insanlar” mı?

Osmanlı dönemindeki Heyet-i Nâsiha’yla bir benzerliği var mıdır yok mudur?

Heyet-i akile olarak bu konuları tartışmaya başladık yedi bölgeden dozular kişiden ceman altmış üç kişi ve bir de tabii aza olarak ben Heyet-i akile genel başkanı Âkildane Herzekar üstadınız saç saça baş başa kavga eder hale geldik.
Kadir evladım sürekli olarak “Hiyeeeyt üleeen” diye araya girmeye çalışıyor ama pek ipleyen olmuyordu, Orhan yavrum da “Yazıklar olsuuun, yazıklar olsuuun” diye söyleniyordu. 

Bunları kime söylediklerini tam olarak kavrayamadım. Hülya hanım kızım da “Hocam barış için toplandık, diyorlar biz şimdi Barış Manço’yu anma etkinlikleri için çalışıciiz değil mi?” diye soruyordu. 

Bu arada arka kapıdan kaçak giren Nihat Doğan “Benim de buradakiler kadar aklim var, benim de burada olmam gerek” diye söyleniyordu; bir grup onu karga tulumba dışarı attı.

Baktım olacak gibi değil, yumruğumu masaya indirdim.

“Yahu ey akiller, şu aklinizi başınıza alın biraz canım…” diye bağırdım “Akilli olsa her sakallı kişi, keçiye danışır her işi”, demişler. Bizi bu halde görenler ‘Bunlarda mabada sürülecek akil yok nerde kaldı bize akil verecekler’; diye düşünür. Bizim işimiz milleti ikna etmek, bir an önce başlayalım şu ikna işine” dedim.

Münasebetsiz akilin biri çıkıp “Peki hangi konuda edeceğiz?” demez mi?

Mesele de zaten orada, konuyu bilsek edeceğiz…

“Arkadaşlar biz iyisi mi çıkıp etmeye başlayalım, bu edişler sırasında millet nasıl isterse öyle edilmiş olsun. Yani biz ortaya karışık edeceğiz, gerisi bizi ilgilendirmez…”

Heyetten büyük bir alkış geldi, “Üstat ne kadar da akilsin vallahi” diye tezahürat ettiler.

Hemen etmeye başlamak için toplu olarak dışarı çıktık. 

İleriden küçük bir çocuk geliyordu, deneme olsun diye küçüğünden başlamalıydık, el ettik yanımıza geldi…
“Bizler akil insanlarız” dedik, piç kurusu sırıtarak imalı bir şekilde “Belli!” dedi. 

Sakin olmamız gerekiyordu, huzur, güven ve barış ortamını sürdürmek için öfkemizi kontrol etmeliydik…
“Bak yavrum barış iyidir, savaş kötüdür… Demek ki sloganımız ne oluyor?”

“Savaşma seviş…” diye yapıştırdı cevabı.

Bu cevap heyetimizin azalarından Abdurrahman’la Hasan’ın sağ taraflarına inme indirdi. Daha ilk dakikadan iki fire vermiştik.

Velet “Biz zaten hep savaşın kötü, barışın iyi olduğunu söylüyorduk, ama söyleyenlerin tepesine iniyorlardı. Eh geç de olsa bunun farkına varmanız iyi tabii. Ama bana bilmediğim bir şey söyleyin…” diye sinir eden sırıtışına devam etti.
“Bak çocuğum” dedim tüm sakinliğimle “Artık herkes ikna oldu, Sayın İmralı’yla konuştular o bile ikna oldu…”
“O İmralı Bey durup dururken mi ikna oldu peki?”

Velet dik kafalı çıkmıştı, ben gene ya sabır çekerek…

“Durup dururken olur mu 5 kanallı dijital televizyon verdiler…” dedim.

“Yemezler” dedi “Milleti patates, soğan ve kömürle tavlarsın ama İmralı bir televizyona gitmez benim bildiğim.”

“Canım sen de uzun etme işte, neticede ikna oldu. Huzur, güven, barış ortamı var…”

“Ne güzel işte, olsun tabii… Peki ama benden ne istiyorsunuz?” diye en hergele bakışıyla baktı. Öyle bir baktı ki Kadir bile tırsıp bir ağacın akasına saklandı.

“İkna etmek istiyoruz yavrucuğum ikna etmek…”

“İyi de neye ikna etmek istiyorsunuz?”

“İşte onu biz de bilmiyoruz, bir bulabilsek edeceğiz…” dedim.

“Ben biliyorum” dedi “Her zaman olduğu gibi üç maymun olmaya ikna; görmedin, duymadın, çeneni kapa…”

Doğrusu bu hiçbirimizin akline gelmemişti ,“Tabii ya” diyerek alkışladık bu akilli çocuğu.

Ama gene o hergele bakışıyla,

“Ama unutmayın bu defa maymun gözünü açabilir haberiniz ola. O zaman da ikna etmek isterken edilme durumu olmasın ” diyerek uzaklaştı.

Ne demek istediğini tam kavrayamamıştık ancak daha çok edilecek yerimiz olduğundan huzur, güven ve barış yolundaki yürüyüşümüze devam ettik…

Atay Sözer

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları