Memleketin Fay Hali
''Yapmadın işte benden iyi mi bileceksin; ölenler ecelleriyle ölmüştür, soruşturmaya mahal yoktur''
Memleketimin fayları var, kırıla
kırıla bitmiyor…
Bir fay olduğu belli, er geç
kırılacağı belli, kırılınca neler olacağı da belli…
Oturduğun bina çürük; yapan
muhterem zamanında demirinden, kumundan, çimentosundan çalmış, deniz kumu kullanmış;
duvarların içinden midye kabukları görünüyor.
Satarken, bunları dekorasyon
unsuru olarak sunmuştur belki de, muhtemeldir ki bunun için ek bir ücret de
almıştır. “Duvarlarımız deniz kabuğu ile
süslenmiştir”, diye…
Müteahhit itiraf ediyor, zamanında
“böyle böyle” yaptık diye…
Kanıksanmış belli ki, aldıran yok…
Bir darbe geliyor; her yer yerle
yeksan…
Televizyon programlarında “Deprem Starlar” türüyor,
“Türkiye depremcisini arıyor”
Hangi fay nereden geçer, kaç
santimdir, ne zaman çatlar, ne vakit kırılır…
Hazır deprem çantalarımız var;
çantaların içinde el feneri, battaniye, şişi suyu, püstevit ve düdüğümüz
mevcuttur; uygun fiyata.
Deprem sonrası çadırlarımız
mevcuttur, hediyesi şu kadar…
Depremci hocalardan ehven fiyata,
depreme dayanıklı konutlar…
Böyle olmaz her yeri yıkıp yeniden
yapalım, diyorlar…
Yıkılsın ki, bina dikecek yer
kalmadı diyen müteahhitlere talan için alan çıksın…
Yeni ihaleler açılsın, açılan
ihalelere katılanlar da onlara aracılık edenler de kazansın.
İnşaat malzemeleri satanlar kazansın…
İnşaatlarda çalışacak işçiler
kasansın, evlerine ekmek götürsünler…
Bu noktada insanlar ikiye
ayrılıyor;
1-Depremle yaşamayı öğrenenler
2-Depremsiz yaşayamayanlar
Depremle yaşamayı öğrenelim derken
gene gittik gözünü çıkardık, depreme alıştık; fena halde kanıksadık.
Memleketin vay haline…
Depremi biz yarattık diyor
itirafçı…
Faili meçhulleri biz eyledik…
Onu, bunu, şunu biz öldürdük;
oraya, buraya, şuraya gömdük…
“Yok canım, yapmamışsınızdır…”
“Valla da yaptık”
“Yapmadın işte benden iyi mi bileceksin; ölenler ecelleriyle
ölmüştür, soruşturmaya mahal yoktur”
“Ölülerin kemikleri fay hattı boyunca devam ediyor bakın…”
Fay hattına bakan olmayınca o
kemikler de görülemiyor doğal olarak…
Fay çok önceden kırılmış meğer deprem
olduğunun şimdi ayrımında oluyoruz…
Sınırda 35 kişinin bombalanarak
ölmesi gene çok öncelerden kırılıp da fark etmediğimiz bir fay sonucudur…
Dersim depreminin özrü onca yıl
sonra yapılır devlet devamlılığı adına…
Oysa o fay çok daha önce
kırılmıştır; ecdadımız diye toz kondurmadığımız sultanlarımızdan Yavuz Sultan
Selim Han Hazretlerinin 40 bin Alevi’yi katlettiği gün olmuştur o deprem. Madem
biz onların torunlarıyız, bir küçük özür de onlar adına ediversek.
Gerçekten de yerin altı üstüne,
üstü altına gidiyor fay kırılmalarında…
İktidar, kendi muhalefet sanıp
devlete çatarken muhalefet, muhalefet olduğunun bile farkında olmadan iktidarın
yaptıklarından dolayı savunmaya geçiyor…
“Maaşlarınıza yaptığınız zamlardan dolayı özür dileriz…”
“Altı aylıkken altıma etmiştim, pardon…”
Bu ab sürt durum kesinlikle fay
kırılmasının yarattığı bir artçı şok, bir yan etkidir…
Her yanımız Kafka romanı, ama okuma alışkanlığımız olmadığı için bunun ayrımında değiliz…
Bir sabah kalkan ordu kumandanı kendini terör örgütü lideri olmakla suçlanırken bulur, başka bir kişi de git gide bir hamam böceğine dönüştüğünü görebilir…
Deprem değil, binalar öldürür, derler… Asıl fayın büyüğü Cumhuriyetin altından geçiyor galiba, depremlerde üzerine sağlam basmak gerek. Çünkü müteahhitler aport ta bekliyor “yıksak da yenisini yapsak” diye…
Depremle yaşamayı öğrenelim derken
gene gittik gözünü çıkardık, depreme alıştık; fena halde kanıksadık.
Atay Sözer
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları