AKP’li Z.D. neden ölmek istedi?
Barış Terkoğlu: Muhafazakâr düzen, yarattığı kutsal ve yasak sistemiyle sapkınlıkları büyütüyor.
“Muz Balığı İçin Mükemmel Bir Gün”, J. D. Salinger’in unutulmaz öyküsü. Hikâyeyi küçük Sybil’e anlatan, savaştan yeni dönmüş Seymour Glass. Muz balıkları, denizin dibinde küçücük delikten geçerek muzları yiyor. Açlığı dindirecek muzlar ile öyle şişiyorlar ki bir daha delikten çıkamıyor ve hapsolup ölüyorlar. Hikâyenin sonunda Seymour’un da muz balığı olduğunu görüyoruz. Kendi şakağına silahı dayayarak tetiği çekiyor.
Muz balıkları gerçekten yaşadı mı? Muz balıkları, 2. Dünya Savaşı’ndan çıkan Amerikan toplumunun kendini uçuruma sürüklediği sistemi anlatıyor. Ama belki de yedikleriyle zehirlenenlerin öyküsü hep birbirine benziyor.
Sorsanız, onlar gelmeden önce ahlaksız bir toplum vardı. Her şey İslamcı güvercinin ağzında getirdiği tohumla yeşermişti. Yedikçe arınacaktık. Şimdi yedikçe ölüyoruz.
2012-15 arasında tecavüz hükümlülerinin 23 katına çıktığı bir ülkeyi, mahkemeye düşebilen haliyle geçen yıl günde 50 çocuğun istismar edildiği toprakları, muhafazakârlık neden temizleyemiyor?
AKP’li başkanın tecavüzü
Kimi haberlerde AKP üzerinden yer aldı. Oysa D. şehrinde yaşayan Z.D’nin, sonu intihar girişimiyle biten öyküsü bize bir kez daha düşündürmeyecek mi?
Z.D., AKP’ye üye olduğunda 19 yaşında bir kızdı. Muhazafakâr dayısı onu daha ahlaklı bir genç olması için elinden tutup partiye götürmüştü. 7 yıl “kutlu dava” için çalıştı. 14 Aralık 2014 tarihinde 26 yaşındayken D. şehrinin merkez ilçe yönetimine girdi. Birlikte görev yapacağı Başkan D.A’yı ağabey gibi görüyordu.
2015 yılının mart ayında, Başkan D.A., Sapanca’da partinin bir toplantısı olduğunu söyleyerek Z.D’yi çağırdı. Söylediği programa göre arabayla gidecekler, o gece de A. Oteli’nde kalacaklardı. Z.D. ve D.A. Sapanca’ya doğru yola çıktı. D.A., yolda Z.D’ye alkolsüz bir içecek ikram etti. Z.D. içtikten sonra fenalaştı. D.A. onu kalacakları A. Oteli’ne götürdü. Z.D. sonrasını şöyle anlatıyor:
“Giriş katta bir odaya geçtik. Ben banyoya geçtim, kusmaya başladım. Kendisi bana yaklaştı. Ben yardım edeceğini zannediyordum. Sarıldığını hatırlıyorum. Sabah uyandığımda üzerimin çıplak olduğunu ve aynı yatakta kaldığımızı gördüm. Cinsel ilişki yaşadığımız anı hatırlamıyorum.”
Z.D., söylediğine göre o güne kadar ağabey gibi davranan D.A’nın tecavüzüne uğramıştı. Konuşması hiç de kolay değildi. “Kimseye anlatma”, “senin için daha kötü olur”, “ben güçlüyüm, sana sahip çıkarım”, “seni işe yerleştiririm”ler başlamıştı. Belki de “rızası var” deyip kapatacaklar. Oysa D.A., yoksulluk çeken Z.D’nin üzerinde kurduğu baskı ile artık onunla herhangi bir direnişle karşılaşmadan ilişki kuruyordu.
Bir odada iki kadın iki erkek
2015 yılı nisan ayında, parti Ankara’da milletvekili adaylarını açıklayacaktı. D.A., Z.D’yi arabayla aldı. Bu kez araçta D.A’nın arkadaşı İ.C. de vardı. İ.C. arabayı kullanırken arka koltukta D.A., Z.D’yi cinsel ilişkiye zorluyordu. Ankara’ya geldiklerinde aralarına Z.D’nin kadın üniversite arkadaşlarından biri daha katıldı. Z.D. o günü savcıya şöyle anlattı:
“Hep birlikte bir alkollü mekânda yemek yedik. Alkol aldıktan sonra beraber otele geçtik. İki oda tutulmuştu. Ancak hepimiz aynı odada zorla birlikte kaldık. D.A ile İ.C, ben ve arkadaşım Y. ile cinsel ilişkiye girdi. İ.C. benimle de ilişkiye girdi. Ben karşı koymadım çünkü korkmaktaydım.”
Z.D. artık D.A. ve onun arkadaşlarına teslim olmuştu. Kâh Kıbrıs’ta bir otelde kâh D. şehrinde bir pansiyonda ilişki sürüyordu. Ankara’da bir ev tutulmuş, Z.D. parti toplantısı bahanesiyle D. şehrinden alınıp bu eve götürülüyordu. Z.D. sözlerini sürdürüyor:
“Ankara’daki eve H.K., S.M., M.Y. ve adını hatırlamadığım şahıslar her gittiklerinde beni de çağırdılar. Ben istemediysem de ‘gel diyorsak geleceksin’ diyerek beni de götürdüler. Bu evde birden fazla kez hatırlayamadığım tarihlerde bu şahıslarla cinsel ilişkiye girdim.”
Z.D. o gün şiş gözlerle eve girdi. Bir süredir kullandığı depresyon ilacının şişesini açtı. Kafasına dikti. Bir süre sonra kendisinden geçti, kusmaya başladı. Anne ve babasına anlatamadı. Kendisine gelince başından geçenleri anlattığı ilk kişi yine dayısıydı. 12 yıl önce 19 yaşındaki yeğenini “kutlu dava” için parti binasına götüren Dayı A.Ö., bu kez 22 Ağustos günü yeğeninin elinden tutup savcılığa götürmüştü.
Hayır, yanlış anlamayın, “bu olaylar bir tek AKP’de ya da muhafazakâr camiada yaşanıyor” demiyorum. Aksine, kadına ve çocuğa karşı işlenen suçlar bir toplumsal krize işaret ediyor. Her şey başka olsaydı, Z.D’nin bir sevdası olacak, cesaretleri yeterse muhazakâr D. şehrinin sokaklarında el ele yürüyeceklerdi. Ancak Z.D’yi o gün belki de “akıllı olun” diye uyaracak kişiler, başına felaket geldikten sonra kırılan kolun yeni oldu. Yetmedi, uğradığı istismarın ardından “bize de” dediler.
Muhafazakâr düzen, yarattığı kutsal ve yasak sistemiyle sapkınlıkları büyütüyor. Öte yandan Z.D. gibi mağdurlar çığlık atacakları zaman şal gibi tacizin ya da tecavüzün üstünü örtüyor. Ayıpla, günahla, sana ne derlerle “sus” işareti yapıyor. Türkiye, sokakta, evde ya da AKP binasında kadınlara karşı işlenen suçların cehennemi haline geliyor. Sonunda kendince tarif ettiği ülkülerle yola çıkan İslamcı kuşak, salasını okutmadığı neslin yasını bile tutturmuyor. Sahi son dönemde ardı ardına içerden yükselen “bu dava artık bitti” sözleri tesadüf mü sanıyorsunuz? Yıkılan kolonların sesi içerden de duyuluyor. Olan ise Z.D. gibi çocuklarımızın kaybolan hayallerine oluyor.
Bu dönem geçip gittiğinde denizlerin dibinden muz balıklarını kim toplayacak?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları