Can Atalay’ın değil Can Gürkan’ın yargısı
Barış Terkoğlu; Kozağaçlı’nın eskimeyen videosunda söylediği gibi: Ölmek ya da kalmak meselesi değil bu mesele, onurlu yaşamak ya da yaşamamak meselesi.
Acı sıklığı arttıkça farkındalığı azalır. Felaket toplumları, acıyı anlık şokla yaşar ve unutur. Zihin kendini yeni bir faciaya hazırlamaya başlar.
Çocuklarımızın cenazeleri kalkarken “Hesabı sorulacak” lafları havada uçuşuyor. Sizi geleceğe götüremem ama geçmişe bakarak geleceği öngörebilirim.
Kartalkaya’daki facianın ardından, sosyal medyada en çok paylaşılan ve hiç eskimeyen video, “Ne için yaşıyoruz” diye başlıyor “Güvenlik yok, iş yok, gelecek yok, hukuk yok, anayasa yok” diye devam ediyordu. Konuşan kişi avukat Selçuk Kozağaçlı. Soma katliamı davasının avukatı. Tıpkı Can Atalay gibi. Her ikisinin bir diğer ortak özelliği bugün Silivri Cezaevi’nde mahpus olmaları. Biri tahliye öbürü beraat aldığı halde yargının ve sahibi iktidarın “ısrarı” ile hapis tutuldular.
Peki Soma’da katledilen 301 madencinin avukatlarını tutuklayan majestelerinin yargısı, patronlara ne yaptı?
KATLİAMA ‘KAZA’ DİYEN YARGI
Katliam diyoruz. Çünkü işçiler kâr için tıpkı Kartalkaya’daki gibi ölüme gönderilmişti. Kapasite iki katına çıkarılmıştı ama ne doğru dürüst havalandırma vardı ne düzgün gaz maskesi ne de kurtarıcı bir alarm sistemi. Kaza planlaması bile yapılmamıştı.
Ancak katliamcılar katliamcı muamelesi görmedi. Şirketin PR’cısının AKP’nin seçim kampanyalarındaki rolünden midir bilinmez? Kameraların önünde katliamı sorgulayan gazetecileri azarladı. Soma’ya güya başsağlığına giden başbakanın korumaları yerde madenci tekmeledi.
Haliyle yargının ne yapacağı da belli oldu.
13 Mayıs 2014’te yaşanan katliamın davası 2015’te başladı. “Güvenlik önlemi” diyorlardı, ailelerin ve avukatların bile salona giremediği barikata. Bilirkişi raporunda madeni denetleyen Enerji Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı’nın ihmal ve kusuru anlatılıyordu. Gelgelelim kamu görevlileri itinayla ayıklandı.
Davanın sonuna kadar 51 sanıktan sadece 5 tutuklu sanık kaldı. Sonuçta 37’sine beraat verildi. 14 sanık, tam da patronların istediği gibi “taksirle ölüme ve yaralamaya sebebiyet vermekten” ceza aldı. Bu madde özetle “kaza” diyen ve sanıkların cezasını hafifleten bir maddeydi. Nitekim patron Can Gürkan 15 yıl aldı ve 18 Nisan 2019’da tahliye edildi. 301 işçiye mezar olan madenin sahibi 5 yıl bile içerde kalmamıştı. Aileler haklı olarak isyan etti.
MAJESTELERİNİN YARGISI DEVREDE
Ama asıl mesele bundan sonra başladı.
İstinafın onadığı dosya Yargıtay’a gitti. Yargıtay 12. Ceza Dairesi,“Ankara’da hâkimler var” dedirten bir karar verdi. 30 Eylül 2020’de, Can Gürkan’ın da aralarında bulunduğu dört sanık için “olası kastla 301 kez öldürme ve 162 kez yaralama” suçundan ceza verilmesi yönünde hüküm kurdu. Bu, patronlar için kötü haberdi. Zira Yargıtay’ın kararı “kaza değil göz göre göre ölüm” diyordu. Katliam hak ettiği cezayı bulmuş olacaktı.
İşte bu noktada Türk yargısında eşine benzerine rastlamadığımız bir olay yaşandı. Önce mahkemedeki kararı veren üç üye görevden alınırken yerlerine eski Adalet Bakanı ve Müsteşarı Kenan İpek, eski Hâkim ve Savcılar Kurulu (HSK) Genel Sekreteri Fuzuli Aydoğdu ve eski Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Mustafa Yapıcı getirildi. Getirilen isimleri hükümetin çok sevdiğini söylememe herhalde gerek yok. Ardından Yargıtay savcısı önceki beş hâkimin verdiği bu karara itiraz etti. Bu da pek örneğini gördüğümüz bir durum değildi. Yargıtay; değişen heyetle, daha önce verdiği kararı yeniden ele aldı. Değişen heyetle karar da değişti. Mahkeme, “taksirle ölüme sebebiyet” yani “kaza” dedi. Hapiste kalan üç yönetici de bu kararla tahliye edildi.
Ankara’da konuşulanlara göre açıkça yargıya müdahale edilerek alınan bu kararda, kimilerine göre aşk kimilerine göre akrabalıklar etkili olmuştu.
Yerel mahkemede yeniden görülen davada, bu kez Can Gürkan’a 20 yıl verilirken öteki sanıklar artık yatmayacakları kadar cezalar aldı. Yargıtay görüntüde ceza gibi duran ama aslında ceza olmayan bu kararları Nisan 2022’de onadı.
İNFAZ İNDİRİMLERİ DE ONLARA
Kurtarılma bu kadarla kaldı sanmayın.
Hani okuyup geçiyor, pek de ilgilenmiyorsunuz ya...
Ardı ardına gelen infaz indirimleri siyasilere değil Soma’nın patron ve yöneticilerine yaradı. Can Gürkan’ın 20 yıllık cezası önce 10 yıla düştü. 3 yıl da denetimli serbestlik verildi. Yattığı süre de göz önünde tutularak açık cezaevinde sembolik süre tutularak tahliye gerçekleşti.
İşte tüm bunlar yaşanırken mahkeme kapılarının önünde adalet diye bağıran, ölen madencilerin avukatlığını gönüllü yapan Can Atalay Gezi’den, Selçuk Kozağaçlı terörden hapse atıldı. Anayasa Mahkemesi kararına rağmen Can Atalay hapiste tutuldu. Eylül 2018’de tahliye olan Kozağaçlı’nın da tahliye kararı uygulanmadı. İki avukatın yargılamasında da heyet değişiklikleri başta olmak üzere ayak oyunlarıyla iş çevrildi. Öyle ki iki avukatı da hapiste tutmak için FETÖ’nün polislerinin hazırladıkları dosyalar meşru sayıldı. Kısacası “Can Atalay değil Can Gürkan yargısıyız” diyenler taraflarını seçiyordu.
“Hesap soracağız” diye başladığımız ama soramadığımız Soma, bütün felaketlerde yaşadıklarımızın bir örneği. Katliamın sorumlularını kollayan iktidarlar oldukça, yargı cübbesiyle iktidarların kiri temizlendikçe, halkın hakkını arayanlar içeri atıldıkça, en önemlisi halk bir sonraki felaketine unutarak hazırlandıkça hesap sormak mümkün olmayacak. Baksanıza, yanan otelin odalarını pazarlayan turizm bakanının reklam dağıttığı medyanın sorumlu olan bakanı temizlemek için çırpınışları, ittifakın derinliğini size de göstermiyor mu?
Kozağaçlı’nın eskimeyen videosunda söylediği gibi: Ölmek ya da kalmak meselesi değil bu mesele, onurlu yaşamak ya da yaşamamak meselesi.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları