CHP’deki yenilgi dersleri
Barış Terkoğlu; Aynı liste Kılıçdaroğlu’nda farklı: Öğrencilerde yüzde 52, üniversite mezunlarında yüzde 57.8, Atatürkçülerde yüzde 58.3. Öte yandan “dindarım” diyenlerde yüzde 33.6’da ve milliyetçilerde yüzde 35’te kalmış.
Başarı mutlak bir zafer getirmez ama yenilgiden mutlaka ders çıkarılabilir.
Doksanlı yılların bir klasiğiydi. Maketler kurulur, araziler gösterilirdi. Kitleler, ev sahibi olma hayaliyle, elindeki avucundakini yatırırdı. Sonra... Müteahhitler topladıkları paralarla kayıplara karışırdı. Umudunun kurbanı olan kalabalıklar, kapı duvar olmuş şirket önlerinde toplanır, kâh çığlık atar kâh kendisini yakardı. Gelgelelim, aynı müteahhit, 3-5 yıl sonra tekrar piyasaya çıkar, aynı oyunu oynardı. İşin garibi, kalabalıkları yine peşine takardı. Ben buna, en meşhurundan ilhamla, “Jet Fadıl döngüsü” diyorum.
Şimdi, bir benzerini, muhalif kitleler tadıyor. Uğruna canını dişine taktıklarının bir gecede kaybolması, samimi bir muhasebe yapmaması, sonrası için yol göstermemesi, “kandırıldık” hissini besliyor. Oysa yenilgi de bir öğretmendir. Size bir başka zaferi hazırlar.
İMAMOĞLU’NUN MUHASEBESİ
Tam da bunları düşünürken, CHP içinde, bir seçim raporu olduğunu öğrendim. Kaynağı, Ekrem İmamoğlu’nun çalıştığı düşünce kuruluşları. İmamoğlu’nun isteğiyle, “Neden kaybettik?” muhasebesi yapıp onun masasına koymuşlar.
Raporu okudum, önce “Kim kime oy verdi?” analizi yapılmış. Erdoğan’ın en yüksek oy aldığı seçmen grupları şöyle sıralanmış: Başörtülü kadınlar yüzde 70.1, düşük eğitimliler yüzde 62.3, “dindarım” diyenler yüzde 62, ev kadınları yüzde 61.3, milliyetçiler yüzde 57.7.
Aynı liste Kılıçdaroğlu’nda farklı: Öğrencilerde yüzde 52, üniversite mezunlarında yüzde 57.8, Atatürkçülerde yüzde 58.3. Öte yandan “dindarım” diyenlerde yüzde 33.6’da ve milliyetçilerde yüzde 35’te kalmış.
GÜNDEMİ ERDOĞAN BELİRLEDİ
Peki raporda muhasebe nasıl yapılmış?
Raporda yazanlardan bir özet yapayım...
- Seçimin gündemini Erdoğan kampanyası belirledi: İktidar kanadının muhalefete dönük “Yönetemezler, dağınıklar, tutarlı değiller, kaos çıkarırlar” ve “Terörle işbirliği yapıyorlar, güvenlik krizi yaratırlar” eleştirileri karşılık buldu.
- Yönetim mimarisi ve Millet İttifakı’nın itibar kaybı: Masa, bakanlıkların, vekilliklerin ve bürokrasinin paylaşıldığı bir çıkar ittifakı olarak algılanmaya başlandı. Bakanlar ve kilit bürokratlar kadrosunun masada konuşulmadığı, üzerinde uzlaşılmadığı görüldü.
- Muhalefet, iktidarın terör bağlamında topluma derinden hissettirdiği güvenlik talebini hafife aldı, güvenlik-demokrasi/özgürlük dengesi etrafında ikna edici bir gündem oluşturamadı. CHP-HDP koalisyonu söylemi etkili oldu, karşılık verilemedi. Kürtleri incitmeden milliyetçi seçmenin yatıştırılması da mümkündü. Ancak kampanya güvenlik talebini önce görmezden gelip sonra da aşırı yatırım yapınca tutarsızlık daha da belirginleşti.
- FETÖ destekliyor söylemini ve FETÖ’cülerin manipülasyonlarını boşa çıkaran etkili bir karşıt söylem geliştirilemedi. Özellikle Muharrem İnce kaset vakasının FETÖ ve CHP’nin, özellikle Kılıçdaroğlu’nun işbirliği ile yapıldığı iddiası boşa çıkarılamadı ve etkili oldu.
- İki lider arasındaki rekabet iki farklı Türkiye fikri etrafında bir referanduma dönüştürülemedi. Erdoğan’la Kılıçdaroğlu değil; yoksul, baskıcı ve otoriter Türkiye ile adil ve demokratik Türkiye yarışıyor ana fikri öne çıkmadı.
KILIÇDAROĞLU’NA ELEŞTİRİLER
- Kılıçdaroğlu kampanyası kazanmaya değil, aday olmaya ve adaylığını kanıtlamaya dönüktü. Üstelik bu kampanya her türlü şüpheyi, eleştiriyi, itirazı anlamaya ve demokratik zeminde tartışmaya dönük değil, bastırmaya, ezmeye, gözden düşürmeye dönük baskıcı bir yöntemle yapıldı.
- Bildiğimiz, tanıdığımız, sevdiğimiz Kılıçdaroğlu gitti, yerine gerçekdışı, kurgu bir karakter olan Kılıçdaroğlu geldi. Seçmenler Kılıçdaroğlu’na Erdoğan’a alternatif olarak değil, Erdoğan’dan farklılaşan bir liderlik tarzı ürettiği için itibar ediyorlardı. Kurgulanmış Kılıçdaroğlu portresi gerçek ve samimi bulunmadı, Erdoğan’a benzetildi ve benimsenmedi.
SAHADA OLUNAMADI
- Seküler-milliyetçi seçmenin yönetilememesi: Akşener’in ağır eleştiriler yaparak masadan kalkması ve ardından dönmesi, İnce’nin ve son olarak Oğan’ın çıkışları seküler-milliyetçi genç seçmenin ittifaka bağlılığını zayıflattı.
- Ekonomiyi birinci gündem yapamamak: Millet İttifakı ekonomi gündemini kendi lehine kullanmayı başaramadı. Sade bir iletişimle ekonomideki adımlar anlatılamadı, güçlü kadro ilan edilip seçmende güven de oluşturulamadı.
- Kastedilmemiş kutuplaşma sorunu: Bir tarafta kucaklaşma, bir tarafta intikam ve yargılama tezatlar olarak öne çıktı. Bu tutum kutuplaşmayı besledi, rakip aday seçmenini vefa ve koruma duygusuna taşıdı.
- Sade, odaklı, etkili mesajlar verilemedi: Mesaj ve vaat bombardımanı yerine, ne yapılacağını bir ya da iki kelimeyle açıklayan kısa ve sade mesajlara odaklanılamadı.
- Saha da ikna olmadı: İktidar ittifakının manipülasyonlarına, yalan propagandalarına karşı seçmeni bire bir ikna edebilecek bir saha mobilizasyonu kurulamadı. Medya, yargı, hükümet imkânlarının tamamı Erdoğan lehineydi, çare sahada etkin bir yüz yüze çalışmaydı, ancak enerji ve kaynaklar sosyal medya kampanyalarına ayrıldı. Orada da finansal kabiliyetler Erdoğan’la boy ölçüşmeye yetecek büyüklükte değildi. Sahada etkisizliğin bedeli ağır oldu.
LİDER MERKEZLİ ELEŞTİRİ
İmamoğlu’na hazırlanan dosyadaki muhasebe bu şekilde. Eksik olduğu söylenebilir. Ancak görünen eleştirilerin ağırlık merkezini liderlik oluşturuyor. Öyle anlaşılıyor ki İmamoğlu ile çalışan ekip, Kılıçdaroğlu’nun bu çizgiyi sürdürmesi halinde, yerel seçimlerin de kaybedilebileceğini düşünüyor. Benim, yapılan muhasebeden anladığım bu.
Doğru ya da yanlış... Seçmeni kandırıldık hissinden kurtaracak, “Bir şey değişmez” algısını dönüştürecek, “Nerede hata yaptık?” üzerine düşündürecek bir muhasebenin herkes tarafından yapılması seçmene karşı önce sorumluluk ve sonra borç. Ders almayı geçtim, yoksa yenilgi bir enkaza sebep olacak.
Her zaferin arka bahçesinin yenilgilerle dolu olduğunu unutmayın.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları