Naci Baba'nın bir çiftliği var
Barış Terkoğlu; Naci İnci, davayı kazanan Kaan Öztürk’ü kadroya atamadı. Üstüne üstlük, öğrencisi B.G. açıkta kalmasın diye onu “rektör danışmanı” yaptı
“Yozlaşma ilkelerin yozlaşmasından başlar” diyor Montesqueiu. Kapının kırılmasından sonrasını haber veriyor.
Türkiye’nin son döneminde liyakat tartışmalarında başı üniversiteler çekiyor. Kamu kurumları mülakatla hak edeni elerken üniversiteler istediğini “adrese teslim ilanlar” ile koltuğa oturtuyor.
Bu konu o kadar tepki çekti ki...
Eski YÖK Başkanı Yekta Saraç döneminde adrese teslim kadro ilanlarını yasaklayan yönetmelik bile çıkarıldı. Gelgelelim devletin kadrolarını kendi çiftliğiymiş gibi dağıtan yöneticilerin tavrı değişmedi.
İşte geçen perşembe günü bu kadrolardan birinin hikâyesini yazdım. Ankara Üniversitesi’nde adına adrese teslim kadro açılan D.T.K’nin referansı bizzat mevcut YÖK başkanıydı. Haliyle ortada “Kimi kime şikâyet edeceksin” durumu vardı.
Bu seferki de farklı değil...
Üstelik ülkenin en yüksek puanlı üniversitesinden. Yani Boğaziçi’nden. Biliyorsunuz, üniversitenin rektörü Naci İnci, “Yaptım oldu” yönetim anlayışıyla sık sık haber oluyor. Son olarak sadece okuldaki kafeteryanın kapatılmasını protesto ettiği için 20 öğrenciye uzaklaştırma cezası verildi.
Peki Boğaziçi’nin sembol hocalarını, protesto eden öğrencilerini, yıllarını okula vermiş mezunlarını kapıdan çeviren Naci İnci, kimleri nasıl okula alıyor? İşte bu sorunun yanıtını vermek için daha önce defalarca haber olmuş önümdeki mahkeme dosyasını açıyorum.
HANGİ KADROYU VEREYİM ÖĞRENCİME!
Rektör Naci İnci, göreve geldiği yıl, “Veri Bilimi ve Yapay Zekâ Enstitüsü”nü kurdu. Adı afili enstitünün, okulda bu alanda çalışan hiçbir hocadan görüş alınmadan apar topar açılmasının amacı belliydi: Yeni kadrolar almak. Zira okulda zaten veri bilimi ve yapay zekâ üzerine çalışan bir merkez vardı. Hatta kamunun imkânlarıyla destekleniyordu. Nitekim enstitünün açılışı mahkemelik oldu.
“Yeni kadrolar” dedik ya...
İşte söylediğim karar onu resmen kanıtlıyor. Zira üniversite 24 Mayıs 2022’de söz konusu enstitü için bir ilana çıktı. İlanının “aranan nitelikler” bölümünde şu yazıyordu: “Yüksek kayıplı ve rastsal nanofotonik sistemlerin veri analizleri konusunda son 5 yılda uluslararası saygın dergilerdeki yayınları ile yetkinliğini kanıtlamış olmak”.
Oysa nanofotoniğin yapay zekâ ile doğrudan ilgisi yoktu.
Bu kadar da değil...
Bilgisayar bilimlerinin alanına giren kadro için İngilizce fizik bölümü mezunu olma şartı getirilmişti. Böylece bilgisayarcıların başvurması da engellenmişti. (Diken, Ayşegül Kasap)
Belli ki yine kadronun eşkali belliydi. Nitekim fizik bölümü mezunu olup söz konusu alanda çalışan, Naci İnci’nin de tez danışmanı olduğu bir öğrencisi vardı: B.G.! (Diken, Mehmet Baran Kılıç)
Gelgelelim Naci İnci Boğaziçililerdeki aklı küçümsüyordu. Bu kadro gerçekten kadro mu yoksa Boğaziçi’ni kadro çiftliğine çevirecek bir ilan mı anlamak için tek bir yol vardı: Kadroya uyan birinin daha başvurması! Öyle de oldu. Fizik mezunu olan ancak yapay zekâ ve veri bilimi alanında çalışan Kaan Öztürk söz konusu kadroya başvurdu. Elbette Öztürk değil, Naci İnci’nin öğrencisi B.G. kadronun sahibi oldu.
YARGI NACİ İNCİ’Yİ MAHKÛM ETTİ
Olaydan mağdur olan Öztürk, kadro ilanına dava açtı. Öztürk, “Yüksek kayıplı ve rastsal nanofotonik sistemlerin veri analizleri” konusunun deneysel fiziğin son derece uzmanlaşmış bir alt dalı olduğunu, yapay zekâ üzerine açılmış bir kadroya katkı sağlamayacağını öne sürüyordu.
Dosya bilirkişiye gitti. Uzman 3 profesör ilan için sonuç olarak şu kanaati bildirdi: “‘Yüksek kayıplı ve rastsal nanofotonik sistemlerin veri analizleri konusunda’ ibaresinin, kişiyi yahut belirli bir grubu, zümreyi tarif eder, keyfi, subjektif nitelikte olduğunun değerlendirildiği...”.
İstanbul 4. İdare Mahkemesi 29 Aralık 2023’te oybirliğiyle Kaan Öztürk’ün haklı olduğuna karar verdi. Söz konusu atamayı iptal etti.
Naci İnci dosyayı istinaf mahkemesine götürdü. 13 Mayıs 2024’te orada da oybirliğiyle kaybetti. Yargı, en eleştirildiği haliyle bile, Naci İnci’nin Boğaziçi’nde verdiği kadro ilanlarını “eş dost ataması” olarak gördüğünü söylüyordu.
İKİ KADRO BİRDEN
Gelgelelim kim dinler mahkemeyi!
Naci İnci, davayı kazanan Kaan Öztürk’ü kadroya atamadı. Üstüne üstlük, öğrencisi B.G. açıkta kalmasın diye onu “rektör danışmanı” yaptı. Ardından kendisinin de hocalık yaptığı fizik bölümüne B.G. için “kadro tavsiyesi”nde bulundu. Eşkal yine B.G’ye uyduruldu: “(...) nanofotonik ve nanoplazmonik alanlarında SCIE tarafından taranan Q1 kategorisindeki dergilerde yayını olmak.” Nitekim aynı özellikler için bir de doçent kadrosu açılıp B.G. doçent olarak da atandı. (Politik Yol, Mehmet Baran Kılıç)
Bugün üniversitenin resmi sitesine girildiğinde B.G. aynı anda iki kadroda birden görülüyor: Fizik bölümünde doçent ve rektörlükte danışman.
Türkiye’nin dünya sıralamasında önde bulunan az sayıdaki üniversitesinden biri Boğaziçi. Ömrünü bu üniversiteye vermiş hocalar, sınavla kazanmış öğrenciler, kimliğini taşıyan mezunlar sadece rektöre karşı çıktığı için kapısından giremiyor. Gelgelelim, Naci İnci’nin tezinin danışmanı olduğu öğrencisine isme özel kadro açılıyor, mahkeme bunu tespit ediyor, buna rağmen başka bir yolla öğretim üyesi, doçent, rektör danışmanı yapılıyor. Sonra da soruyoruz: Çocuklarımız “okusam da birinin adamı olmadan yükselemem” diyerek neden ülkeyi terk ediyor? Devletin Boğaziçi Üniversitesi bile şahıs çiftliği gibi yönetildikten sonra artık hangi bilimden, hangi üniversiteden, hangi liyakatten bahsedeceksiniz? Emek verdiğimiz, büyüttüğümüz her şey gibi o kurumlar da zaten vatanın kendisi değil mi?
İlkeler yıkıldı, kapı açıldı. Sonrası kartopu gibi büyüyerek üstümüze çığ olup düştü.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları