Can Ataklı; Artık AKP’nin ne 400 milletvekili çıkarıp anayasayı canının istediği gibi değiştirme ne de 330’u bulup referanduma gitme hayali falan kalmadı.
Seçimlere sadece bir hafta kaldı artık.
Saraydakinin telaşını görüyorsunuz değil mi?
Hergün, her nasıl buluyorsa en az iki ayrı yerde konuşma yapıyor. Bunların hepsi pek çok kanalda canlı olarak yayınlanıyor, yandaş yalaka gazeteler tam sayfaya yakın manşetler atıyorlar.
Çünkü biliyorlar ki 1 Kasım oynadıkları kumarın son günü.
Tuttu tuttu.
Tutmadı. Allah korusun.
Artık AKP’nin ne 400 milletvekili çıkarıp anayasayı canının istediği gibi değiştirme ne de 330’u bulup referanduma gitme hayali falan kalmadı.
Varsa yoksa 276’yı bulmak.
276 tek başına iktidarını sürdürebilmek için gerekli “sihirli sayı.”
Meclis’teki partilerin anlaşıp bir araya gelmeleri, koalisyon kurmaları değil önemli olan.
Saraydaki için önemli olan kendisi için kritik önem taşıyan bir konuda karar alınmasını sağlayan 276’nın muhalefet tarafından bulunması.
Örneğin 17-25 aralık soruşturmasının yeniden açılması için hükümet olmak gerekmiyor, Meclis’te 276 oy bulmanız yeterli.
Muhalefet partileri belki ortak hükümet kurmak için bir araya gelemeyebilir, ancak bu tür bir oylamada hiçbir parti “ret” oyu kullanmaya cesaret edemeyecektir.
Bu sağlandığında sarayın kurduğu düzen bir anda yerle bir olacak. Hükümette AKP’li azınlık hükümetinin, CHP veya MHP ile kurulmuş bir koalisyonun olmasının önemi yok. Yeter sayı bulunduğu an gelişmeler zincirleme gidecek ve sonunda saraya kadar ulaşacaktır.
Uykuları kaçıran budur.
Bu nedenle de saray ne pahasına olursa olsun Meclis’te azınlığa düşmeye razı gelemez.
Zaten sırf bu nedenle saray bütün koalisyon girişimlerinin önünü tıkadı ve “bu sefer belki” diye düşünerek ülkeyi yeniden seçime götürdü.
Yani saray bir anlamda ölümüne bir kumarda “zar” atıyor.
İşte saray 276’yı bulamadığı an Türkiye’de yepyeni bir dönem başlayacak.
13 yıldır sürdürülen despotik yapı sona erecek, hesap sorulması dönemi başlayacak, bugüne kadar işlenen suçların, yapılan yolsuzlukların, katledilen hukukun ve insan haklarının, yok edilen demokrasinin failleri halkın iradesi önünde hak ettiklerini bulacaklar.
Yeter ki sağduyulu herkes Türkiye’nin bir uçuruma gittiğinin bilincinde olarak sandığa koşsun oyunu kullansın.
Oy kullanmakla kalmayıp sandığına sahip çıksın.
1 Kasım’dan itibaren güzel günlerin geleceğinin müjdesini alacağız, hiç meraklanmayın.
--FIKRA GİBİ---
İktidarın tetikçilerinden Star gazetesi seçim sonuçlarını etkileyeceğini düşünerek olmadık haberlere imza atıyor.
Baştan sonra kin ve nefret kokan gazete dün güya CHP liderini karalamak isterken komik duruma düştü yine.
CHP Haziran seçimlerinde çiftçiye mazotun 1.5 liradan satılacağını vaat etmişti.
1 Kasım seçimlerine giderken Kılıçdaroğlu bu vaadini tekrarladı ama “döviz fiyatlarındaki güçlü artış nedeniyle 1.5 liranın gerçekçi olmayacağını bu nedenle çiftçiye mazotun 1.8 liradan satılacağını” açıkladı.
Tetikçi Star “Mazot ucuzladı, CHP zam yaptı” diyerek duyuruyor haberi. Altını okuyorsunuz, meğer akaryakıt fiyatları 4 aydır hiç artmadığı gibi aksine düşmüş.
Şimdi sıkı durun; gazete CHP liderini vaade zam yapmakla suçlarken, “ucuzlamış!” mazot fiyatını da yazmış. Mazot 7 Haziran öncesi 4 liraymış şimdi 3.80’den satılıyormuş. CHP’nin vaadi 1.8.
CHP mazota zam yapıyormuş yani.
Atalarımız boşuna söylememiş “aptal dostum olacağına akıllı düşmanım olsun” diye.
--DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER---
Passolig’le tanıştım, biraz korktum
45 yıllık can arkadaşım Bülent Gürbüz, son okul yemeğimizde “Passolig’in var mı” diye sormuştu. Çünkü Bülent yıllardır Fenerbahçe stadındaki 1907 tribününden iki koltuk alır. Biri kendine biri eşine. Eşi gelmediğinde de boş koltuğa bir arkadaşını davet eder.
Ben de pek çok kere maçları oradan izlemiştim Bülent’in daveti üzerine.
“Özel tribüne girmek için de mi Passolig gerek?” dedim. Öyleymiş.
Neyse internet üzerinden Passolig7’e başvurdum. TC kimlik numarası, ana adı, baba adı, yok bilmem neyin bilmemnesi. Bir fişleme için gerekli bütün bilgileri verdim. Bir hafta sonra kartım geldi.
Perşembe akşamı maça gideceğim. Zannediyorum ki kartımla gidip tribüne gireceğim. Yok öyle değilmiş. Önce TC kimliğini bildiriyorsun. Passolig oturacağın koltuk için bu bilgiyi kayda alıyor sonra sana “tamam gelebilirsin artık” mesajını gönderiyor. Giriş kapısında kartını okutuyorsun, görüntülü halin ekrana çıkıyor ve ondan sonra turnike açılıyor.
Bu kadar bürokrasiden geçtikten sonra Beyaz Saray’a da gireriz yani.
Bunlar neden oluyor biliyor musunuz? Korkudan. Maçlarda iktidar aleyhine bağırıyor ya halk, işte Passolig’le bunun önünü almaya çalışıyorlar. Demek ki CHP’nin “Biz gelince Passolig kalkacak”! vaadi çok yerinde.
Bu arada küçük bir not. Fenerbahçe yendi sevindik ama takımı çok beğenmedim. Hele maçın ikinci yarısında giren bir futbolcu var. Güreşçi gibi bir şey. Zaten o kadar falso yaptı ki bir ara tribünler bile isyan etti.
--ÇOK GÜLDÜM—
Biz biliriz kime küfredileceğini
İktidarın yeni mağduriyet numarası biliyorsunuz “Cumhurbaşkanına hakaret.” Efendim AKP her türlü eleştiriye açıkmış, hatta bunun olmasından çok da memnunmuşlar ama hakaret başkaymış.”
Buradan hareketle yurdun her yerinden insanlar gözaltına alınıyor, kimi tutuklanıyor, haklarında 15-20 yıla kadar hapis istenenler de var.
İşte son örnek, 14 yaşında bir öğrencinin “cumhurbaşkanına hakaret ettiği” gerekçesiyle yaka paça gözaltına alınması.
Aklıma yine eski bir fıkra geldi.
Adam dost sohbetinde ülke yöneticilerine eleştirilerini sıralıyormuş. Bir “sayın muhbir vatandaş” 155’i arayıp “Cumhurbaşkanına küfrediliyor” diyerek şikâyetçi olmuş. Polisler anında gelmişler tabii, adamı yaka paça sürükleyerek karakola götürüyorlar.
Adam bakmış iş kötüye gidiyor; polislere “yahu durun ne yapıyorsunuz ben bizim başkan için söylemiyordum o sözleri” demiş. Polislerden biri “Hangi başkanmış bu?” diye sorunca adam “Patangoya tabii” karşılığını vermiş.
Polis bunun üzerine öfkeyle “Hadi len, kimi kandırıyorsun, biz hangi başkana küfür edileceğini bilmez miyiz?” demez mi.
---ŞAŞIRDIM---
Yerli araba tam çakma çıktı
Bilim ve sanayi bakanlığımız var biliyorsunuz. Bu bakanlık işi gücü bıraktı “yerli otomobil” yapma sevdasına düştü.
Ama her zaman yaptıkları gibi bunda da “halkı kandırma” alışkanlığından vazgeçmiyorlar.
Önce “İşte yerli otomobil” dediler. Sanki her şeyini kendileri yapmışlar gibi.
Millet aptal değil, anında “Bu otomobil Cadillac’tan aşırma” iddiası sardı ortalığı.
Bakanlık çaresiz kaldı “Cadillac değil, Saab’la anlaşma yaptık” dediler.
Yine halkı kandırma var. Araba Saab da değil. Saab diye bir otomobil markası kalmadı artık. Sadece var olduğu zamanki tezgâhlarından biri satın alınmış o kadar. Üstelik bakanlığın bu halkı yanıltma çabaları nedeniyle ünlü İsveç firmasıyla, bizim teknolojiyi satın aldığımız Çin ardı ardına yalanlamalar yaptılar.
Yani bir kez daha rezil olduk dünyaya.
Can Ataklı - Korkusuz