loading
close
SON DAKİKALAR

28 Şubat komedisine ortak olmak ayıptır

Can Ataklı
Tarih: 18.10.2012
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı yazdı, ''28 Şubat'ı bahane edip 'darbelerden hesap soruyoruz' denilmesi ahlâkla, vicdanla bağdaşmaz...''

Türkiye Büyük Millet Meclisi Darbeleri Araştırma Komisyonu uzunca bir süredir genelde darbeleri ama özelde sadece 28 Şubat dönemini sorguluyor.

Gazetecisinden siyasetçisine, akademisyeninden hukukçusuna kadar birçok kişi komisyonun önüne oturup soruları cevaplandırdı.

Bunların bazıları dışarı çıktıklarında konuştukları gibi ifadelerini medyaya da yaydı, bazıları ise hiçbir şey söylemedi.

Ancak aynı süreçte Ankara’da açılan 28 Şubat davası da sürüyor ve aralarında orgenerallerin de olduğu çok sayıda asker tutuklu.

İşin garipliğine bakın ki, bir taraftan dava sürerken diğer taraftan aynı dava nedeniyle sanık olabilecek kişiler Meclis komisyonuna konuşuyor.

Buna da hukuk devleti diyoruz.

Oysa yasalarımız devam eden bir dava ile ilgili davayı etkileyebilecek her türlü faaliyeti yasaklar.

Bu konuda bırakın davayı etkileyecek faaliyette bulunmayı, Meclis resmen davaya delil toplamayı hedeflemiş gibi görünüyor.

Nitekim Komisyon Başkanı Nimet Baş her fırsatta 28 Şubat’ın bir darbe olduğunu vurgulayarak başta Süleyman Demirel olmak üzere komisyona ifade veren bazı kişilerin 28 Şubat’ı bir darbe olarak görmemelerini hayretler içinde izlediğini söyleyebiliyor.

Bu durumun, bizzat hukuku korumakla yükümlü yasama meclisi tarafından yaratılması da ayrıca ibretlik bir konu.

Bunun ötesinde komisyona koşa koşa gidip ifade verenleri de şaşırarak izliyorum.

Meclis Araştırma Komisyonu’na ifade vermek zorunlu değil.

Çünkü bu bir soruşturma komisyonu değil.

O halde neden birçok kişi komisyonun önüne çıkmayı bu kadar arzuluyor ki?

İfadelere bakıyorsunuz, sonuçta hepsi yaşanmışlıklara dayalı.

Bir tür anılar anlatılıyor sonuçta. Bu da ifade verenlerin şahsi görüşlerine, siyasi bakış açılarına hatta karakterlerine ve komplekslerine, bunun da ötesinde düşmanlık veya sempatilerine dayanarak konuştukları izlenimi yaratıyor.

Tek tek kimseye “sen neden gidiyorsun?” eleştirisi yöneltemem ama, genel olarak bu tür bir komisyona üstelik dava görülürken koşulmasını içime sindiremiyorum.

Çünkü bu komisyonun amacı, darbeleri araştırmak, hesap sormak, darbe olmasını önleyecek fikir ve düşünce birliğini oluşturmak değil, bugünkü iktidar zihniyetinin bir süre önce mağdur edildiğini düşünerek, bunun intikamını almasıdır.

Bugün iktidar etrafında kümelenen kesimlerin hiçbiri 27 Mayıs, 12 Mart ya da 12 Eylül askeri müdahalelerinin mağduru olmamıştır. Tam tersine, bu kesim hem darbelere destek vermiştir hem de darbelerin nemalarından yararlanmıştır.

Şimdi kalkıp da, askerin bir tür vitrin mankeni olarak kullanıldığı 28 Şubat’ı bahane edip “darbelerden hesap soruyoruz” denilmesi ahlâkla, vicdanla bağdaşmaz.

Buna alet olanlar bir gün yaptıklarının farkına varacaklar belki ama o zaman pişmanlığın da yararı olmayacak.

*****


İşsizlik artışa geçmiş. Anlaşılan iş aramayı iş edinenler işten çıkmaya başladı. (Gani Yıldız)

*****


İyi bir şeyden hemen vazgeçiyorlar


İstanbul’da trafiğin Allah’a emanet olduğu, trafik polislerinin trafikle hiç ilgilenmediği bir gerçek.

Ama buna rağmen bazen iyi şeyler de yapılıyor.

Yapılıyor da, herhalde “iyi bir şey” olduğu için hemen vazgeçiliyor.

Son örneğini Zincirlikuyu’da Beşiktaş istikametindeki Boğaz Köprüsü’ne katılım kavşağında gördüm.

Oradaki durum şudur: Sağda otobüs durakları, ayrıca metrobüse yaya girişi. İleride ancak tek şeritli köprü yoluna giriş. Biraz aşağısında ise Esentepe’ye sapan yol, onun solunda Beşiktaş’a inişi sağlayan alt geçit.

Günün neredeyse her saatinde, metrobüse gidenleri indiren minibüsler, otobüsler, taksiler ve durakta yolcu indirip bindirenler, sağa köprü yoluna dönüş yapacak araçlar ve Esentepe’ye gidecekler tek noktada yığılır.

Böyle olunca köprüye ya da Esentepe’ye gidecekler önce iki, sonra üç ve hata dört şerit bindirirler üst üste.

İşte geçenlerde bir trafik ekibi dubalar koyarak köprüye gideceklere bir hat açmışlardı. Böyle olunca “kaynak” denilen ikinci üçüncü şeritler yapılamıyor tabii. Trafik görünür biçimde rahatlamıştı.

Ama o ne, ertesi gün bu uygulama kaldırıldı. Trafik müdürlüğü yapılanın iyi bir iş olduğunu anladı galiba.

*****


Merakım devam ediyor

Daha önce de yazdım, ama hiçbir şey değişmiyor, bir daha hatırlatayım:

Uçaktasınız. Uçak iniyor ve duruyor.

İşte o anda uçağın en ön sırasından en arka sırasına kadar neredeyse herkes ayaklanıyor.

Tamam anlıyorum, herkes bir an önce üst dolaplardaki eşyalarını almak ve hemen inmek istiyor.

İstiyor da, bu teknik olarak mümkün değil ki.

Körüğün yanaşması ve kapıların açılması en az birkaç dakika.

Önden boşalmaya başlamasından sonra örneğin 10’uncu sıradakine sıra gelmesine de en az birkaç dakika var.

Buna rağmen herkes birbirinin üstünde, elinde paketler, çantalarla iki büklüm öyle beklemeyi tercih ediyor. Mazoşist gibi.

Bu yazıyı tesadüfen uçakta okuyanlar, uçak indiğinde bu anlattıklarımı bir gözlesinler.

Öyle sanıyorum ki hepsi içten içe “kendi durumuna” gülecektir.

Kararı vicdan mı istikbal mi belirleyecek?

Çok sayıda askerin aylardır hapiste yattığı 28 Şubat davası sanıklarından emekli sosyolog albay Alican Türk’ten bir mektup aldım.

Alican Türk, Meclis Araştırma Komisyonu Başkanı’nın tavrının yargıyı etkilemeye yönelik olduğunu vurgulayarak “Üstelik zamanında 28 Şubat mağduru olduğunu söyleyen kişilerin avukatlığını yapan sayın Nimet Baş’ın objektif olabileceğinden çok şüpheliyim” diyor.

Ardından “Gelin bu adalete inanın” diyen Alican Türk şu soruları soruyor:

1- Sayın Baş’ın başkanlığındaki komisyondan çıkacak 28 Şubat raporunun sonucu şimdiden belli değil midir?

2- Komisyonun raporu belliyse, mahkemenin sonucu da şimdiden belli sayılmaz mı?

3- Koskoca TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanı, süregiden bir yargılama hakkında böyle konuşabilir mi? Bu açıklaması yargıyı etkileme sayılmaz mı?

4- Mahkemenin görüşü Komisyon’un raporundan farklı olursa ne olacak?

Ben söyleyeyim: Hâkimler karar verirken vicdanları ile istikballeri arasında kalacak.

Velhasıl 28 Şubat davasına bakmakla görevli 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Sayın Tayyar Köksal’ın işi zor.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları