Can Ataklı; Avrupa Birliği bu parayı bize vermiyor. Bırakın bize vermeyi mülteciler için yapılacak harcamaların kontrolünü bile bize bırakmıyor.
ANALİZAvrupa Birliği ile yapılan “mülteciler zirvesinin” ayrıntıları belli olmaya başladı.
Size dünkü yazımda “ihtiyatlı” olduğumu belirterek “Biraz beklemek gerek” demiştim.
Başbakan Davutoğlu Brüksel’den dönerken gazetecilere bazı ayrıntıları aktarmış.
Bunlardan aldığım izlenime göre ortada henüz tam kesinleşmiş bir şey yok. Yani örneğin “Tamam vize haziranda kalkıyor artık” sevincinin gerçekleşme ihtimalinin çok güçlü olmadığı anlaşılıyor.
Türkiye’nin önerilerine AB üyelerinin nasıl baktığı da tam belli değil. Görüldüğü kadarıyla “Türkiye’nin durumuna hak verme” eğilimi var ama pek çok ülke konuya temkinli yaklaşıyor.
Son görüşmeleri Başbakan “Kayserili pazarlığı” olarak tanımlamış.
Kayserililer iyi pazarlık yapar denir ya, benzetme oradan herhalde. Uluslararası ilişkilerde bu tür pazarlıklar ne kadar yapılabilir ya da sonuç alınabilir orası meçhul de hiç olmazsa Amerika Başkanı Bush’un İkinci Körfez Savaşı’nda Türkiye’yi aşağılamak için söylediği “at pazarlığı yapıyorlar” deyiminden daha iyi.
Bu Kayserili pazarlığında dikkat çeken nokta Avrupa Birliği’nden alınacağı söylenen 3.5 milyar Euro’ya 3 milyar Euro daha eklenmesinin talep edilmesidir bana göre.
Davutoğlu bu konuyu şöyle anlatmış uçakta; ‘Yeni bir boyut getirdik, bütün masraflar artacak, 3 milyar daha istiyoruz’ dedim. ‘Geri kabulden kaynaklanan bütün masrafları da siz vereceksiniz’ dedim. Diyelim, Ege Denizi’nden bin kişi bunların havayolu ile memleketlerine gönderilmesi sırasındaki masraflar da size ait. Kayserili pazarlığı iyi oldu. Artı üç milyar Euro yani. Onlar bunu açıklamalarında zikretmediler, çünkü bunun için zirve kararı lazım.
Başbakanın da söylediği gibi 3 milyar Euro ek para konusunda bir karar yok, çünkü bunun için zirve gerekiyor.
Ama değinmek istediğim nokta farklı. İktidar daha ilk günden beri Avrupa Birliği’nden gelecek 3.5 milyar Euro’yu sanki nakit olarak alacakmışız gibi sunuyor.
Vatandaş Avrupa’nın bize 3.5 milyar Euro parayı vereceğini ve Türkiye’nin de bu parayı mülteciler için nasıl isterse öyle harcayacağını düşünüyor.
Hatta öyle ki sarayın “Bugüne kadar 10 milyar dolar harcadık” sözlerinden yola çıkarak gelecek bu paranın doğrudan kasamıza gireceğini zannediyor. Şimdi üstüne bir de 3 milyar daha gelince herkes seviniyor ve 10 milyarın 6 milyarını geri alacağımıza inanıyor.
Oysa bu doğru değil.
Avrupa Birliği bu parayı bize vermiyor. Bırakın bize vermeyi mülteciler için yapılacak harcamaların kontrolünü bile bize bırakmıyor.
Bu para uluslararası kurumlar tarafından hazırlanacak projelere harcanacak. Biz parayı görmeyeceğiz bile.
Hatta öyle ki şu ana kadar 3.5 milyar Euro’nun 400 milyon doları Dünya Gıda Fonu’na aktarıldı. Burada toplanan gıda maddeleri de mültecilere dağıtılıyor. Aynı şekilde UNESCO ve UNİCEF hazırlanan projeler için bu 3.5 milyardan para alacak.
İşin özeti “Bu iktidar masaya yumruğunu vurdu” diye düşünmek ve saraydakinin “İnşallah Başbakanımız 3.5 milyarı alıp gelecek” sözlerine aldanıp sevinmek yanlış.
ÇOK GÜLDÜMAstrolog bile söylüyor, artık başkanlığa geçelim
Habertürk televizyonunda bir astrolog son günlerin astrolojik durumunu anlatıyor.
Önceki gün büyük güneş tutulması oldu ya, üstüne bir de “yeni ay” dönemi girdi, astrologların en sevdiği dönemler bunlar.
Ekrandaki astrolog Zeynep Turan dünyanın yaşlandığını artık öksürmeye başladığını, içine girdiğimiz dönemin bazı gerginliklerin yaşanmasına açık olduğunu söylüyor.
Buraya kadar güzel.
Sonra lafı her nasılsa Cumhurbaşkanına getiriyor ve “Balık burcu olan sayın Cumhurbaşkanımız için de önemli bir dönem. Çok ciddi kararlar alacak çok önemli konuşmalar yapacak, ayrıca bu yıl başkanlık da görülüyor” diyor.
Artık gerçekten astroloji haritasında böyle mi gördü yoksa “valla herkes yalakalık yarışında, ben de bir şey söyleyeyim faydası olur” diye mi düşündü bilemem.
Ama astrologlar da söylediğine göre, kim tutar sizi yürüyün başkanlık sistemine..
MERAK ETTİĞİ ŞEYLERHangi mültecileri alıyoruz hangilerini veriyoruz?
Avrupa Birliği ile yapılan zirvede aklıma takılan konulardan biri Türkiye’nin “teklif” olarak sunduğu bir madde.
Buna göre Türkiye Avrupa ülkelerine kontrolsüz olarak geçmiş mültecileri geri alacak. Ancak bunun karşılığında her mülteci için bir Suriyeli mültecinin alınmasını istiyor.
Tuhaf bir talep gibi ama şöyle bir tarafı var; Türkiye şu ana kadar (başbakanın açıklaması) 10 bin mülteciyi geri almış zaten. Bunların yarısı Suriyeli, yarısı ise değişik ülkelerden giden mülteciler.
Türkiye Suriyeli olmayanları almayı ve bunları ülkelerine geri göndermeyi kabul ediyor.
Burada bir yenilmişlik durumu var. Bu saraydakinin “Otobüslere koyar kapınıza yığarız” şantajının ters teptiğini ve Avrupa’nın “kasıtlı” olarak ülkelerine gönderilen mültecileri geri almamızı kabul ettirdiğini gösteriyor. Sadece sanki biz bunu kendi önerimizmiş gibi gösteriyoruz.
Ama asıl merak ettiğim şu; Gönderilen her mülteciye karşı bir Suriyeli gönderirken, bunun seçimini nasıl yapacağız?
Uçaktaki iliştirilmiş gazetecilerden biri “sor bunu” talimatı üzerine “Avrupa’ya gönderilecek Suriyeliler hangi kritere göre seçilecek?” diye sormuş.
Başbakan’ın cevabı şöyle; “Öyle seçilip de en eğitimliler oraya gidecek, geri kalanları Türkiye’de kalacak diye bir şey yok. Türkiye’nin de içinde olacağı bir süreçle olacak bu. Bunda da anlaştık.”
Müthiş cevap değil mi? Öyle seçmece yokmuş yani. İyi de kriter ne olacak? Hangi konuda anlaştınız?
Ne olacağı belli. Avrupa ülkeleri “ihtiyaçlarını” bildirecekler. Biz de bu ihtiyaçlara göre adam seçeceğiz.
ÖNERİCHP ‘hayır’ demek yerine Meclis’e girmemeli
Bazı HDP milletvekilleri hakkında sarayın talimatı üzerine hazırlanan fezlekeler Meclis Başkanlığı’na gönderildi.
Fezlekeler HDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreyya Önder, Selma Irmak’la ilgili.
Meclis Başkanlığı fezlekeleri komisyona gönderecek. Komisyon görüşmeleri bittikten sonra fezlekeler Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’na gelecek oylanacak.
Bir milletvekilinin dokunulmazlığının düşmesi için salt çoğunluk yani 267 oy gerekli.
CHP milletvekili Fikri Sağlar ise konuyla ilgili olarak bir televizyon programında CHP’nin kürsü dokunulmazlığı hariç bütün dokunulmazlıkların kaldırılmasını istediği belirterek “sadece HDP ile ilgili dosyalara evet oyu vermeyiz” dedi.
Bana kalırsa oylamaya katılıp “hayır” demek hata olur. Çünkü bu durumda iktidar, hiç utanmadan ve çekinmeden CHP’yi “İşte PKK’nın yanındalar” propagandası ile yıpratır.
Bunun yerine CHP oylama sırasında salonda olmaz ve “hayır” oyu vermiş duruma düşmez.
Diyeceksiniz ki “aynı şey değil mi?” Öyle görünse bile aynı değil. Birinde “net” bir karar var diğerinde ise “siyasi” bir tavır.
Benimki öneri tabii.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLERCem bey böyle buyurdu, bir kanal, üç gazete daha kapanacak
Saray gazetecisi Cem Küçük bir açıklamada daha bulunarak el konan Bugün TV’de çalışanların program yaptığı Can Erzincan televizyonu ile yine el konan Bugün Gazetesi yerine çıkarılan Özgür Düşünce gazetesi ile Meydan Gazetesi’ne el konulacağını Fethullahçı çizgide yayın yapan internet sitelerinin de kapatılacağını yazdı.
Yine Cem Küçük Kanaltürk, Samanyolu, Zaman medya gruplarına el konulması gerektiğini belirterek mahkemelerin fazla zaman kaybetmemesi gerektiğini adeta talimat verir gibi “kapatın” artık yazılarıyla dile getirmiş bütün bu gruplara da el konmuştu.
Daha önce Aydın Doğan, Ferit Şahenk, Turgay Ciner, Erdoğan Demirören gibi medya patronları Küçük’ün “Şunları, şunları atacaksın” talimatına uyarak çok sayıda gazetecinin işine son vermişlerdi.
Saray gazetecisi olmasına rağmen muhalefete de “hakkaniyetle” yaklaştığını söyleyen ve “muhalefet de olmalı” diyerek büyüklük gösteren Küçük Halk TV’ye ise el koymayacaklarını açıklamıştı.
Gazeteciler, Can Erzincan ile Özgür Bakış ve Meydan Gazetelerine el konduktan sonra sıranın kimde olduğunu öğrenmek için Küçük’ün yeni köşe yazısını ya da televizyon konuşmasını bekleyecek.
Can Ataklı - Korkusuz