Can Ataklı; Çok güldüm, Reza Zarrab’ın Amerika’da tutuklanması iktidar çevrelerinde tam bir şok etkisi yarattı...
ÇOK GÜLDÜM
AKP’de “Amerika, sarayı indirir mi?” paniği
Reza Zarrab’ın Amerika’da tutuklanması iktidar çevrelerinde tam bir şok etkisi yarattı.
haberin duyulmasından sonra biri iki milletvekili ile bir iki yandaş yalaka yazar Reza Zarrab’ı “reddeden” açıklamalar yaptılar.
Ancak genel olarak bir suskunluk vardı.
Hükümet adına Ömer Çelik “Türkiye’deki bazı kişilerin davanın Erdoğan’a yönlendirileceğini sandığını” söyleyen kısa bir açıklama yaptı.
Saray ise bu konuda hiç konuşmadı. Tam bir suskunluk hâkimdi. Hâlâ da öyle.
Ancak dünden itibaren belli ki bir şeyler değişti.
Yandaş gazeteler durumun gerçekten çok kritik olduğunu anlamış olacaklar ki bir anda Rıza Zarrab’ı bir kenara koyup davayı açan savcı Bharara’yı dillerine doladılar.
Dünkü gazetelere şöyle bir bakın geçelim;
SABAH: yandaşların en irisi dün ilk kez Zarrab olayına girdi. Sabah birinci sayfadan, küçük ama kırmızı beyaz başlıkla “Rıza Sarraf’ı tutuklayan savcı, Gülen’ci senatörün danışmanı çıktı” dedi.
STAR: Yandaşların küçük ama yırtıcı gazetelerinden Star Amerikalı savcı haberini manşet yapmış. Şöyle diyor Star; “Himmeti aldı, FETÖ şerifi oldu. Neymiş habere bir bakalım: Fethullah Gülen Amerika’da birçok senatör ve temsilciler meclisi üyesine milyonlarca dolar akıtıyormuş. Bunlardan biri de yılda 2.5 milyon dolar ödediği Steptoe&Johnson hukuk bürosuymuş. Bu büronun avukatlarından Senatör Charles Schumer bir süre önce Bharara’yı kendine danışman olarak tutmuş. Habere avukat ile savcının birlikte bir fotoğrafı da konmuş altına da “Her şeyi özetleyen fotoğraf” yazılmış. Özetle söylenen şu; Bharara bu avukatın eski danışmanıysa demek ki FETÖ’nün hizmetinde demektir.
AKŞAM: Yandaşların küçük tetikçisi gazete de Bharara ile avukat Schumer ilişkisini manşete taşımış. “Şerif’in patronu paralel senatör” başlığını koyan Akşam’a göre Reza Zarrab’ı tutuklayan savcı Fethullah Gülen’le yakın ilişkisi olan New York Senatörü Schumer’in eski danışmanı çıkmış. Yani bu gazeteye göre de savcı paralelin emrinde.
GÜNEŞ: Yandaşların en ufak gazetelerinden Güneş ise konuya Obama açısından yaklaşmış. Gazete “Tutukla Obama’yı” diyor. Neden? Çünkü İran’a uygulanan ambargoyu aslında Amerika delmiş, üstelik birkaç kere ve hepsinde de emri Başkan Obama vermiş. Gazete Reza Zarrab’ı tutuklayan savcıya çağrıda bulunarak “Obama’nın yaptığını neden görmezden geliyorsun da Rıza’yı tutukluyorsun” diye soruyor.
Bunlar gazeteler, ancak AKP’nin internet medyası da artık konuya bu açıdan girerek yeni bir algı yaratmaya çalışıyor.
Ancak artık çok belli ki AKP içinde “Zarrab olayı Erdoğan’a uzanacak” korkusu çok hakim.
AKP’liler, kamuoyundaki yankılanmalara da bakarak “Amerika, Erdoğan’ı indirmeye hazırlanıyor, üstü çizildi” duygusuna kapılmış görünüyor.
Şimdi bunun üzerinden “Görüyorsunuz bütün hainler birleşti, umutlarını Amerika’ya bağladı” algısı oluşturmak için oluşturdukları planı uygulamak istiyorlar.
BUNU YAZMAK GEREK
Bundan sonrası hukuk yerine padişah fermanı dönemidir
Can Dündar ve Erdem Gül’ün duruşmaları gizlilik kararı alınmasından sonra salonun boşaltılamaması nedeniyle 1 Nisan’a ertelendi.
“İki gazeteci tutuklanmadı” diye sevinenlerin moralini bozmak istemem ama bana göre mahkeme daha rahat ve protestosuz bir ortamda bu tutuklamaları yapmak için erteleme kararı aldı.
Çünkü o mahkeme artık normal bir mahkeme değildir.
Devleti temsil eden en tepe makam hiç hakkı, yetkisi olmadığı, en önemlisi demokrasiye asla uymadığı halde davaya müdahil olmuştur.
Bu ağır baskı altındaki bir mahkemenin “hukuka uygun” bir karar vermesi mümkün değildir.
İki gazeteci ile ilgili dava artık bir basın özgürlüğü konusu olmaktan çıkmış tamamen bir rejim ve anayasa sorununa dönüşmüştür.
Sarayın akıl almaz müdahalesi ile yargıda hukuk döneminin bittiği yerine padişah fermanının geldiği bir durumla karşı karşıyayız artık.
1 Nisan bu gerçeğin kanıtlanması için bir milattır.
Bilin ki 1 Nisan’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Ergene mitingine katılım çok yüksek oldu
Ergene’de kurulmak istenen termik santrale karşı bölge halkının katıldığı “Termik santrale hayır” mitingi dün yapıldı.
Binlerce kişinin katıldığı mitingde CHP’nin Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli milletvekilleri, belediye başkanları, sivil oluşumların temsilcileri termik santrale neden karşı çıktıklarını anlatan konuşmalar yaptılar.
Binlerce kişilik kalabalık daha sonra miting alanından termik santralin yapılmak istendiği araziye kadar yürüyüş de yaptı.
KOMİK
Aferin be Şamil Tayyar’a, delikanlı çıktı!
AKP’nin her konuda atak milletvekillerinden Şamil Tayyar dün seçim bölgesi Gaziantep’te “Hodri meydan, kaldırın dokunulmazlığımı” demiş.
Valla aferin, delikanlı çıkmış.
Rıza Zarrab konusunda da çok delikanlı bir çıkış yapmıştı Tayyar; “Bana ne yaa Zarrab’dan, suç işlediyse Allah belasını versin” demişti.
Partisi aynı adama çift bakanın elinden teşekkür plaketi verirken sesini çıkarmamıştı oysa.
Dokunulmazlıklar konusundaki delikanlılığı iyi güzel de pek geçerli değil ki.
Öyle “kaldırın” demekle kaldırılmıyor o dokunulmazlıklar.
Ayrıca zaten partisi 506 dosya için kolları sıvamış durumda.
Öyle olunca da bu tür delikanlılıklar biraz ucuz kaçıyor.
ŞAŞIRDIM
Cemaate bu kadar güç atfetmek akıl kârı değil
Reza Zarrab olayı patlak verdiği gün Sabah Gazetesi’nin internet sitesi konuyu cemaate bağlamak istemişti.
Ama yüzüne gözüne bulaştırmıştı..
Çünkü gazete savcı Bharara’nın aldığı bir ödül plaketini fotoshop’la “Kimse Yok mu?” derneğinden almış gibi göstermeye çalışmıştı.
Tabii internet ortamında bu tür sahtekârlıklar anında ortaya çıkar. Nitekim birkaç saat içinde fotoğrafın orijinali bulunup yayınlanınca Sabah’ın “akılsız” editörleri şapa oturdu ve haberi hemen yayından kaldırdı.
Ancak belli ki, AKP yandaşı zihniyet Reza Zarrab olayını cemaate bağlamanın ötesinde bir parlak fikir bulamıyor. Bu nedenle bütün güçleriyle bağlantı çıkarmaya çalışıyorlar.
Kendi zekâlarına uygun biçimde bir senatör ile savcının eski bağlantısını bulup bunun üzerinden prim yapmaya ve sarayı korumaya çalışıyorlar.
Ancak burada başka bir sorun var.
Yandaş zihniyet sarayı cemaat üzerinden korumaya çalışırken, aynı zamanda cemaate de muazzam bir güç atfediyorlar.
Baksanıza burada “bitirildi” denilen cemaat Amerika’da senatörleri, savcıları, yargıçları bile etkisi altına almış, Beyaz Saray’da bile “Erdoğan’ı çizdirecek” kadar etkili hale gelmiş.
Tabii yok böyle bir şey ama akılsız yandaşlar panik halinde saldırınca ortaya böyle komedi manzaraları çıkıyor.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Saray bütün ülkelere karşı düşmanca söylemi bilerek sertleştiriyor
Türkiye dış politikada tarihinin en kötü, en itibarsız dönemini yaşıyor.
Dünyada artık Türkiye’yi ciddiye alan ülke kalmadı.
Biraz Suudi Arabistan, biraz Azerbaycan, hepsi o kadar.
İşte Ürdün. Erdoğan, kızının düğün davetiyesini ailece özel uçağına atlayıp Ürdün’e gitmiş ve krala vermişti, şimdi o kral bile “Dinci terörü Türkiye destekliyor. Sadece IŞİD değil başka ülkelerdeki teröristler de Türkiye’den himaye görüyor” deyiverdi.
Peki, neden böyle oldu?
Birincisi ısrarla hatalı bir dış politika sürdürüldü. Herkesle düşman haline geldik.
Şimdi karşılığını alıyoruz.
Bu düşmanlık bizzat saraydan kaynaklanıyor. Erdoğan, hemen her gün bir ülkeye yönelik ağır sözler söylüyor, hatta hakaretler ediyor.
İşte sadece dünkü konuşmasından bir paragraf; “Dün malum bir gazetecinin mahkemesi vardı. Bu yargılamaya katılanların durumu çok önemli. İstanbul’daki konsoloslar mahkemeye geliyor. Siz kimsiniz ya, sizin ne işiniz var orada. Yani diplomasinin de bir adabı var. Burası senin ülken değil burası Türkiye. Sen konsolosluk binası ve konsolosluk sınırları içinde hareket edebilirsin.”
Daha önce Amerika’ya, Rusya’ya, Almanya’ya, Avrupa Birliği’ne, Mısır’a, Birleşmiş Milletler’e de benzer şekilde “Eyyy’li, yaa’lı” konuşmalar yapmıştı.
Saray da herhalde bu üslubunun bütün bu ülkelerde tepki yarattığını ve itibarımızın da düştüğünü görüyor biliyor.
Niye buna rağmen bunu sürdürüyor?
Önce yine dün yaptığı konuşmadan şu paragrafı okuyun; “Dikkat ederseniz biz ne zaman yeni Türkiye dedik, büyük Türkiye dedik, işte o zaman akılla, mantıkla izah edemeyeceğimiz, hadiselerin tabii seyrine tamamen aykırı bir sürü sorunu önümüzde bulduk.”
Çünkü bütün bunlar iç politikaya yönelik. Erdoğan dışarıda artık kimsenin kendisini ciddiye almadığını biliyor. Buna karşı Türk halkının yarısı bunun farkında değil. O halde en iyi yöntem mağduru oynayarak halkın zihnine “Bütün dünya birleşti, Erdoğan’ı devirmek istiyor. İçerdeki hainler de onların maşası” algısını sokmaya çalışıyor.
Şu anda kadar bunda başarılı olduğunu söylemeliyim.
Ama nereye kadar?
Can Ataklı - Korkusuz