loading
close
SON DAKİKALAR

AKP’liler 'sana ne, kendi parası değil mi?' diye saldırıyor

Can Ataklı
Tarih: 20.04.2016
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın oğlu Singapur’da rulet masasında kumar oynarken görüntülenmişti.

ÇOK GÜLDÜM

Brezilya devlet başkanı “Ah Erdoğan” diye şimdi başını taşlara vuruyordur

Brezilya’da çok renkli günler yaşanıyor.
Karnavallar ülkesi olarak bilinen ve geleneksel törenlerinde bin bir renkli giysilerle bir hafta boyunca sokaklarda yaşayan Brezilyalılar hafta başında yine sokaklardaydı.
Ancak bu sefer başka bir “karnaval” için sokaklara dökülmüştü Brezilyalılar.
Devlet başkanı bayan Rousseff için parlamentoda oylama yapılıyordu.
Adı yolsuzluğa karışan devlet başkanı için soruşturma açılıp açılmamasına karar verilecekti.
Bu nedenle halk sokaklara dökülmüş, nefesini tutmuş halde bekliyordu.
Başkentin bir meydanında Rousseff taraftarları bir meydanında ise muhalifleri toplanmış kurulan dev ekranlardan oylamayı izledi.
Sonunda devlet başkanı hakkında soruşturma yapılması kararı çıktı.
Tıpkı bizdeki 17-25 Aralık yolsuzluğu gibi bir yolsuzluğun ortaya çıktığı Brezilya’da kimse “yok böyle bir şey, bu darbedir” demedi ve parlamento yolsuzlukların üzerine gitme gücünü kendinde buldu.
İşte o an muhaliflerin olduğu meydan geleneksel karnaval günlerinden bile daha şenlikli hale geldi.
Diğer meydanda ise gözyaşı ve hüzün hakimdi.
Şu sıralar Brezilya devlet başkanı herhalde “Ah Erdoğan, önümde ne güzel bir örnektin, sana bakmadım, hukuka ve demokrasiye bağlı biri olarak davrandım, başıma gelene bak” diyordur.
Çünkü bayan Rouseff’un başına gelenler neredeyse tıpatıp Türkiye’ye uyuyor.
3 yıl önceki Gezi protestolarından kısa bir süre sonra benzer bir eylem de Brezilya’da yaşanmıştı.
Brezilyalı protestocular “Gezi’yi örnek aldıklarını” söyleyerek sokaklara dökülmüşler ve günlerce süren protesto gösterileri yapmışlardı.
Türkiye’ye göre hukuka daha bağlı, insan haklarına daha saygılı, en önemlisi demokrasiye daha bağlı bir ülke olan Brezilya’da devlet başkanı Rousseff geri adım atmış, protestocuları oturup dinlemiş ve olayların sona ermesini sağlamıştı.
Oysa aynı anda Türkiye’de tam tersi oluyordu. İktidar bırakın protestocuları dinlemeyi, tam tersine vahşete varan bir şiddetle yüz binlerin üzerine yürümüş 12 kişinin ölümüne neden olmuştu.
Dönemin başbakanı olan Erdoğan başta Cumhurbaşkanı Gül olmak üzere iktidarın önemli isimlerinin “halkın sesini dikkate almak gerek, her şey sandık değildir” sözlerine kulak tıkamış ve “bana ne yapabilirler ki?” diyerek tam tersine hareket etmişti.
Gezi’yi atlatan Erdoğan’ın başına bu kez de 17-25 Aralık operasyonları gelmişti.
Ancak Erdoğan Gezi’deki tavrını burada da sürdürerek “bana yapabilecekleri bir şey” yok diyerek yolsuzluğu ortaya çıkaranlara savaş açmıştı.
Ortaya dökülen pisliği görmezden gelen Erdoğan “bu hareketin bir darbe girişimi olduğunu” söylemişti.
Sanıyorum şimdi sarayda oturup Brezilya devlet başkanının durumunu kıs kıs gülerek izliyordur.
“Madem halkın Gezi’yi örnek almıştı, sen de beni örnek alsaydın” diyordur belki de.
Brezilya devlet başkanı ise çok geç uyandığı için hayıflanıyordur muhtemelen. Çünkü ancak soruşturma açılmasına karar verildikten sonra aklı başına gelmiş ve o da bu suçlamaları “darbe girişimi” olarak nitelemiş.
Çok geç, tecrübeden yararlanması lazımdı.

ŞAŞIRDIM

Kumar oynarken yakalanıyor, AKP’liler “sana ne, kendi parası değil mi?” diye saldırıyor

Sözcü Gazetesi dün çok ilginç ve ibret verici bir manşetle çıktı.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın oğlu Singapur’da rulet masasında kumar oynarken görüntülenmişti.
Yıldırım’ın oğlu babası Ulaştırma Bakanı olduktan sonra çok genç yaşta deniz taşımacılığına girmiş ve kısa sürede yükselmişti.
Oğul Erkan Yıldırım’ın işine 2003’te tek gemi ile başladığı şimdi ise 30’a yakın gemisi olduğu belirtiliyor.
haberin yayınlanmasından sonra AKP çevrelerinde bir panik başladı.
Adı Davutoğlu’nun yerine başbakanlık için geçen Binali Yıldırım’ın durumu tehlikeye girebilir elbette.
Ama beni asıl şaşırtan AKP yandaşlarının oğul Yıldırım’ı anında korumaya almaları ve “Kime ne, para onun değil mi, nerede isterse orada harcar” diye kampanya açmaları.
Bazıları ise bu olayı da cemaatin operasyonuna bağladı ve “bakan çocukları üzerinden yine 17-25 Aralık operasyonu başladığını” yazdı.
Elbette herkesin parası kendine. Kazanan kimse dilediği gibi de harcar.
Ancak eğer siz halkınıza sürekli “din istismarı” yaparak ahlaktan, haramdan söz ediyorsanız kumar masasında yakalanamazsınız.
Mevlana’nın dediği gibi ya göründüğünüz gibi olacaksınız ya da olduğunuz gibi görüneceksiniz.
Ama sanıyorum bunların umrunda bile olmaz. Nasıl olsa arkalarında her söylenene inanan biat etmiş ve karşılığında avantaya alıştırılmış bir toplum var.
“Bu da geçer” derler aldırmazlar bile.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

O roketler düşmüyor, atılıyor

Kilis’e artık her gün bir değil birkaç roket birden atılıyor.
Medyamız ise ısrarla “Kilis’e dün de roket düştü” diyor.
Roket düşmez, atılır.
Roket dediğin havada uçuşan bir şey değil ki.
Özel mekanizmasından hedef gözetilerek atılır.
Yanlışlıkla bir yere düşmez.
Ancak iktidarımız onların temsilcisi yalaka mülki yöneticiler IŞİD’e bir laf gelmesin diye günlerdir bir “roket düşme” senaryosu yazıyorlar.
Çünkü “atıldı” deseler millet “Senin elin armut mu topluyor, neden bu IŞİD’in üzerine gidemiyorsun?” diye sorabilir.
Türkiye artık bu IŞİD korumacılığını bir kenara bırakıp sınırımıza musallat olan bu teröristleri bir an önce bölgeden uzaklaştıracak iradeyi göstermelidir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Böyle giderse Fetö’cü diye alınmayan kimse kalmayacak

Yandaş yazarlardan anladığımız kadarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan “Davutoğlu hükümetini Fetö operasyonlarını yeteri kadar hızlı yapmamakla” suçluyor.
Bu konuda yalnız kaldığı belirtilen Erdoğan’ın her fırsatta “sonuna kadar gidilecek, hepsinden hesap sorulacak” demesinin nedeni de buymuş.
Hükümet de sıklaşan bu uyarılardan ders çıkarmış olacak ki cemaate yönelik operasyonlarına hız kazandırdı.
Dünkü operasyonlarda şike soruşturmasında haber yapan muhabirler de gözaltına alındı.
Gözaltına alınan muhabirlerin cemaatçi olup olmadıklarını bilmiyorum, ancak gözaltı gerekçesine baktığımda bu muhabirlerin şike soruşturması sırasında Fethullahçı polislerden bilgi aldıkları için şimdi takibata uğradıklarını anlıyorum.
İş buralara gelirse sağdan, soldan, ortadan Fethullahçı olarak nitelenip gözaltına alınacak kişi sayısı çok fazladır.
Hafızalarımızı tazeleyelim. 90’lı yılların ortasından itibaren sadece dönemin Refah-Fazilet partilerinde değil, ANAP, DYP, MHP, DSP, CHP içinde de çok sayıda Fethullah Gülen’e sevgi saygı duyanlar vardı.
28 Şubat döneminin generalleri, medyanın önemli bir bölümü, çok sayıda yazar, sanatçı, işadamı da Fethullah Gülen’le aynı karede yer alabilmek için birbirini çiğniyordu.
Anlı şanlı solcu isimler, cumhuriyetçiliği bayrak yapan kimi aydınlar Fethullah Gülen’i Erbakan’a karşı savunuyor “herşey bir yana eğitimde yaptıkları olağanüstü” diye övgüler düzüyorlardı.
Bu hava AKP iktidarında da devam etti. İş adamlarının çoğu yurtdışı ve yurtiçi işlerinde önce cemaatten icazet aldılar.
Şimdi dönem değişti. Herkes Fethullahçı diye içeri atılıyor.
Bir süre sonra çok tanınmış bazı isimler “Şurada fotoğraf çektirmiştin” veya “Burada el ele tutuşmuştun” denilerek “terör örgütüne destek vermekle” suçlanabilir.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Öldürülen teröristler buhar olup da uçuyorlar mı?

Terörle mücadeleyi “ölü sayısı kıyaslayarak” anlatan Cumhurbaşkanı’na göre son operasyonlarda 5 bin küsur terörist öldürüldü.
Bire on bir oran bu.
500’ü aşkın şehidimiz var. Cumhurbaşkanı “Ama merak etmeyin bire on öldürüyoruz” diyor. Sonra da zaten rakamı “5 bin küsur” olarak açıklıyor.
Ancak burada garip bir durum var.
Öldürülen terörist sayısı üç beş değil. Beş bin.
Bunlar da dağda öldürülmüyor, hepsi sokağa çıkma yasağı ilan edilen kentlerde, hatta bu kentlerin birkaç mahallesinde.
Peki, bu kadar ölü ne oldu?
Devlet yetkilileri yarım ağız “Bahçelere gömüyorlar” veya “Kaçırıp dağa götürüyorlar” diyor.
Bu çok inandırıcı değil. Bahçelere gömmek o kadar kolay değil. Sokağa çıkma yasağı olan yerlerde dışarı kaçırmak da herhalde mümkün olmaz.
Ayrıca terörist de olsa ölenlerin hepsinin aileleri var. Anneler, babalar, kardeşler, akrabalar.
Bunca zamandır o kadar insan ölüyor ama tek cenaze kalkmıyor. Medyaya yansıyan “acılı aile” görüntüleri de yok.
Bir eski Genelkurmay başkanı “5 yıllık dilimlerde 5’er bin terörist öldürüldüğünü” açıklamış ve “ biz bitiriyoruz sonra tekrar ortaya çıkıyorlar” demişti.
Oysa şimdi 5 ayda 5 bin terörist öldürüldü. Uzun bir zaman diliminde ölenler için onca “analar ağlamasın” gösterileri yapılırken, bu kadar kısa sürede öldürülen 5 bin kişi için hiç ses çıkmaması çok garip değil mi?

Can Ataklı - Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları