Can Ataklı; Panamapapers olarak adlandırılan skandalın patlamasıyla dünyanın birçok ülkesi karıştı.
Bİ SORALIM BAKALIM
AKP’lilerin aklına açıkça vergi kaçakçılığı yapılan Burak Erdoğan’ın gemilerini sormak neden gelmez?Panamapapers olarak adlandırılan skandalın patlamasıyla dünyanın birçok ülkesi karıştı.
İzlanda’da ilk kurban verildi ve Başbakan istifa etmek zorunda kaldı.
Rusya’da Putin zorda. İngiltere’de de Başbakan’ın gidebileceği konuşuluyor. Diğer ülkeler şaşkın bir bekleme içinde.
Skandaldan şu ana kadar Türkiye’yi derinden etkileyecek bir şey çıkmadı.
Çıkabilir mi? Çıkabilir tabii. Ama kimi gazeteciler şimdiden önlem almaya çalışıyorlar, neymiş offshore’a yatırılan paralar ille de yolsuzluk parası olmayabilirmiş.
Öyle olmasına öyle de onca ciddi banka dururken “vergi kaçakçılığı cenneti” olarak bilinen ülkelerin bankalarında offshore hesaplarına para yatırmayı sadece “daha yüksek ve vergisiz faiz” bahanesiyle anlatmak kolay değildir.
Panama skandalı patlayınca Türkiye’de akla ilk gelen isimler ne tuhaftır iktidar ve çevresi oldu.
Belki henüz açıkça yazılıp çizilmedi ama “Bu skandalda Türkiye’nin adı geçiyor mu?” diye soranların tamamına yakını aslında “Varlar mı?” sorusunu soruyor.
Tabii Panama deyince aklımıza gelen sadece offshore bankacılık değil. Bu ülkenin önemli işlerinden biri de kendi ülkelerinde vergi kaçırmak isteyen armatörlerin gemilerine bayrak vermek.
Bu işi yapan birkaç yer daha var. Örneğin Chanell adaları, Guerneys adaları, Malta, Cibuti gibi ülkeler de çok ucuza kurulan ve vergiden muaf şirketlerin gemilerine ücret karşılığı bayrak veriyor.
Daha önce de dikkatimi çekmiş ve yazmıştım, Panama denince yine aklıma geldi, Cumhurbaşkanı’nın oğulları da gemi taşımacılığı yapıyor.
Ortada hiç görünmeyen Burak Erdoğan gemi işine girdiğinde, henüz bu kadar baskı olmadığı için, gazeteler “nasıl oldu bu?” diye sormuşlardı. O zaman Başbakan olan Erdoğan da “Ne gemisi gemicik” demişti.
Şu anda Burak Erdoğan’ın Safran 1, Sakarya, G. İnebolu, Cihan, Bosna ve Pretty adlarını taşıyan 6 gemisi var ve son aldığı gemi ilk geminin tam 32 katı kapasitede.
Ayrıca Bilal Erdoğan da 2 gemiyle armatörlük yapıyor.
Cumhurbaşkanının oğullarının malına göz dikecek değilim herhalde, ancak şu ayrıntı çok önemli; Bu gemilerin hepsi de yabancı bayrak taşıyor. Hiç biri Türk bayraklı yani Türk bandıralı değil.
Niye?
Amaç çok açık, yüksek vergiden kaçmak daha da Türkçesi vergi kaçırmak.
Ticari nedenlerle, başka ülkelerde yapanlar gibi bizim armatörlerimiz de bu “ucuz” yolu seçebilir.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin vergilerle ayakta tutulan kasasını yöneten bir kişi, sırf vergiden kaçmak için gemilerine yabancı bayrak çekebilir mi?
Bu ahlaki olabilir mi?
Bunun yurt sevgisiyle ilgisi olabilir mi?
Bunun devlet adamlığı sorumluluğunda yeri var mıdır?
Son iki gündür birden ahlakçı kesilen AKP’lilerin aklına bu gemiler neden hiç gelmemektedir?
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Fehriye Erdal Belçika’da geziyor ya bizdekiler?Cumhurbaşkanı Erdoğan Amerika’daki konuşmalarında terörle mücadele konusunda Batı ülkelerinin iki yüzlü davrandığını belirterek örnek olarak Özdemir Sabancı cinayetine katılan Fehriye Erdal’ın Belçika’da elini kolunu sallayarak gezmesini gösterdi.
Haklı mı?
Yerden göğe kadar haklı.
Bir ülkede cinayete karışmış birinin, cinayetin siyasi olarak nitelenmesi ve “özgürlüklere saygılıyız” gerekçesi ile serbest kalması olmaz.
Bu ne hukuken ne de vicdanen geçerli değildir.
Belçika ilk günden bu yana Türkiye’ye karşı alçakça davranmaktadır.
Yalnız şunu da söylememiz gerek.
Batıya bu iki yüzlülüğünü hatırlatırken dönüp kendimize de bakmamızda fayda var.
Dünyanın pek çok ülkesinde yaşanan terör olaylarının faillerinin önemli bir bölümünün Türkiye’den geçtikleri, yardım ve destek aldıkları bilinmeyen gerçekler değil.
Ruslara karşı Çeçen militanların, Suriye’ye karşı Allah’ın askerlerinin, PKK’ya karşı IŞİD’lilerin korunup kollandığını unutmayalım.
Belçika’ya ve Batı’ya karşı haklıyız, ama haklılığımızı kesinleştirmek için buna da dikkat etmemiz gerektiğini bilmeliyiz.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
CHP bu adamı bulmak için çok çaba harcadı herhaldeBazen çok merak ediyorum, CHP’nin “ısrarla” ve “inatla” seçtirdiği isimlerin işlevi nedir, neden adeta dayatma ile seçtirilmişlerdir, neden genel merkez yönetimi her daim arkalarındadır ve bu adamların asıl görevi nedir?
Bunlardan biri de Mehmet Bekaroğlu.
CHP’nin aklına “halkı anlamanız için ille sağdan, hatta dinci kesimden milletvekilleriniz olmalı” fikrini sokanlar, bunun silahtarı olarak Bekaroğlu’nu önermişti.
Bekaroğlu önce parti yönetimindeydi, sonra “biraz geri dur, öndeyken yaptıkların batıyor, aynı şeyleri göze batmadan yap bari” dendi herhalde, son kurultayda yönetime alınmadı.
Bekaroğlu Kılıçdaroğlu’nun Aile Bakanı’na yönelik sözleri söylemesinden sonra bir twit atarak “Genel Başkanın ayıp ettiğini ve yanlış yaptığını” söyledi.
Yahu bir dur be adam, bekle bakalım, kim ne diyecek, ondan sonra sen de esip gürle.
Ancak sanıyorum CHP’liler “bu kadar da değil” diye tepki gösterdiler ki Mehmet Bekaroğlu bu twitini sildi.
Madem yazdın, neden siliyorsun? Silince o twit atılmamış mı oluyor?
Üstelik bu nasıl karakterse, önce “ayıp ve yanlış” dediği Kılıçdaroğlu’nu savunmak için bu sefer “amacını aşan, lince tabii tutulan” diye düzeltmeler getiriyor. Silinen bir twiti düzeltmek ve hafızalardan silebilmek için 6 twit atıyor Bekaroğlu.
Hakikaten bazen kendimi tutamıyorum: “Yahu CHP’liler bu adamı çok mu aradınız?”
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Tamam, Obama arkadan konuştu da Cumhurbaşkanı sorulması gerekenleri sordu mu?Amerika gezisinden dünyanın aklında kalan tek şey saray korumalarının gazetecileri dövmesi oldu.
Bizim içinse “Obama ile görüşen kahraman Cumhurbaşkanı” algısı daha önemli.
Yandaş yalaka medya Amerika gezisine övgüler yağdırmaya devam ediyor da, aklıma takılan iki noktayı sormak istiyorum.
Birincisi, Obama’dan önce Biden’le yani Amerika Başkan Yardımcısı ile görüşen Erdoğan, karşısında Brett McGurk’u görünce ne hissetti?
Kim mi bu kişi? PKK’nın uzantısı olarak kabul ettiği PYD’den kısa bir süre önce plaket alan kişi bu.
Acaba Erdoğan Biden’a “Bu adamın burada ne işi var?” diye sordu mu? Sorduysa ne cevap aldı?
İkincisi ise, Amerika’ya gitmeden önce “Siz kimsiniz yaaa?” diye ayar verdiği Amerikan konsolosunun Can Dündar davasında ne işi olduğunu Obama’ya sordu mu?
Hayır, Erdoğan Obama’nın “gıyabında konuştuğunu” söylüyor da, o da Obama’nın gıyabında konuşmuştu, hazır karşısında bulmuşken gıyabındayı vicahiye çevirseydi ya.
BUNU YAZMAK GEREK
Artık söyledikleri akıl alır şeyler değilKendisine hakaret ve küfür edildiğinden en çok şikâyet eden kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Gittiği ülkelerde bile “küfür ve hakaret yediği” yolunda açıklamalar yapıyor, karşısındakiler şaşkınlıkla kendisini dinliyor.
Ancak asıl gerçek şu; kimse Erdoğan’a hakaret etmiyor, küfür ise hiç yok.
Sarayın hakaret ve küfür dediği sadece sosyal medyada çoğu “yumurta kafa” olarak adlandırılan ismini gizleyen kullanıcıların yazdıkları.
Bunlar da devlet gücü kullanılarak bulunuyor ve çoğu da hapse atılıyor.
Sarayın kastettiği küfür ve hakaret aslında kendisine yönelik her türlü muhalefet.
Demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve özellikle hukukla hiç ilginiz olmadığı zaman eleştirilerin hepsini düşmanlık, hakaret, küfür olarak tanımlarsınız.
Türkiye’de yaşanan budur.
İktidar yandaşı ve yalakası medya da aldığı emir gereği hep bunu yazınca normal vatandaşım da Cumhurbaşkanı her an hakarete uğruyor sanıyor.
Bunun testini hemen her gün yapıyorum. Rastladığım herkese “Cumhurbaşkanına kim hakaret ediyor, kim küfrediyor, eğer öyle bir şey varsa bir örnek verin” diyorum. AKP’liler dahil herkes sessiz kalıyor çünkü yok.
Zaten Erdoğan’ın da örnek diye gösterdiği Cumhuriyet mitinglerinde sırf fotoğraf çekmek için “Ordu göreve” pankartını açıp 15 saniye sonra kapatan Türk Solu adlı derginin bir kapağı. Başka bir şey yok.
Buna karşı Erdoğan her gün bir ya da birkaç kere kişilere, kurumlara, partilere ağır hakaretlerde bulunuyor.
İşte son sözü Kılıçdaroğlu’na yönelik “sapık” sözü.
Bir Cumhurbaşkanı, taraflı da olsa, partili de olsa küfür edemez, bir kişiyi, bir siyasi partiyi, bir kurumu hedef alarak hakarette bulunamaz.
Ama burası “yeni” Türkiye ve bunlar oluyor.
Alkışlayan yalaka medya ve hüloooo’cular oldukça saray coşuyor da coşuyor.
Can Ataklı - Korkusuz