Can Ataklı; Laikliğin artık tamamen ayaklar altına alındığı Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı da galiba kendini Vatikan gibi görmeye çok alıştı.
Soru; Alevi olan kişiyle evlenmek caiz midir
Cevap; Müslüman olmayanla evlenilmez
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “fetva veren” bir birimi var.
Vatandaşlar buraya yaşamları ile ilgili “dine uygun olup olmadığını” öğrenmek amacıyla bu bölüme sorular soruyorlar.
Fetva bölümü de “Sünni” açıdan bu sorulara cevaplar veriyor.
Bir vatandaş Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Fetva bölümüne sormuş;
“Alevi olan kişi ile evlilik caiz midir?”
Fetva birimi “son derece aydınlatıcı” bilgi vererek soruyu cevaplamış.
Kendileriyle evlenilmesi caiz olmayan kişilerin ayet ve hadislerde belirtildiği, bunların dışında kalanlarla evlenmenin helal olduğunun açıkça ifade edildiği savunulan cevapta “İslam’a göre Müslüman bir kadın ancak Müslüman bir erkekle evlenebilir. Allah’a, Hz. Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna, onun ümmetine tebliğ edip hayatında uyguladığı dini hükümlere inanan ve bunları kabul eden herkes Müslümandır. Bu itibarla evlenirken aranan nokta, kişinin Müslüman olup olmadığının tespitidir. Müslüman olanla evlenilir, olmayanla evlenilmez” denilmiş.
Buraya kadar ne anlıyorsunuz?
Ben bunu yazmadan cevaba devam edeyim, tamamını okuyun ki ben de görüşümü yazayım.
Şöyle diyor fetvanın devamında;
“Dinin kesin hükümlerinden birini veya bir kısmını inkâr eden, söz ve davranışlarıyla dinin sınırları dışında bulunduklarını ilan ve izhar eden kimseler ise Müslüman sayılmazlar. Günümüzde Sünni veya Alevi kökenli olup da bu iki geleneğin uzağında hatta alakasız nitelikte olan, mesela ateist olan insanlar da vardır. Bir Müslümanın böyle kişilerle evlenmesi caiz değildir. Ancak iman esaslarına inanan, İslam’ın şartlarını kabul eden, -bir kısmını uygulamasa bile- bunları reddetmeyen kişiler ise Müslümandır. Böyle kişilerle hangi mezhepten olurlarsa olsunlar evlilik yapmak caizdir.”
Şimdi dönelim, bu yazının başlığına bakalım.
O başlık doğru mu değil mi?
Hem doğru hem değil.
Fetvanın bütününe bakınca elbette “Alevi ile evlenmek caiz değildir” anlamı çıkmıyor.
Daha doğrusu Diyanet fetvacıları “Sakın ha Alevi ile nikâh kıymayın” demiyorlar.
Lafı dolandırıyorlar.
Ama elinizi vicdanınıza koyun; “Alevi ile evlenmek caiz midir” sorusunun cevabı bu olabilir mi?
Siz bir evlilik konusunu Müslüman tanımından başlayarak anlatırsanız, dine inanan inanmayan hatta ateist sıfatını bile bu cevabın içine koyarsanız o konuda aslında kuşkunuz olduğunu belirtmiş olursunuz.
Sonuçta “evet” veya “hayır” şeklinde bile olabilecek bir cevap, bu konuda tereddüdü olan inanmış kişilerin kafasını iyice karıştırmaktan ve daha da ötesi bir tür kin ve nefret tohumu atmaktan başka işe yaramaz.
Laikliğin artık tamamen ayaklar altına alındığı Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı da galiba kendini Vatikan gibi görmeye çok alıştı.
--DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER—
Bunların uçak dışında hiç anısı yok
Akit yazarı Hasan Karakaya’nın saray gezisi sırasında Medine’de ölmesi medyada çok ilginç yayınlara ve polemiklere de neden oldu.
Herkes taziye için kuyruğa girmiş durumda.
Genelkurmay adam gönderiyor “Dik duruşuna hayrandık” mesajını iletiyor.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Akit’i arayıp üzüntülerini bildiriyor.
Cumhurbaşkanı ile Başbakan zaten cenazede tabutu ilk omuza alan isimler.
Hangi kurala göre olduğunu bilmiyoruz ama Karakaya “şehitliğe” gömüldü.
Bir de medyada sürdürülen “güzelleme kampanyası” var.
Ne kadar yandaş, yalaka, saray soytarısı varsa Hasan Karakaya övgüsü yapıyor, gazete sayfalarında ve ekranlarda.
Hemen hepsindeki ortak nokta Karakaya’nın “çok sert, ateşli ve hırçın” bir yazar olmasına rağmen kadife kalpli olması, çok espri yapması.
Hepsi Karakaya ile anılarını paylaşıyorlar. Ancak bir şey çok dikkatimi çekti.
Bütün bu anılar Erdoğan’ın uçağında yaşanmış meğer.
“Şu gezide uçaktaydık, bu seyahatte sayın Cumhurbaşkanımızla beraberdik” diye başlayan bir övgüler zinciridir gidiyor.
Şaşırmamak elde değil, bunların uçak dışında hiç mi anıları yok, uçak olmayınca birbirlerini hiç göremiyorlar konuşamıyorlar mı?
Birinde bile “Bir gün namazdaydık” veya “Hiç unutmam bir iftarda” falan gibi kelimelerle başlayan anılar yok.
Varsa yoksa sarayın uçağı.
Sarayın uçağı bunların askerlik anıları gibi galiba.
--ŞAŞIRDIM—
Bu da Cumhuriyetin valisi oluyormuş
Haberi dinci gazetelerden birinde okudum.
Ağrı valisi Musa Işın vatandaşlarla sohbet toplantıları düzenliyormuş.
Yeni yıl sohbetinde PKK terörünün ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmak için “PKK Kürtleri dinsizleştirmek istiyor” demiş.
Vali Işın Kürtlerin Müslüman, dindar, namusuna düşkün ve samimi olduklarının altını çizdikten sonra “Ama PKK ‘Kürtler gaddardır’ imajı çizdi. Bunu yapanlar Kürtlere düşmanlıktan başka bir şey yapmıyorlar. PKK Kürtleri dinsizleştirmek istiyor” diye konuşmuş.
Allah aşkına valiye bakar mısınız?
Devleti temsil eden bir vali güya terörü kötü göstermek için din istismarı yapmaya kalkıyor.
Tabii bu sadece din istismarı da değil, büyük bir sorumsuzluk göstererek Kürt halkı içinde nifak yaratmaya çalışıyor.
Vali bulunduğu yerde devleti temsil eder.
Birilerinin toplumu dinsizleştirmek istediklerini söylemek “subjektif” bir görüştür.
Devleti temsil eden biri sonucu tehlikeli boyuta gidebilecek bir “subjektif” söylemi kullanamaz.
Ne yazık ki bütün bunlar devletin itibarı için değil, biat edilen bir kişiye şirin gözükme çabaları olarak tarihe yazılacak.
--YENİ ÖĞRENDİM—
Saraya hakaret pasaporta bile takılıyor
Şu anda net sayısı ben de bilmiyorum, muhtemelen bilen de yoktur.
“Kaç kişi hakkında Cumhurbaşkanı’na hakaret iddiasıyla dava açıldı veya hakkında soruşturma başlatılıp savcılıkça ifadesi alındı?”
Ancak şunu biliyorum ki, devletin bazı birimleri belli ki işi gücü bırakmış özellikle sosyal medyada “cadı avı” yapar gibi insanları takip ediyorlar.
Bir okurum aradı. Almanya’da yaşıyor. Türkiye’ye ailesini ziyarete gelmiş. Pasaportta kendisine “Lütfen şu tarafa buyurun” denmiş.
Meğer facebook sayfasında, sokaklarda da atılan bazı sloganları kullanmış. Adı kayıtlara geçirilmiş, belli ki yurtdışında yaşadığı anlaşıldığından pasaport polisine de bildirilmiş.
Okurum iki saat ifade vermiş. Sonra serbest bırakılmış.
“Bilmiyorum” dedi, çifte vatandaşlığım var, belki de ondan çekinip mahkemeye çıkarmadılar sadece ifade aldılar” dedi.
Halimize bakar mısınız? Eskiden yurtdışı giriş çıkışlarda kaçakçılar, katiller, gangsterler yakalanırdı, şimdi “saraya hakaret” diye bir faslımız var artık.
--MERAK ETTİĞİM ŞEYLER—
Musul’da askerimiz var mı yok mu?
Türkiye’de gündem o kadar hızlı değişiyor ki, bazı konuları tam işleyemeden, bilgi sahibi olamadan başka konulara geçmek zorunda kalıyoruz.
Örneğin şu Musul konusu?
Orada hala askerimiz var mı yok mu?
Bilen var mı?
Sanmıyorum.
Devlet büyüklerinin sözlerine bakarsanız zannedersiniz ki Musul’da koca bir tugay hala duruyor.
Çünkü saraydaki “Kimse bizden geri adım atmamızı beklemesin” diyor.
Oysa Irak ilk günden tepki gösterdi, “derhal çıkın” dedi. Hükümet ne yaptı? Takviye olarak gönderilecek tugaydan vazgeçildiğini açıkladı sonra da bölgeden kaydırma yapıldığını bildirdi.
Bir şey anlamadık, Musul’da askerimiz var mı yok mu?
Ancak şunu söyleyebilirim. Irak “Çıkmazsanız güç kullanırım” diyordu hatta “Rusya’yı çağırmakla” tehdit ediyordu.
Bir haftayı aşkın süredir Irak’tan ses gelmediğine göre demek onların isteği olmuş.
Bu iktidar hep efeleniyor ve bunu kamuoyunu etkilemek için kullanıyor da, sonra karizmamızın her seferinde çok fena çizildiğinden kimsenin haberi olmuyor.
--ÜZÜLDÜM—
Cem Küçük gider de yerine kim gelir?
Bazı internet sitelerinde dün Cem Küçük’ün Kanal 24’teki görevine son verildiği iddiaları vardı.
Cem Küçük’ün iktidarı rahatsız eden açıklamalar da yaptığı için işinden çıkarıldığı söyleniyor.
Neydi bunlar; Küçük 4 bakanın rüşvet aldığını söylemişti örneğin, Kabataş yalarını da ayrıntılarıyla yazmıştı.
Küçük’ün Star’daki yazıları devam edecek mi henüz bilinmiyormuş.
Peki Cem Küçük yazmazsa ve TV’ye çıkmazsa iktidarın kime ne yapacağını biz kimden öğreneceğiz?
Bulurlar Küçük’ün yerine birini de, ona alışana kadar sıkıntı çekeriz gibi geliyor bana.
Can Ataklı - Korkusuz