Can Ataklı; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bakanlar kurulunu kendi başkanlığında toplaması çok ilginç yorumlara da neden oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bakanlar kurulunu kendi başkanlığında toplaması çok ilginç yorumlara da neden oldu.
Muhalefet, devlette çift başlılık olduğunu ve Erdoğan’ın hala başbakanlıktan vazgeçemediğini söylerken, yandaş medya “başkanlık sistemini” bir kere daha ısıtıp kamuoyunun önüne koydu.
Bu medyaya göre bakanlar kurulunun cumhurbaşkanı başkanlığında toplanması “başkanlık sisteminin” de ayak sesleri niteliğinde.
Başkanlık sisteminin iyi ya da kötü yanlarını bir tarafa bırakalım, başkanlık sistemine geçilmesi için ne gerekiyor?
Yeni anayasa gerekiyor.
Mevcut anayasa ile başkanlık sistemi uygulanamaz.
Mevcut anayasadaki bazı maddelerde değişiklikler yapılarak da başkanlık sistemine geçilemez.
Sil baştan anayasa yazılırsa ancak o zaman başkanlık sistemi olabilir.
Sil baştan bir anayasanın sorunsuz şekilde meclisten geçebilmesi için 367 oya ihtiyaç var.
367 bulunamadı, halkoyuna gidip anayasayı burada onaylatmak için de mecliste bu kez en az 330 oyun desteği gerekiyor.
Bu durumda AKP’nin başkanlık hayallerinin gerçekleşmesi için mecliste en az 330 üyeye sahip olması gerekiyor.
Bu sayı şu anda yok.
Umutlar Haziran 2015’te yapılacak seçimlere bağlı.
Bu seçimlerde AKP 330 ve üstü milletvekili kazanırsa başkanlık sistemi için yeni anayasa yoluna çıkabilir.
Ancak son günlerin gelişmeleri ışığında şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Erdoğan’ın zihninde artık yeni anayasa yazacak bir çoğunluktan önce “tek başına iktidarı sürdürecek” bir çoğunluğa ulaşmak geliyor.
Şurası bir gerçek ki, AKP’ye verilen 20 milyon oyun bir bölümü aslında sadece Tayyip Erdoğan’a verilen oylardır.
Haziran seçimlerine AKP ilk kez başında Erdoğan olmadan girecek.
Yani AKP’ye verilecek oylarla Erdoğan seçilmeyecek.
Elbette “Ama Erdoğan’ın bütün ağırlığı hissedilecek, Erdoğan cumhurbaşkanı olmasına bakmadan AKP’nin seçim propagandasını yönetecek, yine mitingler yapacak, AKP’ye oy isteyecek.”
Bu doğru bir saptamadır, ancak hem Erdoğan’ın her şeye rağmen başbakanlık koltuğunda oturmaması, hem yolsuzluklar, hem dış politikadaki başarısızlıklar, hem ekonomide çalan tehlike çanları ve en önemlisi hem de Davutoğlu’nun dirayetli bir lider görünümü çizmemesi oylarda bir erozyona neden olacaktır.
Kısa bir örnek vermek istiyorum.
Meclis dört bakanla ilgili Yüce Divan oylamasında “aklama” yolunu seçti seçmesine de 48 fire vermekten de kaçamadı.
Bu fireler “yeniden seçilme olanağı bulunmayan” bazı AKP’lilerin tepkisi veya parti içindeki “cemaat uzantıları” olarak nitelenebilir. Bu da AKP yönetimi için bir bahane olabilir ama durumun böyle olmadığını siyasetle uğraşan herkes farkındadır.
AKP’deki fireler partinin kötü gidişine olan tepkiden kaynaklanmaktadır ve bunun kamuoyunda da mutlaka bir karşılığı vardır.
AKP yönetimi “içimizdeki hainler” edebiyatına sığınarak moral kazanmaya ve kendi tabanlarına mesaj göndermeye çalışsalar da, 48 firenin sadece mevcut milletvekilleri ile sınırlı olduğunu sanmak safdillik olur.
Nitekim bunun en farkında olan ismin bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu söyleyebilirim.
Erdoğan Başbakan’ı da çiğneyerek oylamadan önce AKP Grup Başkanvekillerini makamına çağırdı. Onlarla yaptığı görüşmede “Oylama bu dört bakan için değil aslında benim için yapılıyor, buna karşı sıkı önlem alın” talimatı verdi.
Oylama sırasında firelerin tahminlerin de ötesinde olduğunu görünce yine bazı partilileri makamına çağırarak ağır eleştirilerde bulundu.
Bu endişenin dışa vurumudur.
Görüntü olarak Erdoğan tüm siyasi hayatının en güçlü dönemini yaşıyor.
Dilediği gibi davranıyor, herkese emirler veriyor, hergün televizyonlarda canlı yayınlanacak bir konuşma yapmayı beceriyor, istediği kanunu çıkarttırıyor.
Oysa bütün bu güçlü görünümün altında aslında en güçsüz olduğu dönemde olduğu gerçeği yatıyor.
Zirvenin sivri ucunda oturan Erdoğan “ters bir olayla” en tepeden bir anda yere çakılabilir.
Haziran seçimlerinde AKP’nin bırakın anayasa tek yapacak sayıya ulaşmasını tek başına iktidara 300 altında milletvekili çıkararak gelmesi bile Erdoğan için büyük tehlike ve tehdit olacaktır.
Tek başına iktidarı az bir çoğunlukla yakalayan AKP’yi şimdi olduğu gibi uzaktan yönetmek bu kadar kolay olmayacaktır. Hatta Erdoğan’ın her sözünü emir telakki eden, o makamı işgal edebilmek için her şeye razı bir görünüm çizen Ahmet Davutoğlu’nu bile yönetmek olanaksız hale gelebilir.
Bir de AKP’nin 276’nın da altında kaldığını düşünün. Bir koalisyon döneminde, başı çeken AKP bile olsa Tayyip Erdoğan’ın şimdiki gibi davranması, hükümeti de yönetiyor hava olması mümkün müdür?
Sanıyorum Cumhurbaşkanı yeni seçim stratejisini “başkan” olmaya değil, kendi döneminde AKP’yi hep “tek başına iktidarda tutmak” olarak düzenleyecektir.
Toplumda da erozyona uğradığı gören Erdoğan’ın Meclis’teki hoşnutsuzluğu da dikkate alarak üslubunu sertleştireceğini, çok sürpriz çıkışlar yapacağı gibi devletin güçlerini şu andakinden de şaşırtıcı biçimde kullanacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Erdoğan elbette işin finaline doğru gidildiğini fark ediyor.
Artık asıl hedef bunu olabildiğince geciktirmektir.
Can Ataklı