loading
close
SON DAKİKALAR

Asker 'tekbir' getirerek bayrak çekemez

Can Ataklı
Tarih: 29.01.2016
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; Bu mücadeleyi bir 'din savaşı' veya bir 'cihat' gibi gösteremeye kimsenin hakkı yoktur. Genelkurmay bu konuda hassas davranmak zorundadır.

Televizyon haberlerinde büyük bir şaşkınlıkla izledim. Güneydoğu’da terörle mücadele eden askerler, ele geçirdikleri bir binanın terasına Türk bayrağı çekiyorlar.
Bayrak dikilirken askerlerden bazıları “Allahuekber” diye bağırıyor.
Dün de yazdığım gibi terörle mücadeleyi bir din savaşı haline getirme çabalarının sonucudur bu.
Birincisi, bu ülke Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Hepimizin ülkesi. Nedeni ne olursa olsun Türk askeri kendi topraklarımızdaki bir noktaya bayrak diktiği için sevinemez, toplum da bunu alkışlayamaz.
Çünkü demokratik bir hukuk devletinde bayrak dikilmesi değil, o noktaya neden daha önce bayrak dikilemediği konuşulur ve bunun hesabı sorulur.
Ülkem bir düşman işgali altında mı ki bir binanın tepesine bayrak çekilmesi bu kadar önemli sayılıyor?
Ülkemizi bu hale düşürenlerden hesap sorulması gerekirken bizi akılsızca bir milliyetçiliğin girdabına sokuyorlar farkında mıyız?
İkincisi, askeri bir olayda “tekbir” getirilmesine IŞİD ve benzeri örgütlerin terör saldırılarında tanık oluyoruz.
Terörle beslenen siyasi savaşlarını “din maskesi” altında İslam dünyasına mazur göstermeye çalışan örgütler her attıkları bombadan sonra “tekbir” getiriyor. Görüntüleri izlerken her tekbir sesinden sonra bombaların patladığını ve insanların, Müslüman insanların öldüğünü görüyoruz.
Türk Silahlı Kuvvetleri şu an Güneydoğu’da savaşmıyor, insanlık suçu işleyen, terörle bir yere varmayan çetelerle mücadele ediyor.
Bu mücadeleyi bir “din savaşı” veya bir “cihat” gibi gösteremeye kimsenin hakkı yoktur.
Genelkurmay bu konuda hassas davranmak zorundadır.

--ANALİZ---

Türkiye’nin PYD ile sınavı iktidarın geleceğini belirleyecek
Kamuoyu konu ile ilgili çok bilgili olmasa da iktidarın bu günlerdeki en önemli sorunu Suriye için Cenevre’de toplanacak çözüm masasında PYD’nin de olup olmayacağı.
İktidar konuyu dış politika ve Türkiye’nin uluslar arası alandaki geleceği açısından çok önemsiyor.
Erdoğan yönetimi Suriye’de karışıklıklar çıktığı günden bu yana Esad’a karşı operasyonların içinde.
Temel amaç Esad rejimini devirmek. Bu uğurda terör örgütleriyle bile işbirliğine gidecek kadar gözü kara davrandı iktidar.
Şimdi dünya Suriye sorununu bitirmek istiyor. Esad çözüm sürecine önemli oranda razı edildi. Eğer anlaşma sağlanırsa 18 ay sonra ülkede genel seçimler yapılacak yeni anayasa hazırlanacak.
Bu da Esad’ın yönetimi sürdürmesinin daha büyük olasılık olduğunu gösteriyor.
Sorunun böyle sonuçlanması Türkiye’yi yanlış politikalara sokan ve bu nedenle ağır bedel ödemek durumunda kalan iktidar için tam bir başarısızlık olacaktır.
İşte bu aşamada, Türkiye şimdi Cenevre görüşmelerini tıkamak için PYD kartını öne sürüyor.
İktidara göre PYD terör örgütü olarak nitelenen PKK ile aynı konumda. O da bir terör örgütü, tek farkı PYD’nin Kuzey Irak’ta faaliyet göstermesi.
Amerika ve Rusya bölgede Kürtler’in de olduğunu belirterek PYD’nin masada olmasını istiyor.
Türkiye ise terör örgütünün masada olamayacağını savunuyor.
Türkiye’nin bu duruşu, görüşmelerin başlamasını sıkıntıya soktu.
Gerçi Cenevre toplantısının başlayamama ve 29 Ocak’a ertelenmesindeki tek engel Türkiye’nin PYD’ye karşı çıkışı değil.
Suriye muhalefetinin masaya oturmak için Esad rejimine şart koştuğu bazı talepler de bunda etken oldu.
Muhalefet hava operasyonlarının bitmesini, bazı kentlerdeki ablukanın kalkmasını, tutukluların hemen serbest bırakılmasını istiyor.
Esad ise masada “terörist olarak niteledikleri” grupların olmasına karşı çıkıyor.
Ancak buna rağmen bölgeye inmiş olan süper güçler bu toplantının yapılmasını sağlayacaktır.
Burada önemli olan Türkiye’nin “PYD’yi masada istemiyoruz” talebinin arkasında ne kadar durabileceğidir. Çünkü PYD zaten davet edilmiş durumda.
Şu anda yandaş medya PYD tavrı nedeniyle iktidarı övme yarışına girmiş durumda.
Eğer Cenevre görüşmeleri PYD’siz toplanırsa iktidar bu konuda bir başarı sağlamış olacaktır.
Ancak aksi bir durum Türkiye’nin bölgedeki gücü ve hâkimiyeti açısından son derece olumsuz sonuçlara yol açacaktır.
Tabii konuyu yumuşatma çabaları da var. Ara formül olarak PYD’nin muhalefet olarak değil Esad rejiminin bir parçası olarak masada yer alması öneriliyor.
Ancak gözlediğim kadarıyla diğer ülkeler buna sıcak bakmıyor.
Sonuç olarak sıkıntılı birkaç güne giriyoruz. Türkiye Rus uçağını vurduğu günden bu yana sınırlarımızdaki hâkimiyetini neredeyse tamamen yitirdi. Rus tehdidi nedeniyle sınır operasyonları yapılamıyor hatta uçaklarımızın bile havalanamadığı havalansa da Suriye sınırının yakınlarında uçamadığı söyleniyor.
İktidarın yanlış dış politikasının Türkiye’yi getirdiği nokta burasıdır.

--DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER—

Selin Sayek Böke’den Tansu Çiller çıkarma gayretleri
CHP’nin parlayan yıldızlarından biri kuşkusuz Selin Sayek Böke.
Ekonomi eğitimli Böke yaklaşık iki yıl önce katıldığı CHP’de, samimiyeti, uzman olduğu konulara hâkimiyeti, parti politikalarını anlatmaktaki başarısı, partililerle kurduğu yakın diyaloglarla bir anda çok sevilen ve sayılan isim oldu.
Nitekim son Kurultay’da en yüksek oyu alarak Parti Meclisi’ne seçildiği gibi Merkez Yönetim Kurulu’na da girerek Genel Başkan Yardımcısı oldu.
Selin Sayek Böke aynı zamanda parti sözcülüğünü de yapacak. Bana göre başarılı bir seçim.
Ancak son günlerde çok dikkatimi çekiyor, Sayek’in bu yükselişi bazı medya organlarında “CHP’de yeni bir genel başkan hazırlama hevesi” yaratmış durumda.
Ben bu durumu DYP’de Tansu Çiller’in yükselmesine benzetiyorum.
Bizim medyamız zaman zaman lider yaratmaya merak sarar. Çiller’i de “Leydi’nin topuk sesleri” manşetleri atarak DYP’nin başına oturtanlar şimdi benzer bir çabayı Böke için gösteriyor galiba.
Haddim değil akıl vermek ama partide çok sevilen ve sayılan Selin Sayek Böke’nin bu desteklere fazla önem vermemesini tavsiye etmek isterim.
Sayek elbette tıpkı bu makamı hak eden birçok CHP’li gibi genel başkan da olabilir, ancak medya parlatmaları ile yükselenlerin genellikle kısa süreli bir başarı yakaladıklarını sonra hızlı bir düşüşe geçtiklerini de biliyoruz.
Böke’nin bunun farkında olduğuna ve buradan alacağı güçle CHP için çok yararlı işler yapacağına inanıyorum.

---ÇOK GÜLDÜM—

Sarayın oyunu istediği sonucu vermedi
Erdoğan hemen her gün bir kalabalık toplayıp Türkiye’nin gündemine oturacak konuşmalar yapma operasyonuna muhtarlardan sonra kaymakamları kattı.
Dün sarayın çağırdıkları bir grup kaymakamdı.
Kaç kişi vardı bilemiyorum. Türkiye’de 900 küsur kaymakam var, 100’lik gruplar halinde çağırsa 9 konuşma eder.
81 vali var. Hepsini aynı anda çağırmaz, iki ya da üç grup yapar, çıkar üç konuşma fırsatı daha.
Sırada bakalım daha sonra kimler olacak?
Saray kaymakamlara konuşma adı altında bilmem kaç televizyondan canlı yayınlanan konuşmasını özellikle Salı gününe ve her nedense! tam da CHP’nin Grup toplantısı saatine denk getirdi.
Bunu daha önce de yapmıştı aslında ancak bu kez Kılıçdaroğlu’nun “Sana salıya kadar süre, karın ağrım neymiş açıkla, açıklamazsan cevabını vereceğim” sözlerinin etkisi olmuştur sanıyorum.
Aynı saatte yapacağı konuşmanın bir televizyon hariç bütün televizyonlardan yayınlanacağını biliyor nasıl olsa.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Erdoğan’ın ekrana çıktığını gören Kılıçdaroğlu da grup toplantısı saatini biraz kaydırdı. Bekledi Erdoğan’ın konuşmasının bitmesini.
Sanıyorum Erdoğan’a da “efendim CHP Genel Başkanı konuşmanızın bitmesini bekliyor” diye fısıldadılar herhalde ve Erdoğan sözlerini çok uzatmadı.

--BUNU YAZMAK GEREK—

Meclis dün gerçekten renkliydi ama görüntüler rahatsız ediciydi
Dün yazdığım bir yazıda “Meclis’te bugün şenlik var” demiştim. Kastım Erdoğan’ın “karın ağrısı” suçlamasına karşı CHP Genel Başkanı’nın meydan okumasıydı.
Saray söylediği lafın altında kaldı. Karın ağrısı lafına açıklık getirmedi.
Bunun yerine demokrasiye de anayasaya da aykırı biçimde “O benim rakibim değil ki” dedi.
Haklı tabii! Cumhurbaşkanı kimsenin rakibi değildir zaten. O ülkenin cumhurbaşkanıdır.
Ancak bizimki kendini hala partisinin lideri ve başbakan olarak görüyor.
Öyle gördüğü gibi hala popülist söyleme sarılarak sadece kahvehane müdavimlerini tatmin edecek dilden sürekli polemik yaratmaya çalışıyor.
Kılıçdaroğlu’nun konuşması anlayan için hayli sertti. Özellikle SSK konusuna bu kez çok net bir açıklık getirmesi bence iyi oldu.
AKP Grubu ise artık eski etkiyi yaratmıyor. Yandaş kanallar bile “bitse artık şu konuşma” havasında veriyorlar grup toplantısını.
Bu arada, daha önce olmuş muydu, ben hatırlamıyorum, AKP Grubu’nda “tekbir” getirildi.
Dinin siyasete bu kadar alet edilmesi, laik demokratik bir ülkenin parlamentosunda bir tür dini tören gibi gösteri yapılması Türkiye’nin ne kadar acıklı duruma düştüğünü de gösteriyor.
İşin kötüsü bu görüntüler milletvekilleri için de, medya için de, aydınlar için de, yargı için de sadece seyirlik bir malzeme olmaktan öte gidemiyor.
Bu saydıklarımın hiç biri “ne yapıyorsunuz” diye sesini çıkaramıyor.
Demek ki laikliğin yok edilmesine dinin bu kadar siyasete alet edilmesine herkes çok alıştı.
Ya da herkes gerçekten çok korkuyor artık.

Can Ataklı - Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları