Can Ataklı yazdı, ''Bugün Atatürk'ü, devrimlerini, hayatını eleştirmek, hatta karalamak yükselen değer hâline geldi...''
Büyük önder Atatürk’ü bir ölüm yıldönümünde daha özlemle anıyoruz.
Bizim çocukluğumuz ve gençliğimiz “gardırop Atatürkçülüğüne karşı Atatürk’ü anlamak” olarak geçti.
Çünkü Atatürk’ün ölümünden itibaren siyasi gücü elinde tutmak isteyen, millete kendi zihniyetlerindeki gibi elbise dikmeyi hak görenler, o büyük önderin arkasına sığınarak bir baskı gücü oluşturuyor ve iktidarlarını böyle sürdürüyordu.
Ben Atatürk’ü de Atatürkçülüğü de önce evimde, sonra ilkokulda öğrendim.
Sonrası ise onu anlamaya çalışmakla geçti.
Atatürk’ü hiçbir zaman bir ideoloji olarak görmedim.
Benim için Atatürk, hangi dönemde yaşıyorsan onun ötesine geçecek vizyona sahip olmaktır.
Bilimde, teknolojide, sanatta, edebiyatta, sosyal yaşamda yaşadığın dönemle yetinmeyip hep daha iyisini, daha ilerisini, daha yenisini aramaktır.
Bugün ne yazık ki, Atatürk’ü, devrimlerini, hayatını eleştirmek, hatta karalamak yükselen değer hâline geldi.
Kim Atatürk’e daha fazla hakaret ediyor, “tarihimizle yüzleşelim” safsatasıyla Atatürk’ün izlerini silmeye çalışıyorsa, o kadar “demokrat” ilan ediliyor.
Şunu bilmeliyiz:
Atatürk bir askerdi.
Atatürk bir siyasetçiydi.
Atatürk bir devrimciydi.
Atatürk bir insandı.
Hayatı boyunca daha mutlu, daha zengin, daha güçlü, yıkılmaz bir ülkenin hayaliyle yaşadı ve yaptığı devrimlerle böyle bir ülkenin temelini attı.
Kul olan bir halkı vatandaş yaptı. Özgürlüğün, insan haklarının, demokrasi ve hukukun önünü açtı.
“Atatürk demokrat mıydı?” veya “Cumhuriyeti ilan ederken halka mı sordu?” gibi saçma sapan sorular soranlar var.
Bugün vardığımız demokrasi, özgürlükler, insan hakları, hukuk olgunluğu ile bundan 90 yıl öncesini yargılayamayız.
Atatürk Cumhuriyeti ilan ettiği sırada Avrupa’da yükselen iki siyaset vardı. Biri faşizm, biri de komünizmdi. İkisi de hemen yanıbaşımızda, bizi de etkisi altına almak için bekliyordu.
Ama o büyük önderin çok ustaca siyasetiyle Türkiye’ye ne faşist ne komünist oldu.
Elbette 600 yıllık bir imparatorluğun küllerinden var edilen Türkiye Cumhuriyeti tıpkı bir çocuğun büyürken düşüp kalkması, başını masaya vurması, farkında olmadan çektiği örtü ile bardakları tabakları kırması, kızamık, bademcik, su çiçeği gibi hastalıklara yakalanarak yatağa düşmesi gibi durumlar yaşadı.
Ama buna rağmen, şimdiki zihniyetin beğenmediği Cumhuriyet ilke ve devrimleri Türkiye’yi, şu anda çok beğenmesek de, tüm İslam ülkeleri içinde bir yıldız gibi parlayan demokratik ve özgürlükçü anlayışa taşıdı.
Bugün demokrasi ve özgürlük nutukları atan, inançlarını yaşamak konusunda bir sıkıntı çekmeyen, kültürel haklarını kazanan ve kazanmaya devam eden birbirinden farklı milyonlarca insan o Cumhuriyet ve devrimleri sayesinde bunlara kavuştu.
Türkiye 1920’lerde Hitler Nazizmi, Mussolini faşizmi, Stalin komünizmi gibi bir rejime ya da şeriatla yönetilen bir Arap şeyhliğine dönüşebilirdi.
Hiçbiri olmadı. Türkiye belki düşe kalka, kendini yaralaya bereleye, dini ve siyasi istismarlara, çıkarcıların iç ve dış desteklerle beslenmesine rağmen bugünlere geldi.
Atatürk’ü seviyorum.
Atatürk’ü hâlâ anlamaya ve ondan öteye gitmeye çalışıyorum.
Gerisi boş laftır.
*****
Nedir bu Genç Türk?Bu sabah saat 09.05’de Dolmabahçe Sarayı önünde kendilerini “Genç Türk” olarak tanımlayan bir grup Atatürk’ü anma gösterisi yapacak.
Yüzlerine Atatürk maskeleri takacak olan bu gençler “Hedef 1 milyon” sloganı ile büyük bir katılım olmasını sağlamaya çalışıyor.
Bu gençlerin temsilcileri beni de ziyaret etti gazetede.
Bu dönemde, Cumhuriyet ruhuna ve Atatürk devrimlerine saldırının adeta “yükselen değer” hâline getirildiği bir iklimde bu gençlerin heyecanı elbette ilk anda insanı etkiliyor.
Ancak, bu grubun yaptığı çalışmalara ve tanıtım faaliyetlerine bakınca da insan şaşırıyor.
Örneğin bir çok gazeteye ilanlar vermişler.
Gazeteler ne kadar indirim yaparsa yapsın bir gençlik örgütünün, hele henüz dernekleşmemiş bile olan gençlik örgütünün bu maliyetleri karşılaması pek akla yatkın değil.
Ayrıca İstanbul’un her tarafı afişlerle donatılmış. Yüz binlerce Atatürk maskesi basılmış.
Bunların da maliyetini bir gençlik örgütünün karşılaması çok zor.
Nitekim ben de sordum “Bu kadar masrafı nasıl karşılıyorsunuz?” diye. Net cevap veremediler “Bağış topluyoruz” diyerek geçiştirdiler.
Gençler gittikten sonra biraz araştırma yapmaya çalıştım.
Belgeye dayanmayan ama anlatanların “net ifadeler” kullandığı bazı dedikodular duydum.
Örneğin bu grubun Cumhuriyet mitinginde “Ordu göreve” pankartı açıp bazı fotoğraflar çekildikten sonra da o pankartı yok edenler olduğu söyleniyor.
Yine aynı grubun İstiklal Caddesi’nde Suriye ile ilgili bir yürüyüş sırasında “Tayyip göreve” pankartı açtıklarını belirtiliyor.
Grubun Türk Solu adlı keskin Kemalist görüşler savunan dergi etrafında kümelendikleri de ileri sürülüyor.
Açıkçası insanın aklı karışıyor.
Çeşitli gençlik örgütleri kıt parasal kaynaklarla kendilerini ifade etmeye çalışırken, üstelik her seferinde gaz ve su bombalarına maruz bırakılıp sık sık gözaltına alınır hatta tutuklanırken, Genç Türk adlı bir örgütün bu kadar rahat hareket edebilmesi çok ilginç.
Bakalım bugün nasıl bir eylem yapacaklar, neyle karşılaşacaklar?
*****
Anlamsız tepkilerPerşembe günü Anıtkabir’in 9 Kasım’dan 10 Kasım saat 10.00’a kadar kapalı olacağını yazdığım yazıda “kamuoyunun bir bölümünün bunu yanlış algıladığını ve Genelkurmay eliyle katılımın düşürülmek istendiğine inandığını” yazmış ve yazımı Genelkurmay’a hitaben “Bilesiniz istedim” diye bitirmiştim.
Yazı üzerine çok garip tepkiler aldım. Çoğu aynı tornadan çıkmış hissi veren mesajlarda “her 10 kasım’da zaten böyle olur, bunu bilmeden mi yazıyorsun, neyi tahrik ediyorsun” türü ifadeler yer alıyordu.
Evet, her 10 Kasım’dan önce bu önlem alınıyor. Çünkü 10 Kasım günü en büyük devlet töreni yapılıyor. Hem güvenlik hem de temizlik için bir günlük araya ihtiyaç var.
Ancak bu yıl ilk kez bu bilinen gerçek Genelkurmay tarafından açıklanınca kamuoyunun bir bölümü bunu “kasıtlı bir tutum” gibi algıladı.
Nitekim Genelkurmay Başkanlığı’ndan da aradılar ve uygulamanın her yıl yapıldığını söylediler ve hatta “Tepkileri görünce (acaba bu açıklamayı koymasa mıydık) diye düşündük” dediler. Anladığım Atatürk düşmanlığını sanki “asıl Atatürkçü biziz” edasıyla yürüten ve bunu psikolojik propaganda olarak kullanan bir gruba maruz kaldım.