Can Ataklı; Türkiye gibi tarihiyle kültürüyle dünyada bir iz bırakmış ülkenin, basit çıkar hesapları ile insanların umudunu kullanmaya kalkması son bulmalıdır.
İsmi sadece rumuz olarak verilen bir Türk vatandaşı.
Bir hücumbotta, yere diz çöktürülmüş, elleri ensesinde kenetli.
Önünde üç tane cenaze torbası duruyor.
Adamın başındaki Yunan askeri “Bak” diyor “Bu çocuklar senin yüzünden öldü. Tutuklanmadan önce yarattığın acıyı yakından gör.”
O diz çökmüş Türk vatandaşı, para karşılığı Suriyeli mültecileri hiçbir güvenlik önlemi almadan hatta sahte can yelekleri giydirip, 10 kişilik bota 40 kişi dolduran, insanlık düşmanı bir insan taciri.
Mültecilerle doldurduğu bot batmış, çocuklar dahil pek çok kişi boğularak can vermiş, Yunan sahil güvenlik kuvvetleri de bu adamı yakalamış.
Mültecilerin dramına artık alıştık. Her gün batan bir bottan denize saçılan çocukların, kadınların, her yaştan umut yolculuğuna çıkan zavallı insanların cesetlerini topluyoruz sahillerimizden.
Peki, bu insanları bile bile ölüme sürükleyen alçakları bulmak, yakalamak, bu canice maceraya dur demek mümkün değil mi?
Sahil kentlerimizde açıkça satılan botları, sahte can yeleklerini, kenarda köşede yola çıkmak için bekleşen yüzlerce mülteciyi bizim yetkililerimiz görmüyor mu?
Nerede bizim emniyetimiz, istihbaratımız, sahil güvenlik komutanlığımız.
Ayvalık’ta, Bodrum’da, Çeşme de sokakta yürüyen insanlar bile bu mültecilerin nerede olduklarını, hangi dükkânlardan bot, can yeleği, battaniye aldığını biliyor.
Hangi acımasız kaptanların bu insanları ölüme götürdüklerini oralarda yaşayan çocuklar bile tanıyor.
Ancak nedense bizim yetkililerimiz bunları görmüyor.
Sonra polisimize askerimize sahilden ceset toplattırıyorlar.
Neden? Çünkü Batı’yı böyle terbiye etmeye çalışıyoruz. Onlara diyoruz ki “Ey batı mülteci sorununa el atmazsan her gün akın akın mülteci gönderirim.”
Tamam, ama bu uğurda insanların ölümlerine de neden oluyoruz. Onu ne yapacağız?
Sahile vuran çocuk cesetlerinin yüreklerde yarattığı acı bir süre için kullanılabilir belki de bunun Türkiye’ye yapışacak olan “insanlık ayıbını” nereye koyacağız?
Türkiye bu iktidarla ne yazık ki üç milyar Euro almak için yıllarca üzerimizden atamayacağımız bir insanlık dramına neden oluyor.
Türkiye gibi tarihiyle kültürüyle dünyada bir iz bırakmış ülkenin, basit çıkar hesapları ile insanların umudunu kullanmaya kalkması son bulmalıdır.
Şurasını unutmayalım, insan ticareti yapan, üç kuruşluk kar için masumları ölüme gönderen, alçak çeteler hiçbir ülkede yöneticilerle işbirliği içinde olmadan bunu başaramaz.
Türkiye de bu alçaklarla olan ilişkisini derhal kesmelidir.
Nasıl Yunan askeri alçak bir Türk insan tacirini diz üstü çökertiyorsa, bunu önce bizim yapmamız gerek.
--ANALİZ---
Askeri Suriye sınırımıza dayanmış iktidar hala “PYD’yi destekliyorlar” diye Rusları bize şikayet ediyor
Türkçe’de güzel bir söz vardır “Mahkûmun ahmağı derdini mübaşire anlatır” diye.
Haklı bile olsanız yanlış adım attığınızı ve bir sonuç alamayacağınızı anlatmak için söylenmiştir bu söz.
Son günlerde Suriye sınırımızda ilginç gelişmeler oluyor.
Sonunda bizim resmi makamlarımız tarafından da doğrulanan bir habere göre Rus askerleri Suriye sınırımıza konuşlanmaya başladı.
Gerçi şimdilik çok az sayıda Rus askerinden söz ediliyor ama sonuçta bu Rusya’nın açıkça güneyde de komşumuz olduğunuz bir kanıtıdır.
Konu CHP’li Engin Altay’ın “Suriye sınırımızda Rus askerlerinin konuşlandığı bilgileri doğru mu?” diye hükümete soru sorması üzerine ortaya çıktı.
Zaten çeşitli haber kaynakları bir süredir haberi doğruluyordu, sonunda iktidar da bunu kabul etmek durumunda kaldı.
Ancak burada ilgi çeken nokta bana göre şu; resmi yetkililer ve hükümet olayı doğruluyor ama sonuna şunu ekliyor “Rus askeri PYD’ye destek veriyor.”
Adamlar gelmişler sınırımıza dayanmışlar.
Bizimkiler aynı o “mahkum” gibi dertlerini iç kamuoyuna anlatmaya çalışıyorlar. “Geldiler, üstelik PYD’ye destek oluyorlar.”
Yani Ruslar teröre hizmet ediyor.
Ruslar kötü. Ruslar Türkiye’nin aleyhine çalışıyor.
İyi de, bu noktada haklı olmamıza rağmen bu bilginin kime ne faydası var?
Türkiye, Rus uçağının düşürüldüğünden bu yana Suriye sınırındaki bütün hakimiyetini yitirdi.
Bu ülkedeki Rus varlığı nedeniyle, terörist takibi amaçlı bile sınırı geçemiyoruz.
Ülkemize saldırılar yapan IŞİD’i etkisiz hale getirmek için yapabileceğimiz hiçbir şey yok, ancak birkaç kez uzaktan top atışlarıyla yetinmek zorunda kalıyoruz.
Kazara Suriye’ye girmemiz halinde karşımıza Suriye askerinin değil Rusların çıkacağını biliyoruz.
Gerçek olan budur.
Rusların PYD’ye yardım etmelerinin Türkiye kamuoyuna şikâyet edilmesi durumu değiştirmiyor.
Sadece gözü AKP iktidarından başkasını haklı görmeyenlerin konuşması için ağızlarına “laf” verilmiş oluyor.
Biz sonuca bakalım. Yıllardır sürdürülen yanlış Suriye politikası bugün bizi kılımızı bile kıpırdayamaz hale getirdi.
Elimizde tek koz kaldı o da mülteciler. Onun da parasını vererek ağzımızı kapatmaya çalışıyorlar.
Türkiye içine düşürüldüğü bu onursuz durumun hesabını mutlaka sormak zorundadır.
--ÜZÜLDÜM—
Mustafa Koç’un ölümü Türkiye için büyük kayıptır
Koç ailesi Cumhuriyet Türkiye’sinin en önemli girişimci ailesidir.
İşe sıfırdan başlayan, Cumhuriyet döneminin “girişimci yaratma ruhuna” uygun olarak hep doğru yatırımları yapan ve sonunda sadece Türkiye’nin değil dünyanın da sayılı sanayicileri arasına girmeyi başarmıştır.
Mustafa Koç, Koç ailesinin üçüncü nesil temsilcisi olarak çok daha farklı bir noktadaydı.
Dede Vehbi Koç, gelişen Türkiye’nin çarklarının döndürülmesi için sıfırdan başladığı işlerini geliştirmiş ve Koç Holding’i yaratmıştır.
Köklü bir aileden gelmemesine rağmen, yeni Türkiye’nin ilk burjuvasının temellerini atan kişi olmuştur.
Arkasından gelen Rahmi Koç Türk burjuvası olarak Koç grubunu sadece kapitalist sistemde çok iyi para kazanan şirket olmanın da ötesinde, bilim, sanat, kültür, eğitim alanlarında da yüceltmiş, her şeyin sadece kar olmadığını göstermiştir.
Üçüncü nesil olan Mustafa Koç ise, yerli burjuva olmanın da çok ötesine geçen Koç Grubu’nun bir dünya devine dönüşmesinde çok önemli katkılar yapmıştır.
Mustafa Koç, Koç Grubu’nun bir sanayi devi olmasının yanı sıra Türkiye ve dünya ekonomisine de yön verecek yönde gelişmesini sağlamıştır.
Haklı, namusla kazanılmış çok büyük servetin Türkiye’ye sağlayacağı daha pek çok katkı varken, Mustafa Koç’un hayata veda etmesi hepimiz için büyük kayıptır.
Cumhuriyet değerlerini savunan, Türkiye’nin geleceğinin bilimde, sanatta, kültürde, üretimde olduğunu bilen ve gören, demokrasi ve hukuk konusunda asla taviz vermeyen Koç Grubu’nun bu acı kayba rağmen yoluna devam edeceğini biliyorum.
Türkiye’nin başı sağ olsun.
--DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER---
Mustafa Koç’un zamansız ölümü sağlık sektörünü zora sokacaktır
Mustafa Koç bir süre önce mide küçültme ameliyatı olmuş.
Sonra sıkı bir rejime ve spora başlamış. 4 ayda 40 kilo vermiş.
Ne yazık ki kalp krizi sonucu hayata veda etti.
Ölümünde zayıflama uğruna olduğu ameliyatın ve sıkı diyetin etkisi var mı?
Buna tıp uzmanları karar verecektir.
Zayıflama arzusu sadece bizde değil dünyada da milyonları peşinden sürükleyen bir olgu.
Son yıllarda zayıflama amaçlı “tıbbi müdahaleler” çok arttı.
Zayıflamak isteyenler diyet, spor yapmanın ötesinde ameliyatlara da çok rağbet ediyorlar.
Aslında medyaya pek yansımıyor ama bu tür operasyonlar sonunda can veren ya da ağır hasarlar gören (hem fiziksel hem psikolojik) birçok kişi var.
Tabii bunların çoğu “tanınmamış” isimler olunca haber değeri de olmuyor.
Şimdi Türkiye’nin en zengin insanı belki de bu tür bir operasyonun sonraki etkileri nedeniyle öldü.
Şimdi zayıflama amaçlı her türlü operasyon mercek altına alınacaktır.
Bu sektörde dönen paralar, çoğu gereksiz yapılan müdahaleler konuşulmaya başlanacaktır.
Zayıflamak, kiloyu korumak ve sağlıklı olmak elbette çok önemli. Ancak bunun doğal yollarla sağlanması da önemli. Sanıyorum bunları çok konuşacağız.
--ŞAŞIRDIM---
“HDP artık bitmiştir”den Zana ile görüşmeye
Erdoğan PKK terörüne karşı çok sert müdahale ettirirken “HDP’nin artık muhatap olmayacağını” net bir şekilde belirterek “Bu iş bitmiştir” demişti.
Dün saray randevu isteyen Leyna Zana’ya olumlu cevap verileceği açıklandı.
Leyla Zana sonuç ta HDP milletvekili. Ancak daha önce de saraya gitmiş ve Erdoğan’la görüşmüştü. Bu görüşmeden sonra da “Kürt sorununu Öcalan ile Erdoğan çözer” demişti.
Anlaşıldığı kadarıyla sarayın danışmanları “bütün köprülerin atılmasının” yanlış olacağını telkin etmiş Erdoğan’a.
Böylelikle muhatap olarak HDP alınmasa bile Leyla Zara üzerinden bir çıkış kapısı aranıyor.
İstismar edilmezse yanlış değil.
Can Ataklı - Korkusuz