Bak şimdi Demirören için pek üzüldüm doğrusu
Can Ataklı; Erdoğan açık edince, “3 doz aşı” için arkayı toplama işi başladı. Peker’in bilmediği, Soylu’nun bildiği Peker’den ayda 10 bin dolar alan kim?
Bİ SORALIM BAKALIM
Peker’in bilmediği, Soylu’nun bildiği Peker’den ayda 10 bin dolar alan kim?
Sedat Peker’in 9’uncu videosundan sonra Süleyman Soylu zora girer mi?
Girer girmesine de pek aldırdığı yok.
Normal koşullarda daha ilk video yayınlandığında, Soylu’nun zora girmesi gerekirdi.
9’uncu videoda ortaya atılan iddialardan sonra ise Soylu’nun sokağa bile çıkamayacağını düşünsek de bu da olmayacak.
Tamam, iktidar iddialar karşısında sessiz kalmaya devam edecek, savcılar asla harekete geçmeyecek, kimse istifa etmeyecek, kimseden hesap sorulmayacak, bunlar belli.
Ama bir de Sedat Peker’in değil de Süleyman Soylu’nun söyledikleri var.
Onları ne yapacağız?
25 Mayıs akşamı Habertürk’te soruları güya cevaplayan Soylu, “Sedat Peker’in ayda 10 bin dolar verdiği siyasetçi var” dedi.
“Kim?” sorusuna ise; “Burada söylemem, savcılara söyleyeceğim” cevabını verdi.
Bugün ayın kaçı? 8 Haziran.
Bu konuşmanın üzerinden 14 gün geçmiş.
Demek ki hiçbir savcı sormamış ki, Soylu da açıklamamış bu ismi.
Tabii açıklama yine Sedat Peker’den geldi.
Dedi ki; “Benim her ay 10 bin dolar yolladığım bir milletvekili yok ama daha çok yolladıklarım var. Bir de çok acı, bana 10 bin doları nasıl yakıştırdınız siz. Ya ben aç kalırım, açıkta kalırım yine herkesten çok para veririm. Beni herkes bilir. Kaşar Süleyman var ya, hani tak tak tak Veysi geliyorum… 10 bin dolar da yalan, vallahi yalan. Hani diyorlar ki bunu açıkla. Ben kimseye böyle bir para yollamadım ama daha çok yolladım.”
ARA NOT: Gazeteci dostum Veysi Dündar, “Üstüme alınmadım ama Peker’in Veyis’e Veysi demesi benim için üzücü oldu. Adımın yanlışlıkla da olsa böyle geçmesi çok fena” dedi.
Soylu net biçimde; “Ayda 10 bin dolar alan var” diyor, Peker ise “Bunu kendime yakıştırmam” diyor.
Kim doğru söylüyor sorusuna cevap aramıyorum.
Çünkü şimdi top Süleyman Soylu’da.
İçişleri Bakanlığı gibi çok önemli bir makamı işgal ediyor.
Polis, istihbarat, jandarma, valiler, kaymakamlar, belediyeler elinde.
Bir siyasetçinin kendi deyimiyle bir suç örgütü liderinden ayda 10 bin dolar aldığını söylüyorsa vardır bir bildiği.
O halde artık savcıları beklemek yerine, durumu kamuoyuna açıklamak zorundadır.
İşgal ettiği bakanlığın kendisine yüklediği sorumluluk bunu gerektirir.
Aksi takdirde oturduğu koltuğun gücünü kullanarak şaibe yaratmakla suçlanacaktır.
Tabii bu arada Soylu’nun cevap vermesi gerekmiyor belki ama Peker’in bu konuda söylediği diğer şeyler de çok vahim.
Örneğin Peker, seçim dönemi bazı partililerin arabalarına para çantaları bıraktığını söylüyor.
Yine seçim döneminde AKP tarafından dağıtılan kahvelerin de kendisinden alındığını ve bir kuruş ödenmediğini iddia ediyor.
Çıt çıkmıyor iktidar cephesinden.
Bunun yerine ne yapıyorlar?
İddialara hiç girmeden, “Peker’in arkasında CIA var, Mossad var, yok efendim FETÖ’nün iddialarını dile getiriyor” falan filan diyorlar.
Kim var, kim yok arkasında bilmem de merak da etmem, söyledikleri doğru mu, sizin cevabınız ne?
Bu kadar net…
İRONİ
Bak şimdi Demirören için pek üzüldüm doğrusu
Sedat Peker son videosunda Demirören grubunun, Hürriyet medyasını satın almak için Ziraat Bankası’ndan 750 milyon dolar kredi kullandığını ancak şu ana kadar ne ana para ne faiz, bir kuruş bile geri ödeme yapmadığını ileri sürdü.
Bu yazıyı yazdığım ana kadar ne Demirören grubundan ne de Ziraat Bankası’ndan bir açıklama yapılmıştı.
Yapılabilir tabii ama acaba nasıl olur bu?
Çünkü daha önce bunu resmen soran bir CHP milletvekiline, “Bankanın bilançoları internette var, aç oradan bak” cevabını vermişlerdi.
Sonra da “Daha özel bilgiler ise şirketlerin gizli bilgilerini içerdiği için verilemez” denmişti.
Bu bile aslında iddianın gerçekliğini kanıtlıyor, öyle ya aksi olsa bu kadar çetrefilli açıklama yapmak yerine, “Hiçbir banka, alacağını tahsil etmekten geri kalamaz” denirdi en azından.
Neyse, benim dikkatimi çeken bir başka nokta daha var.
Üzücü! bir durum.
Kim için?
Demirören grubu için.
Aydın Doğan’ın sahibi olduğu, içinde Hürriyet ve Posta gazeteleri ile Kanal D ve CNN Türk olan Doğan Medya Grubu’nu 31 Mart 2018’de satın almıştı.
Fiyat 1 milyar doların biraz üstündeydi.
O günkü açıklamalara göre, bunun 750 milyon doları Ziraat Bankası’ndan kredi olarak kullanılmıştı.
Ziraat Bankası, Doğan grubunun el değiştirmesini sağlamak için bu parayı yurt dışından borç almıştı ki, orası da ayrı konu tabii.
Satışın yapıldığı tarihteki dolar kuruna baktım; 3.9 TL.
750 milyon dolar, 2 milyar 925 milyon TL ediyor.
Bugün ise bu rakam 6 milyar 450 milyon liraya çıkmış.
Vah vah Demirören grubuna.
İddia edildiği gibi parayı ödemiyor olsa bile kağıt üzerindeki borcu TL cinsinden katlanıyor da katlanıyor.
Yazık! bu insanlara yahu…. Nasıl öderler bu kadar parayı değil mi?
KOMİK
Erdoğan açık edince, “3 doz aşı” için arkayı toplama işi başladı
Türkiye’de bilen var mıydı bilmiyorum, ama ben dahil milyonlarca insanın üçüncü aşıdan, Erdoğan “Ben oldum” dedikten sonra haberi oldu.
Millet daha ilk aşısını bile olamadığı halde Erdoğan’ın üçüncü aşısını olması tuhaf karşılanmıştı.
Ayrıca ortaya bir başka gerçek daha çıkmıştı.
Uzmanlar üçüncü aşının iyi bir şey olduğunu, bunun ikinci aşıdan en az 6 ay sonra yapılmasının uygun olduğunu söylüyordu.
Oysa Erdoğan, ikinci aşısını 11 Şubat’ta olmuştu. Bu durumda üçüncü aşıyı ikinciden üç ay sonra olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.
Ya da Erdoğan aşılarını daha önce oldu, ama şubatta Sağlık Bakanı ile şov yaptılar.
Artık hangisi doğru bilemiyoruz ama dün saray medyasının en irisinde çıkan bir haber bana çok komik geldi.
“Son dakika” başlığı ile verilen haberde şöyle deniyor; “Koronavirüsle mücadelede en önemli güç olarak kabul edilen aşı uygulamaları devam ediyor. Türkiye, koronavirüsle mücadele kapsamında yerli aşı çalışmalarını sürdürürken, acil kullanım onayı verilen ilk koronavirüs aşısı, Ankara Şehir Hastanesi’nde Sağlık Bakanı Koca’ya yapılmıştı. Sağlık çalışanlarının iki doz aşısı kısa sürede başarıyla tamamlanmıştı. Sabah.com.tr’nin edindiği kulis bilgilerine göre; sağlık çalışanlarına üçüncü doz koronavirüs aşısı yapılması kararlaştırıldı.”
Haber kulis bilgisiymiş.
Üçüncü aşı sağlık çalışanlarına yapılacakmış.
Demek ki, Erdoğan’a üçüncü aşı yapılması aslında kişiye özel uygulamaymış.
Erdoğan, durumu açık etti ya; belli ki şimdi arkayı toplama işlemi başladı.
BUNU YAZMAK GEREK
Kaybolan yıllar ve itibar geri gelmeyecek ama
Beşiktaş’ın eski Belediye Başkanı Murat Hazinedar, 4 Ocak 2018’de Süleyman Soylu tarafından görevinden alınmıştı.
Hazinedar hakkında bazı yolsuzluk iddiaları vardı.
Soylu bu konularda çok hassas olduğu için (!) bir gecikme olmaması için başkanı yerinden etmişti.
Murat Hazinedar’a partisi de arka çıkmadı.
Kendisini yüzde 80 oyla seçen vatandaşın da sesi çıkmamıştı.
Görevden alınmış başkan çırpındı yolsuzluk yapmadığını anlatmak için ama kimse dinlemedi.
Bir daha aday olamadı, siyasetten uzak kaldı, bir anlamda siyasi yaşamı da bitmişti.
Aradan üç yıl geçti.
Geçen hafta bir haber gördüm.
Murat Hazinedar, hakkındaki tüm suçlamalardan beraat etmiş.
Mahkeme, belediye ihalelerinde amaçlanan hizmetin yasal koşullara uyduğu, kamu zararı olmadığı ve bizatihi kamu yararı olduğuna karar vermiş.
Peki ne olacak şimdi?
Murat Hazinedar kaybolan yıllarına mı yansın, yok edilen itibarına mı?
Hatırlayın medya, Beşiktaş Belediye Başkanı görevden alındığında bunu manşetlere taşımıştı.
Oysa beraat kararını dikkat çekici biçimde hiçbir gazetede görmedim, televizyon haberlerinde de rastlamadım.
Tabii Murat Hazinedar siyasi çıkarlarını her şeyin önünde tutan vahşi siyasetçilerin ne ilk kurbanı ne de son olacak.
Ne diyeyim, geçmiş olsun.
Umarım tez zamanda en azından itibarını tekrar kazandığını görür.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
İşe bak, Binali Yıldırım’ı savunurken oğlunu kaçakçı durumuna düşürmüş olabilir
Binali Yıldırım, Sedat Peker’in “uyuşturucu ticaretinin trafiğini değiştirmek için Venezuela’ya iki kere gittiğini” ileri sürdüğü oğlunu savunmak için, “Bu ülkeye yardım amaçlı maske ve test kiti götürmüştü” demişti.
Ancak gümrüklerde yapılan incelemede böyle bir yardımın kaydı bulunamamıştı.
Bunun üzerine saray yazarlarından Abdulkadir Selvi, akıllara ziyan bir savunma yöntemi bulmuştu.
Selvi, “Duyduğuma göre yardım malzemeleri yolcu beraberinde taşındığı için gümrük işlemleri yapılmamıştı haliyle” diye yazmıştı.
Alay konusu olmuştu elbette.
Bir okurum uyardı.
Binali Yıldırım’ın oğlunun yaptığı iki Venezuela seyahati sırasında yurt dışına maske çıkarmak yasaktı.
Bunun için çıkarılan yönetmelik Resmi Gazete’de yayınlanmıştı.
Örnek için bile götürülecek her bir maske için, devlete aynı sayıda hibe yapılması şartı da konmuştu.
4 Mart 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştı bu tebliğ ve oğul Yıldırım Venezuela’ya giderken de henüz yürürlükteydi.
Belli ki, Binali Yıldırım’ın oğluna böyle bir prosedür uygulanmamış.
Maskeleri bavuluna koyduğu gibi çıkıp gitmiş.
Yani aslında kaçakçı durumuna da düşmüş.
NOT: Bu arada tebliğ yakın zamanda değişmiş. Artık bir maskeye bir hibe değil, 5 maskeye bir hibe yapılıyormuş.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları