Can Ataklı; AKP ve yandaşlarının kamuoyunda oluşturduğu 'şiddetli algı'dan biri Tayyip Erdoğan’a ve ailesine medya üzerinden her gün küfür ve hakaretler yağdırılması.
AKP ve yandaşlarının kamuoyunda oluşturduğu “şiddetli algı”dan biri Tayyip Erdoğan’a ve ailesine medya üzerinden her gün küfür ve hakaretler yağdırılması.
Erdoğan da bu söylemi çok sık dile getiriyor ve özellikle “ailesine yönelik küfür ve hakaretlerden” çok rahatsız olduğunu dile getiriyor.
Hatta öyle ki Erdoğan yabancı ülkeleri bile “aile fertlerini işin içine karıştırmayın” diye uyarmayı ihmal etmiyor.
Peki, bunlar ne kadar gerçek?
Erdoğan ve ailesine her gün küfür ve hakaretler mi ediliyor?
Öncelikle 40 yılını bu meslekte geçirmiş biri olarak deneyimlerime dayanarak yazıyorum; çok partili siyasi hayatımızda aile fertlerine yönelik en az haber yapılmış parti lideri Tayyip Erdoğan’dır.
“Aile fertlerine yönelik” derken, bu kişilerle ilgili yapılmış çeşitli haberleri değil, yıpratma, kötüleme amacıyla yapılan ve genellikle magazin ağırlıklı haberleri kastediyorum.
Geçmiş yılları hatırlayan okurlarım bileceklerdir, Turgut Özal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz eş ve çocuklarının “magazinel” haberleri nedeniyle çok çektiler.
Erdoğan ise daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken öyle sıkı önlemler aldı ki, aile fertleri ile ilgili haber yapmaya hiçbir medya organı cesaret edemedi.
Erdoğan içinde aile fertlerinden birinin bile isminin geçtiği her habere şiddetli tepki göstererek “ailemi işin içine karıştıramazsınız” diye gürledi.
Oysa özellikle Erdoğan ailesinin özel hayatıyla ilgili yapılmış haber yok denecek kadar az, hatta hiç yok.
Erdoğan ve ailesiyle ilgili yapılmış haberler veya yorumların tamamına yakını “özel hayat” kapsamında olmayıp ticari işlemleri veya devlet gücü kullanarak bazı edinimler kazanmaları ile ilgili.
Örneğin Burak Erdoğan’ın “gemicik” satın alması haber oldu. Bunun özel hayatla ilgisi var mı?
Ya da Bilal Erdoğan’ın vakıf kurması, iş adamlarının bu vakfa bağışta bulunmak için birbirlerini ezercesine yarışmaları haber oluyor.
“Paraların sıfırlanması” konusundaki ses kaydı özel hayat değil, yasadışı dinlemeler kapsamında ele alınabilir ancak.
Emine Hanım’la ilgili “özel hayat” kapsamına girecek nitelikte yapılan haberler yalnızca “Hanımefendi’nin şıklığı” üzerine oluyor.
“Erdoğan’a sürekli küfür ediliyor” söylemi de tamamen yanlış. Bazı yazarların “Tayyip” demesi dışında Erdoğan’a yönelik hakaret içeren yazı okumadım, tv’lerde bir söz duymadım ki zaten bu da bir hakaret değil, aynı benim bazen “saraydaki” yazmam gibi.
Sonuç olarak, medya üzerinden Erdoğan’a ya da ailesine “sürekli küfür ediliyor” denmesi tamamen bir algı yönetimidir ve Erdoğan bu algıdan hareketle kedine yönelik eleştirileri en aza indirmeyi ve kendisine oy veren kitlelerde “mağdur” görünmeyi böylelikle oy tabanını korumayı amaçlamaktadır.
----BUNU YAZMAK GEREK—
Hakaret ve küfür sosyal medyada var, ama herkese var
Erdoğan ve çevresinin sürekli olarak “Erdoğan’a ve ailesine her gün küfür ediliyor” söylemi medya için yanlış, buna karşın sosyal medya dediğimiz çağımızın yeni iletişim alanında bu çok yaygın.
Zaten saray ve çevresi, iktidar yandaşları “küfür ediliyor” derken aslında sosyal medyayı kastediyorlar.
Bu doğru. Sosyal medya, herkesin kendini özgür gördüğü, dilediğini yazabileceği bir alan olarak görüyor.
Normal hayatta kendinden güçlü hiç kimseye ağzını bile açamayacak çapta olan yüz binlerce kişi, sıra sosyal medyaya gelince birer şahin kesiliyorlar.
Çünkü sosyal medya daha denetimsiz ve sahipsiz üstelik bilgisayar teknolojisini iyi bilenler kendilerini saklamayı da becerebiliyor.
Bu da cesareti artırıyor.
Sosyal medyada gerçekten saraya da, iktidara da eleştiri sınırlarının çok dışına taşan, her biri ağır tazminatlar gerektirecek nitelikte pek çok küfür ve hakaretler çok yaygın.
Ama sadece iktidara karşı mı? Herkese karşı. (Bana yönelik bazı hakaretleri ara sıra sizlerle paylaşıyorum da görüyorsunuz. Onlar en masumları aslında, başka neler geliyor şaşarsınız)
Sosyal medyada klavyenin başına geçen, kendi görüşünden olmayan herkese dilediği hakaretleri yağdırabiliyor.
İşte yandaşların yarattığı “Erdoğan’a ve ailesine küfür ediliyor” algısının temeli bu sosyal medya.
Nitekim “Erdoğan’a hakaretten yargılanıyorlar” türü haberlerdeki kişilerin tamamına yakını aslında bu suçu! sosyal medyada işliyorlar.
Sosyal medyadaki hakaretleri bu kadar ciddiye almak, yazanları izleyip yakalattırmak ve çoğunu hapse attırmak da ne yazık ki, sadece demeyeyim, en çok bizim ülkemizde görülüyor.
--KAFAMI BOZAN ŞEYLER—
Ekonomik daralma ile yazar daraltılmaz
Cumhuriyet gazetesi Türkiye’nin en eski ve köklü günlük yayın organı.
Şu sıralar zor günler geçiriyor. Aslında hepimizin geçirdiği zorlukları yaşayan Cumhuriyet Genel Yayın Müdürü ve Ankara Temsilcisi haksız yere hapse atıldığı için şu an daha büyük sıkıntılar içinde gibi görülüyor.
Gazete yaşadığı sıkıntı nedeniyle ekonomik olarak da zorluk içinde, bu nedenle bazı tasarruf önlemleri
Almak zorunda kalmış.
Örneğin sayfa sayısı azaltıldı. Muhtemelen bütün masraflarda da ciddi önlemler almışlardır.
Ancak benim anlamadığım yöneticilerin “biraz daralıyoruz” şeklindeki savunmalarına bazı yazarları da katmış olmaları.
Cumhuriyet’in bazı yazarlarının yazılarında “daraltmaya” gidilmiş. Haftada iki gün yazarken bire indirmişler örneğin. Neden? Çünkü sayfa sayısı azalmış ya ondan.
Bu yazarların maaşlarında da indirim yapıldı mı bilemiyorum tabii de, “yazar daraltması” olur mu?
Cumhuriyet’e hiç yakıştıramadığım gibi bunun “sayfa bahanesi” ile yapılan bir tür sansür olduğuna da inanıyorum.
Cumhuriyet’te çalışmayan pek çok gazeteci hapisteki iki gazeteci için varını yoğunu ortaya koyarken, gazetenin kendi yazarına reva gördüğü muamele hiç de hoş değil.
--MERAK ETTİĞİM ŞEYLER—
90’larda bile bu yöntem akla gelmemişti
Güneydoğu’da
Korkunç olaylar yaşanıyor. Her gün çatışma ya da terör saldırıları oluyor, asker ya da polislerimiz şehit oluyor ya da yaralanıyor, teröristler öldürülüyor, yakalanıyor, masum vatandaşlar da bu olaylarda can veriyor.
Ne yazık ki bu olaylarla ilgili sağlıklı, doğru bilgiler alamıyoruz.
7 Haziran seçimlerinde aldığı yenilgiyi hazmedemeyen ve yeni seçime avantajlı girmek için “terör silahını” çekinmeden kullanan iktidar Güneydoğu’da sanki ipin ucunu kaçırmış gibi görünüyor.
10 günü aşan sokağa çıkma yasaklarının ardından bazı kentlerin harabeyi andıran görüntüleri açıkçası yürekleri paralıyor.
Bu arada yandaş medyanın tavrı da çok ilginç.
“Acılım süreci” dedikleri süreçte geçmişi sürekli karalayanlar, terörle mücadele eden birimleri neredeyse katillikle suçlayanlar, bugün bütün laflarını yalayıp yuttular ve müthiş birer “devletçi” kesildiler.
Yandaş medyada sokağa çıkma yasaklarının kalktığı kentlerden yapılan haberlere bakıyorum; hepsinde ortak bir dil var.
“Teröristler kenti mahvetti. Evler yıkıldı, her binanın üzerinde binlerce kurşun deliği var.”
Tamam, PKK o bölgede hendekler kazarak, evler arasında tüneller açarak ve sivil halkı da içine sokarak çatışıyor.
Ancak o kentleri harabe haline getiren sadece teröristler değil ki. Binlerce mermi izi güvenlik birimlerinin silahlarından da çıkmadı mı?
Yandaşlar ısrarla “90lı” yıllardan söz ederler. İnanın 90’lı yıllarda bu kadarı olmuyordu. O yıllarda kimsenin aklına uzun süreli sokağa çıkma yasakları koymak, sonra o kentlere dalıp operasyonlar yapmak ve sonuç hakkında kimseye bilgi vermemek gelmiyordu.
Can Ataklı - Korkusuz