Can Ataklı, ''Ve her zaman olduğu gibi bağımsız savcılarımız hemen harekete geçti.''
Başbakan salı toplantısında yine çok ağır sözler söyledi. Ama bana göre asıl vurucu sözler Silivri duruşmalarına giden CHP milletvekilleri için yargıya “yine talimat olarak nitelenecek” çağrısıyla ilgili olanlardı.
Başbakan “Biz de savcılar da gerekeni yapacaktır” dedi. Ve her zaman olduğu gibi bağımsız savcılarımız hemen harekete geçti ve Silivri duruşmalarına giden CHP milletvekilleri için soruşturma başlattı. Büyük bir olasılıkla önümüzdeki günlerde TBMM Başkanlığı’na Silivri Cumhuriyet Savcılığı’ndan “bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını” isteyen fezlekeler gelecektir.
Peki, fezlekeler geldikten sonra AKP’lilerin oyuyla bu milletvekillerinin dokunulmazlıkları kalkar mı?
Kalkabilir.
Çünkü bu CHP, BDP değil ki. Aslında hiç kimse “balık hafızalı” değil. Başbakan’ın bir gün söyleyip ertesi gün aksini savunduğu çok görüldü, bunlar hafızalardan silinmedi. Ne var ki, Türkiye “ileri demokrasiye” geçtiği için hatırlatmak pek kolay olmuyor. Halkın yarıya yakınının hâli ise yürekler acısı. Onların artık ne hafızası kaldı ne duyarlılığı ne merakı. Onlar iktidardan ne gelirse aynen kabul ediyor, savunuyor.
Başbakan çok değil, 4 ay kadar önce “idamı geri getirmekten” söz etmişti. Belli ki “İmralı” diye sembolize edilen terör örgütünün lideri ayak diretiyordu, ona bir mesaj gönderildi. Ardından teröristlerle kucaklaşan BDP milletvekilleri Başbakan’ı çok öfkelendirdi. “Bu böyle olmaz, herhalde savcılar harekete geçeceklerdir” dedi. Savcılar anında “harekete” geçti. Başbakan Meclis’e gelen fezlekeler için “gereği yapılacak” dedi. Daha sonra “gereğinin” terör örgütü lideriyle resmi pazarlıklara başlamak olduğu anlaşıldı.
Başbakan şimdi de CHP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için “gereğinin” yapılacağından söz ediyor. Bu kez dediğini yapabilir. Çünkü CHP’nin arkasında, ömür boyu hapse mahkûm bir terör örgütü lideri yok.
Döndük 12 Mart’taki jargona
Son zamanlarda bazı üniversitelerde olaylar çıkıyor. Medyamızda da taa 12 Mart döneminden kalma bir jargon “hortladı” yine. Özellikle televizyonlarımız bu çatışmaları “karşıt görüşlü öğrencilerin kavgası” olarak sunuyor.
Peki kimdir bu karşıt görüşlüler? Kim hangi görüşten? Bu yok haberlerde genellikle. Dicle Üniversitesi’nde olaylar çıktı. Medya bunu “karşıt görüşlülerin çatışması” diye yayınladı. Oysa bir tarafta PKK taraftarları, diğer tarafta Hizbullahçılar.
Hizbullahçılar 90’larda “faili meçhul” cinayetlerin arkasında olduğu bilinen örgüt mensupları. Devlet tarafından kurdurulduğu ve bitirildiği ileri sürülmüştü.
Şimdi yine ortaya çıktılar.
12 Mart döneminde “sağ-sol” vardı. O jargon belki anlaşılıyordu. Şimdi öyle değil. Ülkeyi öyle bir hâle getirdiler ki, “karşıt” kelimesi asla anlaşılmıyor.
Kültür ve sanatta “talep” beklenemez
Emek Sineması ile ilgili tartışmalar sürüyor. “İleri demokrasimiz” gereği olsa gerek, bu sinemanın yıkılmasına karşı çıkanlara gaz ve su sıkıldı. Sinemacılara gaz ve su sıkılması, ister istemez “yetmez amacı” gürûhun da tepkisini çekti. (Demokratlar ya...) Yine de temkinliler.
Aslında sinema yıkılmıyormuş, aynen korunarak üst katlara taşınıyormuş, halktan bir talep de yokmuş, bu nedenle bir kısmı alışveriş merkezi, bir kısmı kültür merkezi, bir kısmı da eğlence için ayrılabilirmiş.
“Yetmez ama” diyerek aydın, liberal ve demokrat olduklarını iddia edenlere bir çift sözüm var: Sanat ve kültür ekonomik mantıkla talebe göre değerlendirilemez. Aydın ve uygar bir kafa talep olsun olmasın sanat ve kültürü korumak, geliştirmek ve savunmak zorundadır. İnsanlık ancak böyle ileri gidebilir çünkü.
Ayrıca kimse Emek Sineması şu andaki harap hâliyle aynen kalsın istemiyor ki. Sanatı, kültürü ve en önemlisi artık tarihi nitelik kazanmış olan bir eseri sahiplenmek istiyor.
Akillerin gezmeleri biraz zor
Başbakan başlattığı ancak henüz içeriğini açıklamadığı “barış süreci” için 63 “akil” kişi belirledi. Bu kişiler 7 bölgede 9’arlık gruplar hâlinde halka bu süreci anlatacak. Güneydoğu’daki bazı iller dışında, bu “akil” kişilerin hakla toplantı yapmaları, “çözümü” anlatmaları teknik olarak pek mümkün değil. Büyük bir olasılıkla bu “akiller” gittikleri yerde davul zurnalarla karşılanacakları gibi protestolara da maruz kalacaklardır.
Manzarayı düşünsenize; güya barış diye çıkılan yolculuk “yoğun güvenlik önlemleri” altında ve “silah gölgesinde” geçecek. Bizde “akil” dediğin böyle olur.
Can Ataklı - Vatan