Can Ataklı; Belçika’daki patlamalar da Rıza Sarraf’ın tutuklanması da Türkiye’nin başına iş açacak...
Kısa bir arayla dünün gündemine iki büyük olay birden düştü.
Belçika’da eş zamanlı üç bomba patladı, bu satırları yazdığım sırada ölü sayısı 30’un üzerinde gözüküyordu.
İkinci olay ise 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının bir numaralı ismi Rıza Sarraf’ın Amerika’da benzer suçlamalarla tutuklanması.
İki olay elbette birbirinden çok farklı ama Türkiye açısından bakınca durum öyle değil.
Çünkü her iki olayın da yansımaları Türkiye’nin başına ciddi iş açacak boyuttadır.
Belçika’daki terör olayının Türkiye’ye de bulaşması kimseye şaşırtıcı gelmesin. Çünkü olayı gerçekleştiren teröristlerin Türkiye bağlantılı çıkmaları ihtimali yüksektir.
Teröristlerin Işid’li oldukları kesinleşti.
Avrupa’ya giden Işid militanlarının neredeyse tamamının Türkiye üzerinden geçtikleri bilinmeyen gerçek değil.
Kısa bir süre sonra kimlikler belli olduğunda, bu kişilerin bir ya da birkaçının Türkiye’de kaldıkları hatta yardım ve destek gördükleri ileri sürülebilir.
Bunun da ötesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 18 Mart Çanakkale Şehitleri Anma Töreni’nde Belçika’ya yönelik olarak “Bu bombaların Brüksel’de de patlaması ihtimali vardır” sözleri, biz istesek de istemesek de, Erdoğan’ın kastı bu olmasa bile mutlaka gündeme gelecek ve Türkiye suçlanacaktır.
Cumhurbaşkanı’ndan cesaret alan yandaş yalaka Türk medyasının da patlamadan iki gün önce Belçika’ya yönelik ağır hakaretler içeren haberleri de Batı ülkelerinde mutlaka tartışma konusu yapılacaktır.
Bir de üstüne, PKK’lı teröristlerin Brüksel’de açtıkları çadırın bu ülkedeki bazı Türk grupları tarafından basılması da aleyhimize kullanılacaktır.
Burada şunu açıklıkla belirtmek gerek; Bu konuda haklı olup olmamamızın çok önemi yok. Önemli olan Avrupa ve dünya medyasının olaya nasıl baktığıdır.
Kısacası Belçika konusunda önümüzdeki günler bizim için “üzücü” gelişmelere yol açabilir.
Rıza Sarraf olayı da Türkiye’nin başına iş açacaktır.
Amerikalı savcının iddianamesi bizdeki 17-25 Aralık operasyonunda ileri sürülen iddialara çok benziyor.
Bu operasyonlar sırasında Amerika’da Halk Bankası’na yönelik bir kara para soruşturması yapılmıştı. O günlerin kargaşasında ve tabii bizim medyanın neredeyse tamamı Erdoğan güdümlü olduğundan kamuoyu pek bilgilenememişti.
Rıza Sarraf’la ilgili iddialar öncelikle “kara para” konusunda. Amerika Türkiye’nin devlet olarak “kara para” işi içinde olduğunu açıktan olmasa da söylüyor.
Sarraf’la ilgili soruşturma derinleştikçe ve Sarraf ifade vermeye başladıkça içinde “Türkiye, kara para, hükümet, Cumhurbaşkanlığı, Erdoğan ailesi” gibi tanımların geçtiği pek çok haber duyabiliriz.
Hatta biraz daha ileri gideyim; Rıza Sarraf’ın Amerika’ya gitmiş olmasına çok şaşırdım. Çünkü İran’ın yakalama kararı çıkardığı bu kişinin Amerika’da hakkında soruşturma yapıldığını bilmemesine olanak yok.
Buna rağmen gitmesi ve yakalanması zihnimde “Acaba bu iş danışıklı mı, Sarraf’a konuşması ve bazı belgeleri vermesi halinde ceza indirimi mi sağlanacak” sorularını oluşturdu.
Sarraf’ın Türkiye’den başka gidecek yeri yok.
İran’daki ortağı aynı suçtan “idama” mahkûm oldu.
Ancak Sarraf şu anda Türkiye’de rahat etse bile, çok iyi biliyor ki bir iktidar değişikliğinde hakkında mutlaka dava açılacak.
Bu durumda en iyi şey, hem daha güvenle yargılanacağı hem de anlaşma yapabileceği bir ülkeye gitmek ve canını kurtarmak.
Bu yazdıklarımın elbette “spekülasyon” olduğunu ben de biliyorum. Ama şunu da söylemeliyim ki bunlar “gerçeğe çok yakın” spekülasyonlardır.
Doğru çıkıp çıkmayacağını kısa süre sonra öğreneceğiz.
ÇOK GÜLDÜM
Belçika hükümeti derhal istifa etmelidir
Başlık yandaş yalakaları mutlu etti mi bilemiyorum.
Çünkü Belçika’daki patlamaların olmasından itibaren koro halinde saldırmaya başladılar.
“Türkiye’de bomba patlayınca suçu hemen hükümete atanlar Belçika’daki olaya ne diyecekler. Belçika halkı hükümetin istifasını istemek yerine hükümetinin arkasına geçiyor, siz Belçika’da hükümetin istifasını isteyecek misiniz?” diyen saçma sapan mesajlar atıyorlar, internet sitelerine haberler koyuyorlar.
Sanıyorum bugünkü yandaş yalaka gazetelerde de bu tür haberleri göreceksiniz.
Öncelikle bir gözlemimi aktarayım. Bu tür sığ saldırıları yapanların ortak yönü, Belçika’daki patlamadan büyük mutluluk duymaları.
“Oh olsun” kıvamında yazılan yazılarda Belçika’ya “gördün mü, bak bizim yaşadığımız teröre aldırmıyordun şimdi başına geldi” ifadeleri yer alıyor.
Terör dünyanın neresinde yapılırsa yapılsın, insanlık suçudur, masum insanları topluca katletmek yapan kim olursa olsun mutlaka lanetlenmelidir.
Terörü yarıştırmak, ölenlerin sayısıyla kıyaslamak, haklı olduğunu kanıtlamak için herkesi karalamak ahlaken de vicdanen de siyaseten de çok çirkindir. Onun da lanetlenmesi gerekir.
Belçika’daki patlamalardan sonra hükümet ya da ilgili bakan veya bürokratlar istifa eder mi bilemem.
Ancak orada bizdeki gibi ne olup bittiğine bakmadan sadece “hükümet sevicilik” yapanlar yoktur herhalde.
Vatandaş teröre karşı ne yapıldığına bakar, beğenirse destekler, beğenmezse hiç merak etmeyin tepkisi gösterir. Bizdeki gibi “İsterse her gün bombalar patlasın, insanlar ölsün, yeterki hükümetimize bir şey olmasın” diyen bir mantık orada yok.
Zaten farkımız da bu.
Bu nedenle bizdeki zavallılar köylü kurnazı mantığı ile “Haydi konuşsana, yazsana” gibi seviyesiz üslupla saldırmaktan öte bir şey yapamazlar.
ŞAŞIRDIM
AKP grubundaki o coşku neydi öyle?
Ülkede bombalar patlıyor, insanlarımız ölüyor.
Terörle mücadele eden aslan gibi askerlerimiz, çok iyi eğitimli polislerimiz ardı ardına şehit oluyor.
Halkın önemli bölümü korku ve panik içinde evine kapanmış, dışarı çıkmaya çekiniyor.
Turizm çökmüş, AVM’ler, lokantalar, sahillerdeki kahveler bile boşalmış.
AKP Grubu’nda ise bir coşku bir coşku, görmeyin gitsin. Sanki Meclis grubu değil de miting alanı. Yüzlerce kişiyi doldurmuşlar tribünlere Başbakan konuştukça bağrışıyor sloganlar atıyorlar.
Başbakan Belçika’daki teröre değindikçe alkışlar, sevinç çığlıkları gırla.
Bir halay çekmedikleri kaldı.
Ne hale geldik böyle?
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Alman Lisesi hakkında soruşturma açıldı mı?
Alman Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’deki elçiliğini, konsolosluklarını ve Alman Lisesi’ni tatil etmesine ilk andan itibaren karşı çıktım.
Çünkü Almanların bu tavrı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ciddiye almadıklarının, bu devleti küçük düşürdüklerinin bir kanıtıydı.
Ne yazık ki hükümet bu onur kırıcı eyleme karşı sesini hiç çıkaramadı, boynunu eğip oturdu.
Sadece İstanbul Valisi’ni öne iterek saçma sapan bir açıklama yaptırdılar. O da zaten iki gün sonra elde patlamış oldu.
Elçilik ve konsoloslukların kapatılması belki Dışişleri Bakanlığını ilgilendirir, benim aklım Alman Lisesi’ne takıldı.
Bu lise Alman kökenlidir. Eğitim kadrosunda çok sayıda Alman öğretmen vardır.
Ancak özerk değildir. Milli Eğitim’e bağlıdır. Müfredatı bakanlık tarafından belirlenen çerçeve içindedir. Öğretmenlerin maaşları ve sicillerine de yine bakanlık bakar. Almanların okula maddi yardımı vardır o kadar.
Şimdi soruyorum, örneğin Etiler Lisesi müdürü “terör tehdidi var, okulu kapattım” diyebilir mi? Derse bakanlık derhal müdahale eder mi?
Elbette eder. Bir lise müdürü böyle bir kararı kendi başına alamaz.
Peki Alman Lisesi bu kararı nasıl alabildi? Nerede İstanbul Milli Eğitim Müdürü? Bir soruşturma açtı mı?
NOT: Bu yazıyı yazdığım ana kadar böyle bir soruşturma yoktu. Eğer soruşturma açılırsa veya açılmışsa özür dilemeye hazırım.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Türkiye’nin en dürüst AKP’li akademisyeni
Gündeme düşen haberlerden biri de Sabahattin Zaim Üniversitesi rektör yardımcısının bir televizyon kanalında söyledikleriydi.
Profesör unvanlı bu kişi aynen şunu dedi o programda; “Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine (anlayış-sezgi) güveniyorum bu ülkede. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır. Onlar bu yanlışların hiçbirini yapmazlar.”
Konuşmasının sonunda AKP’ye ve özellikle saraya çok büyük sevgi duyduğunu da eklemeyi unutmayan bu profesörümüz üniversite mezunlarının en tehlikeli kesim olduğunu söyledi.
Erdoğan’ın gitmesinin bir felaket olacağını belirten proföser hakkında çok olumsuz yazılar okudum. Eleştirenler “Bir üniversite öğretim üyesinin nasıl böyle geri bir kafaya sahip olduğunu anlamakta zorluk çektiklerini” belirtiyorlar genellikle.
Oysa bana göre tam tersi. Bu kişi AKP’nin en dürüst ve namuslu akademisyenidir bence.
Çünkü biz AKP’nin zihniyetini, halka nasıl baktığını ve nasıl ayakta durduğunu ne kadar anlatırsak anlatalım bu profesör kadar anlatamayız.
Bu profesör lafı eğip bükmeden “Biz cehaletten yanayız, yoksa halkı nasıl koyun gibi güderdik, bunlar biraz okusa, biraz akıllansa, biraz bilgilense bize oy vermez, o halde en iyisi cahil bırakmak” diyor aslında.
Kendisine teşekkür etmeliyiz.
Can Ataklı - Korkusuz