Can Ataklı yazıyor, ''Biatçı yandaşların tek amacı Hükümeti korumak...''
Yüreğimiz yine dağlandı. 25 gencecik evladımız şehit oldu.
Sıradan bir kaza mı, ihmal mi, ağır ihmal mi, sabotaj mı henüz tam bilemiyoruz.
Genelkurmay sessiz. Genelkurmay Başkanı “Her şey ortada, bir açıklama yapmayacağım” dedi. Her şey ortada da, ne olduğunu bilmiyoruz nedense.
Ancak çok dikkat çekici bir başka nokta var.
Afyon’daki patlama iki gece önce saat 21.15’te meydana geldi.
İlk gelen haberlerde şehit olup olmadığı belli değildi ama bazı yaralılardan söz ediliyordu.
Korkunç durum ancak gün ışıdıktan sonra ortaya çıktı. Ne yazık ki 25 askerimiz patlamada şehit olmuştu.
İşte o andan itibaren televizyonlarda bir “kaza bu kaza” çığırtkanlığı başladı.
Önce Orman Bakanı “kesinlikle kaza” açıklaması yaptı. Pakistan ve Hindistan’da da oluyormuş bu kazalar. Düzeyimize bakar mısınız, hangi ülkelerle kıyaslıyor Bakan bey.
Ardından kimi emekli asker, kimi patlayıcı uzmanı, kimi stratejist onlarca kişi doldurdu ekranları.
Hepsi “Kaza bu kaza” diyordu.
Ancak bunları söyleyenlerin kimlikleri önemli. Hepsi AKP iktidarından yana isimler.
Hepsi biat etmiş.
Amaç hükümeti bu işin içinden sıyırmak.
İşte biat kültürü ile özgür kimlikler arasındaki fark bu.
Aynı ekranlara tarafsız isimler, gazeteciler, eski askerler de çıktı.
Hiçbiri “Bu bir terör saldırısıdır, sabotajdır” demedi.
Ama şunu söylediler “Bu garip bir olay. Kaza olma ihtimali elbette var, ama sabotaj ihtimalini de göz ardı edemeyiz.”
Sonra sorular sormaya başladılar.
Sayım neden gece yapıldı?
El bombası yere düşmeyle patlar mı?
O kadar asker neden aynı anda cephaneliğe sokuldu?
Neden üç günlük askerlere son derece hassas bir görev verildi?
Askerler arasına bir intihar eylemcisi sızmış olabilir mi?
Çünkü bilimsel özgür bakış bunu gerektirir. Bilimsel bakışta şüphelenmek, sorgulamak merak etmek vardır.
Ama biatçı yandaşların tek amacı Hükümeti korumak tabii.
Patlama olduğunda hiç kimsenin aklına olaydan hükümeti sorumlu tutmak gelmedi, gelemezdi de, insanlar aklını bu kadar yitirmedi herhalde.
Ancak üst üste gelen terör olaylarından sonra askeri tesisteki beklenmedik patlamanın da bir terör olayı olabileceği kuşkusu da herkesin zihninde vardı elbette.
Buna Genelkurmay’dan da hükümetten de saatlerce açıklama gelmemesi ve korkunç gerçeğin ancak sabah öğrenilmesi eklenince kuşkular daha da arttı.
İktidarı “Her şey beni yıkmak için kullanılıyor” paranoyası sardı. İçte ve dışta yaşanan sürekli başarısızlıklar, iktidarın dengesini bozdu besbelli.
O nedenle ne olursa olsun, her olaydan sonra refleks hâlinde bir korunma çabası görülüyor.
*****
Boğulan insanlık değil Türkiyeİçimizi karartan onca kötü olaya bir de “kaçak işçi dramı” eklendi. Bir umutla yabancı ellerde ekmek parası hayali peşinde koşan 61 kişi içinde bulundukları teknenin batması sonucu boğularak öldü.
Gazetelerin çoğu kaçak işçilerin ambarda kilit altında tutulmalarından yola çıkarak “insanlık boğuldu” manşetlerini atmışlar.
Oysa boğulan Türkiye ne yazık ki. Başbakan Suriye kamplarına gitmek isteyen CHP’lilere “orası yol geçen hanı değil, herkes elini kolunu sallayarak giremez” demişti.
O kamplar belki yol geçen hanı değil ama Türkiye yol geçen hanı olmuş.
Bir bardak bira içsek trafikte alkol muayenesine yakalanıyoruz ama yüzlerce kişi Türkiye’yi köprü yapmış, doğudan girip en batıdan çıkıp gidiyor haberimiz yok. Ya da haberimiz var da umursamıyoruz.
Ne zaman ki böyle bir felaketle karşılaşıyoruz, feryat figan başlıyor.
Kaçakçılığın her türü o kadar yaygınlaşmış ve alışılmış ki, kaçakçılığın en korkuncu insan kaçakçılığına da aldırmıyoruz.
Bir kaymakam “bunlar alıştığımız olaylar” diyebiliyor.
Bir vali kaçakçılığı önleyeceğine “kaçak mallardan PKK kazanıyor, alırsanız PKK’ya yardım etmiş olursunuz” diye üste çıkabiliyor.
Sonuçta “Türkiye’nin her tarafı bizim kontrolümüzde.” Lafta tabii.
*****
YÖK karar verdi; Haliç Üniversitesi Mütevelli Heyeti değişecekBir süre önce Haliç Üniversitesi’nde yaşananları sizlerle paylaşmıştım. Mütevelli Heyeti Başkanı Prof Sinan Artan’ın herhangi bir üniversitede çalışmasının YÖK tarafından yasaklandığını, bu nedenle Mütevelli Heyet Başkanlığı yapamayacağını, ama bu görevi sürdürdüğü için üniversitenin bir devlet üniversitesine devredilme olasılığı olduğunu yazmıştım.
Bu yazılardan sonra Sinan Artan 5 gazeteye yarım sayfa ilan vererek hem beni “yalancılıkla” suçlamış hem de hakaret etmişti.
Ancak yazdıklarımın doğruluğu YÖK’ün 5 Eylül’de aldığı kararla kanıtlandı. YÖK, üniversitede yaptığı incelemeden sonra Sinan Artan’ın Mütevelli Heyeti Başkanlığı yapamayacağına karar vererek 15 gün içinde en az 7 kişilik yeni bir Mütevelli Heyeti seçilmesini istedi.
Bu kararla birlikte Sinan Artan’ın Mütevelli Heyeti Başkanlığı da fiilen sona erdi.
Üniversitede yeni dönem kayıtları ise aksamadan sürüyor.
Mütevelli Heyet yeniden seçilecek ama bir merakım da şu ki, yeni yönetim gazetelere verilen manasız ilanların hesabını da soracak mı? Bunların parası nereden ödendi, böyle bir ilan verilmesi için nerede karar alındı gibi sorular yöneltilecek mi?
*****
Bir faydası yok ama yine de soralımSAfyon’daki korkunç patlamadan sonra onca “kaza bu” açıklamasına rağmen kamuoyunun tatmin olmadığı ortada.
Nedense hiç kimse bu açıklamalara inanmıyor.
“Nedense” demem lafın gelişi, nedenini biliyoruz aslında.
Çünkü bugüne kadar kamuoyunda kuşku yaratan birçok olaydan sonra tatmin edici bilgi verilmedi.
Verilmediği gibi saklandı.
Böylelikle güvenilir olarak bilinen kurumların itibarı sarsıldı.
Afyon olayını bir kenara koyalım, yakın geçmişte yaşadığımız birçok olaydan sonra yeterli bilgi alamadık.
Üstelik devamlı sorduk. Ama kimsenin taktığı yok.
Örneğin Uludere olayı. Defalarca sorduk soruyoruz, hâlâ bir açıklama yok.
1- Uludere istihbaratı kimden geldi?
2- İstihbaratı kim değerlendirdi?
3- Vur emrini kim verdi?
Hepsi basit sorular. Üstelik bir bir gizli operasyon falan değil. Kaydı tutulmuş bir terör operasyonu. Ama cevap yok.
Yine örneğin Suriye’nin düşürdüğü uçak konusu?
Sorular yine basit;
1- Uçak orada ne arıyordu?
2- Alçak uçuş iznini kim verdi?
3- Uçak Suriye hava sahasını ihlal etti mi?
4- Uçak nasıl düştü? Vuruldu mu düştü mü?
5- Pilotların otopsi raporu neden gizli tutuluyor?
Öyle sanıyorum ki Afyon olayı ile ilgili de pek çok soru sorulacak ama hiçbirine cevap verilmeyecek.
Belki usulen o askeri tesisin komutanı kimse, ihmalle suçlanacak ve sorular cevapsız bırakılarak konu kapatılacak.
*****
Günün Sözü“İstifa etmemi gerektirecek bir durum yok” diyen yetkili haklıdır; ortada bir durum yoktur, yüzlerce durum vardır! (Gani Yıldız)