Bu sıkıntıya niye girdiniz Devlet Bey?
Can Ataklı; Dedi ki: “Cumhurbaşkanımıza seçim döneminde kiminle istiyorsa temas kurmasına destek verdik. Hatta partimizden ihraç edilen bir şahısla aynı kareye girmeye, içimiz acısa bile ses çıkarmadık. Sanırım herkes mesajı aldı.”
ANALİZ
Her konuda konuşan Erdoğan faiz konusunda neden suskun?
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Para Politikası Kurulu yarın toplanarak yeni faiz oranını açıklayacak.
Ekonomi çevrelerinin tahminine göre Merkez Bankası bu kez faizi 2.5 puan artıracak.
Böylece seçimden önce yüzde 8.5 olan faiz yarından itibaren 37.5 olacak.
Tabii bu şimdilik tahmin, bazı çevreler bu ay artırım olmayacağını söylerken yüzde 5 daha artırılacağı tahmininde de bulunan var.
Konuştuğum bütün ekonomistler faizlerin yavaş yavaş yükseltilmesinin yanlış olduğunu söylüyor.
Gerçekçi faiz oranının şu an için en az yüzde 45 olması gerektiğini söyleyen de var.
Son 4 ayda yapılan faiz artırımlarına rağmen döviz fiyatlarının düşmemesini hatta sürekli yukarı doğru seyretmesini de buna bağlıyorlar.
Benim dikkatimi çeken ve çok merak ettiğim konu ise Erdoğan’ın bu konuda hiç konuşmaması.
Seçimden sonra faiz artırımına gidildiğinden bu yana Erdoğan tek kelimelik bir açıklama bile yapmadı.
Erdoğan hiç konuşmadığı gibi tüm iç ve dış gezilerde uçağına binen gazeteciler de nedense bu konuyu hiç sormuyorlar.
Diyeceksiniz ki “Erdoğan’ın yüzüne baka baka ‘Hani nas vardı?’ diye sorabilecek bir babayiğit yok.”
Haklısınız ama faiz konusunda Erdoğan’a ille de “nas” hatırlatması yapılması gerekmiyor ki.
Örneğin “Sayın cumhurbaşkanı sizce faizler daha da artacak mı?” diye bile sorulamıyor.
Erdoğan ise bu konuda derin bir sessizlik içinde.
Aslına bakarsanız söyleyecek lafı yok.
Seçimden bir süre önce “Bu görevde ben olduğum sürece faizler asla artmayacak” demişti.
Bunu da dini inancına bağlamıştı.
Şimdi halkın gözünün içine bakarak faizlerle ilgili nasıl konuşsun?
Tabii Erdoğan’ın bir açmazı da “geri vitesi” olmaması.
Söylediği bir söz, eğer yanlışsa bile düzeltme gereği duymuyor.
Bunu bir karakter zaafı olarak görüyor.
Bunun yerine ya söylediğinin tam tersini söylüyor ya da hiç konuşmuyor.
Böylelikle hatadan döndüğünü asla dile getirmemiş oluyor.
Anladığım kadarıyla burada milletin cehaletine ve biat kültürüne güveniyor.
Erdoğan bugüne kadar söylediği pek çok şeyin tersini yaptı.
Ama kendi kitlesinde bir tepki ile karşılaşmıyor.
En bilinen örneği vereyim, “Papazı vermem” dedi verdi; peki kendi kitlesinden, partisinden tek bir aykırı söz söylendi mi?
Böylesine biat etmiş veya sindirilmiş bir seçmen tabanı olunca işler kolaylaşıyor tabii.
Aslında kendi kitlesi de partisi de faiz konusunda nasıl geri adım atıldığını, dinin imanın bir kenara bırakıldığı çok iyi biliyor.
Sadece sormuyor, sorgulamıyor.
Burada bana tuhaf gelen muhalefetin de bu konudaki derin sessizliği.
Oysa muhalefet en azından 5 tane “çark edilmiş” konuyu saptayıp her gün bunları sorgulamalı.
Bu yapılmadığı için iktidar meydanı çok boş buluyor ve dilediği gibi hareket edebiliyor.
İşte Anayasa Mahkemesi’nin durumu ortada.
Farkında mıyız bilmiyorum ama Türkiye’de tanksız-tüfeksiz bir darbe yapıldı.
Anayasa yok sayıldı.
Muhalefetin gündeminde var mı?
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Bir kere de lafınızın arkasında durun
Almanya dönüşü “Yüzde 50+1 sistemini değiştirmek gerek, pek çok sakıncası var” demişti Erdoğan.
Bu çıkış üzerine birçok yorum yapıldı ama asıl merak konusu MHP’nin takınacağı tavırdı.
Kimi yorumcular MHP’nin bu konuda “arıza” çıkarabileceğini ileri sürüyordu.
Ben aynı görüşte değildim ve MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin ne diyeceğini pek de merak etmiyordum.
Erdoğan bir atak yapıyorsa Bahçeli’nin buna karşı çıkması mümkün değildir.
Nitekim öyle oldu.
Pek çok kişi “Acaba Bahçeli bu çıkışı kendi tasfiyesi olarak görür mü?” diye merak ederken MHP Genel Başkanı, dün grup toplantısında Erdoğan’ın “Yüzde 50+1 değişmeli” sözüne Erdoğan’dan bile daha fazla sahip çıktı.
Her ne demekse “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi 3. Evreye geçişi sağlamı, demokratik nitelikli sistemsel başarısını sağlamıştır” diyen Bahçeli “Ucube sistem iddiaları ile çamur atmak milletimize saldırıdır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi tek kullanımlık konjonktürel reçete değildir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi gelip geçici heves değil. Sistemin aksayan yönleri varsa düzeltilmeli. Cumhurbaşkanımızın tespitleri anlamlıdır” diye konuştu.
Bahçeli söz konusu Erdoğan olduğunda hep yaptığı gibi söylediğinin arasında durmadı yine.
Daha kısa bir süre önce “Kimse bu sistemi değiştirmeye kalkamaz” demişti oysa.
Bahçeli’nin konuşması da elbette tartışılacaktır bir -süre ama benim burada asıl merak ettiğim şu;
Seçimler daha yeni yapıldı, Erdoğan iktidarını korudu, MHP desteği ile Meclis’te de bir sıkıntısı yok.
O halde bir anda “aksayan yönler” nereden çıktı?
Seçime daha 4.5 yıl var.
Erdoğan’ın özellikle şikayet ettiği 6’lı masa bir daha toplanmamak üzere dağıldı.
İktidar gücü bütün erkleri kontrol altına aldı.
Anayasal darbe bile yapıldı.
Buna rağmen sorun ne?
Sorun şu: Erdoğan da biliyor işlerin çok kötüye gittiğini.
Bu nedenle bir dönüş yapması gerek.
Parlamenter sisteme dönmekten başka çare yok.
Bunlar hazırlıkların ilk adımı.
“Erdoğan daha totaliter bir rejime geçmeyi planlıyor” yorumları bana pek uygun gelmiyor.
ŞAŞIRDIM
Üniformalı bir generale bu görüntü hiç yakışmadı
Fotoğrafı dün sosyal medya hesaplarımdan birinde gördüm.
Kahramanmaraş’ta bir giyim mağazasının açılış töreninde çekilmiş.
Açılışa AKP Kahramanmaraş Milletvekili Vahit Kirişçi ve Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör de katılmış ve kurdele kesmiş.
Muhtemelen AKP’li birinin mağazası olduğu için bu isimlerin katılmasında elbette bir sakınca yok.
Ancak benim dikkatimi sağ başta duran ve üzerinde üniforması olan bir tuğgeneral çekti.
Koca general, kesilecek olan kurdelenin bağlandığı direk gibi duruyor.
AKP’liler kurdele keserken o da kurdeleyi tutarak yardım ediyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mensubu bir generale bu yakışır mı?
Velev ki mağaza sahibi yakın dostu akrabası olsun.
Böyle bir törene üniformayla katılmak ve konu mankeni gibi durmak olacak iş mi?
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Bu sıkıntıya niye girdiniz Devlet Bey?
Devlet Bahçeli dünkü grup konuşmasında tamamen Erdoğan’a destek verdi.
Ancak bir şey daha yaptı.
Erdoğan’a “vefa borcu” olduğunu hatırlattı.
Sanıyorum Bahçeli siyasi kulislerde oluşan “Erdoğan, Bahçeli’den vazgeçmeye hazırlanıyor” söylentilerine kulak vermiş biraz.
Bu nedenle seçim öncesi yaptığı fedakarlıkları sıraladı bir bir.
Dedi ki: “Cumhurbaşkanımıza seçim döneminde kiminle istiyorsa temas kurmasına destek verdik. Hatta partimizden ihraç edilen bir şahısla aynı kareye girmeye, içimiz acısa bile ses çıkarmadık. Sanırım herkes mesajı aldı.”
Belli ki Bahçeli aslında çok sıkıntılı.
Yaşanan bazı olayları kendi partisine bile anlatmakta zorluk çekiyor.
Bu nedenle yaptıklarını “devletin bekasını korumak” gibi anlatmaya çalışıyor.
Buna karşı Erdoğan’a sonsuz destek verirken bir taraftan da “Bize vefa göstermek zorundasın” mesajını ortaya bırakıyor.
Zaten son cümlesi “Sanırım herkes mesajı aldı” sözleri bunun için.
Bahçeli’yi inledikten sonra Erdoğan’ın daha totaliter bir rejime geçme hazırlığında olamayacağını iyice anladım.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Kürt türkücü ise iyi, opera sanatçısıysa kötü
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Kürt opera sanatçısı Pervin Şakar’ın elini öpmesi üzerine koparılan fırtınayı izliyorsunuzdur mutlaka.
Bir sanat gösterisinden “bölücülük, Türkiye’ye ihanet, terörle iş birliği” çıkarmak bize özgü bir şey galiba.
Pervin Şakar dünyaca ünlü bir sanatçı.
Türkiye dışında pek çok ülkede konserler veriyor, sahneye çıkıyor.
Eğer linç kampanyasına katılanların söylediği gibi Türkiye düşmanı ve bölücü ise bugüne kadar hakkında neden bir işlem yapılmamış, aleni konser vermesine ses çıkarılmamış.
Linç kampanyası başlatan iktidar çevreleri için sanatçının operacı olması mı önemli?
Erdoğan Kürt türkücü Şivan Perver’le el ele “Megri Megri” söylerken aynı kesim “Türkiye’ye ihanet, terörle iş birliği” yaygarası koparmış mıydı?
Yoksa Kürt sanatçıların türkücü olanı makbul, operacı olanı ise tu kaka mı?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları