loading
close
SON DAKİKALAR

Can Ataklı; İhsanoğlu bu kadar iyiyse CHP’ye Genel Başkan yapın

Can Ataklı
Tarih: 26.06.2014
Köşe: Günlük Yazılar

CHP’de Cumhuriyet değerlerine Atatürk’e bağlığını dile getirdi. MHP’de ise türbanlı kızların hakkını nasıl savunduğunu anlattı. Komedi gibi.

Cumhurbaşkanlığı seçimine çok az zaman kaldı ortada henüz resmi aday yok. Buna karşı örneğin Ekmeleddin İhsanoğlu “ikna” turlarına başladı. Bugün CHP Genel Merkezi’ni ziyaret etti. Sonra MHP’ye gitti. Destek istedi.

CHP’de Cumhuriyet değerlerine Atatürk’e bağlığını dile getirdi. MHP’de ise türbanlı kızların hakkını nasıl savunduğunu anlattı. Komedi gibi.

Anlamadığım CHP ve MHP’nin bunca gürültüye rağmen neden hala Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adını resmen açıklamamış olmaları. Sizce ne bekliyor olabilir bu iki parti?
İstenilen tartışmaysa tartışılıyor. Peki, bu tartışmaların sonunda İhsanoğlu’ndan vazgeçebilirler mi? Böyle bir olasılık var mı?

AKP’yi niye beklerler?

Ya da “AKP’nin adayını bekliyorlardır” diyebilirsiniz. O da bir fikir de, CHP ve MHP AKP’nin çıkaracağı adaya göre kendi adayını değiştirmeyi düşünür mü?
Aslında garip bir seçim oyunu oynuyoruz. Herşey herkesin önünde. Herşey biliniyor. Ama sürekli mış gibi yapılıyor. Ekmeleddin İhsanoğlu adaysa adaydır, daha beklemenin ne alemi var?
AKP’de de durum farklı mı? Onlar da 1 Temmuz günü açıklayacaklar. Başbakan cumhurbaşkanı ile son bir görüş alışverişi daha yapacakmış. AKP’nin adayı belli mi değil mi? Bu görüşmeden sonra aday isminde bir değişiklik olabilir mi?
Tabii AKP’de Erdoğan’ın köşke çıkması halinde yerine kimin geleceği konusu da var. O ismin belirlenmesi ve açıklanması parti içinde dalgalanmalara neden olabilir.
Yani, işte bilemiyorum. Herkes bir hesap peşinde.

AKP’lilerden boş kâğıda imza

Bugüne gazetelerde görmüşsünüzdür, AKP’de cumhurbaşkanlığı adaylığı için bir dilekçe imzaya açılmış. AKP milletvekilleri bu kâğıdı imzalıyorlar. Hepsi de hatıra fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmiyor.
Ben bu fotoğrafları görünce dilekçede Tayyip Erdoğan’ın adının yazdığını sandım. Öyle değilmiş. AKP milletvekilleri boş kâğıda imza atıyorlarmış.
Günü zamanı geldiğinde Erdoğan dilekçenin başına kimin aday olacağını yazacakmış.
Ya, Allah aşkınıza böyle komedi olur mu? Böyle demokrasi dünyanın neresinde var? Koca parti milletvekillerine boş kâğıt imzalatıyor.
Bu boş kâğıda imza atma olayını Turgut Özal icat etmişti. Hükümeti kurduktan sonra bütün bakanlardan iki imzalı kâğıt istemişti. Birinde yazılı metinde vardı, bakanların istifa mektubuydu bu. Bakanlar daha bakan olur olmaz istifa ettiklerine dair tarih yeri boş bırakılmış dilekçeleri imzalar ve Turgut Özal’a verirdi.
Özal bir bakanı görevden alacaksa daha önceden verilmiş istifa mektubunun üzerine tarih atar ve işleme sokardı. Böylelikle o bakan da görevden alınmamış istifa etmiş sayılırdı.
İkinci kâğıt ise boştu. Sayfanın yarısından altına bütün bakanlar imza atardı. Bu da Turgut Özal’ın aklına bir kanun tasarısı gelirse imza toplamak zaman almasın diye uygulanmıştı. Özal zamanında bakanlar çoğu kez hangi kanun tasarısına imza attıklarını bilmezlerdi. Kanun önlerine gelirdi ki zaten altında kendi imzaları var bile.
Bu uygulamayı sanıyorum Tayyip Erdoğan da yaptı. Onda da hem tarihsiz istifa mektupları var hem de bütün bakanların imzasının olduğu yarısı boş kâğıt.

Numan Kurtulmuş sürprizi

Bakalım 1 Temmuz’u bekleyeceğiz, AKP’nin adayı kim olacak öğreneceğiz. Gerçi boş kâğıdı imzalayan bütün AKP milletvekilleri adayın Erdoğan olacağına inanıyor ama hiç belli olmaz. Erdoğan “ters köşe” yapabilir. Bugün bir Alman gazetesi galiba Numan Kurtulmuş’un aday gösterilebileceğini mi yazmış ne.
Bana göre Erdoğan aday olmamayı ciddi biçimde düşünüyordur. Çünkü seçilemezse çok kötü bir duruma düşecek. Seçilirse bu kez tam hayal ettiği gibi hükümeti Çankaya’dan yönetemeyebilir. Partide çatlak olabilir, bunu önleyemeyebilir.
Sevgili izleyiciler, Erdoğan şu anda başbakan olarak bütün Türkiye’ye hakim. Ondan habersiz devlet çarkında yaprak kıpırdamıyor. İş dünyası Erdoğan’a rağmen bir kuruşluk yatırım bile yapamaz durumda. Medya tamamen elinin altında.
Çankaya’ya çıktığında bütün bunların aynen sürebileceğini düşünebilir ama sonuçta yetki konusunda mutlaka bir terslik çıkacaktır.

Köşk’te çok sıkıntı çekebilir


Erdoğan Köşk’te ne kadar aşırı yetki kullanmaya kalksa bile, şimdi başbakan olduğu gibi her gün her saat her şeyi kontrol edemeyecektir. Ayrıca bunu çok radikal biçimde yaptıkça devlet çarkında da parlamentoda da sıkıntılar yaşanacağı gibi karşı tepkiler de kaçınılmaz olacaktır.
Ayrıca Çankaya makamı sorumsuz ama dokunulmaz değil. Oysa Erdoğan’ın küfesindeki suçlar yabana atılmayacak kadar çok. Şu anda pek çok konuda Erdoğan hakkında soruşturma yapılamıyorsa bu dokunulmazlığı olduğu ayrıca çok güçlü bir başbakan olduğu içindir.
Oysa Köşk’e çıktığında arkasındaki desteğin biraz azalması halinde bile sayısız soruşturma açılabilir ve Erdoğan başbakanlığı bıraktığına bin pişman olabilir.
Bu faktörleri bir araya getirince Erdoğan’ın, başkanlık sistemine geçmeden başkan gibi ülkeyi yönetme rüyası kâbusa dönüşebilir ve bunu kendisi de bilen Erdoğan son anda “başbakanlığı kaptırmayayım, köşke de etkisiz bir elemanı gönderelim” diyebilir.

CHP’deki durum

CHP’ye gelince; Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı parti içinde ve kamuoyunda ciddi tartışmalara neden oldu. Bir kere adayın belirlenme biçimi başlı başına bir olay. Bu kadar önemli bir konuda Genel Başkanın tek başına hareket etmesi kendisini olduğu kadar partisini ve en önemlisi Türkiye’yi riske atması anlaşılır gibi değil.
Bu “anlaşılır gibi değil” tanımını normal siyasete göre, demokrasi ve hukuk kurallarına göre söylüyorum. Genel başkana bazı garantilerin verilmiş olması, bu adaylık olayının bir proje ürünü olduğu tahminlerini bir kenara bırakıyorum.
Şimdi can sıkıcı bir durumla karşı karşıyayız, onu da biraz anlatayım.

Sen neymişsin be İhsanoğlu?

CHP’lilerin, bazıları milletvekili, bazıları CHP’ye yakın olduğunu bildiğimiz kişileri kastediyorum, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu seçtirmek için onun vasıflarını anlatmalarına, okuduğu okulları aldığı ödülleri, dünya çapındaki olumlu şöhretini falan dile getirmelerine bir şey demiyorum.
Ancak ekranlara çıkan CHP’lilerin İhsanoğlu’nun nasıl bir Atatürkçü olduğunu, Cumhuriyet ilke ve devrimlerini korumak için bugüne kadar ne müthiş çabalar harcadığını, laiklik konusunda çok hassasiyet gösterdiğini, özünde çok iyi bir sosyal demokrat olduğunu, CHP’nin ilkelerini nasıl savunduğunu anlatmalarını anlayamıyorum.
Yani CHP’liler Ekmeleddin İhsanoğlu’nu o kadar iyi anlatıyorlar ki, insan sormadan edemiyor “Yahu meğer bu Ekmeleddin İhsanoğlu ne müthiş, ne kaliteli, ne verimli, ne çalışkan, ne becerikli bir CHP’liymiş. Bugüne kadar neredeydiniz. Keşke zamanında bulup çıkarsaydınız da Cumhurbaşkanı adayı yerine partinin başına geçirseydiniz belki CHP çoktan iktidara gelmişti.”
Gerçi çok şey de kaybedilmiş sayılmaz. CHP’liler İhsanoğlu’nu bu kadar övdüklerine göre herhalde seçimi kaybederse bir kenara atmayacaklardır. Tam aradıkları genel başkan değil mi?
Şaka bir yana, CHP’deki bazı milletvekillerinin tavrı da çok can sıkıcı.

Muharrem İnce’nin dibe çöküşü

Örneğin Muharrem İnce. Bu milletvekili CHP’nin kamuoyunda en sevilen isimlerinden biri. Öyle ki yüz binlerce kişinin gönlünden İnce’yi CHP’nin başında görmek geçiyor. Yine pek çok kişi Cumhurbaşkanı adayı olarak Muharrem İnce’yi görmek istediğini belirtiyor.
Muharrem İnce Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı olarak öneren dilekçeye genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’ndan sonra imza koyan ikinci kişi.
Hiçbir şey söyleyemem. İnce aklı başında bir CHP’lidir. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığını içine sindirmiştir, destekliyordur ve imzasını da atıyordur. Buna kimse bir şey diyemez.
Ama öyle değil işte. Halkın gözünde kahraman olan Muharrem İnce dün AKP’nin tetikçi yazarlarından birine konuşmuş. Bakın ne diyor Muharrem İnce;
“Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı konusunda tavrım nettir. Saklayacak bir şey yok. Bu konudaki serzenişlerimi genel başkanın yüzüne de söyledim zaten. Ha evet İhsanoğlu’nun aday olması için verilen imzalarda ikinci sırada benim imzam var ama şu gerçek ki gönülden atılan bir imza değildi. Elim mahkum ve benim için artık yapacak hiçbir şey de kalmamıştı.”
Vay canına değil mi?
Kamuoyu tarafından CHP Genel Başkanlığı’na da Cumhurbaşkanlığı adaylığına da yakıştırılan Muharrem İnce “eli mahkum olduğu için” İhsanoğlu’na imza veriyor.
İşte ben bunu hiç anlamıyorum.
Demiyorum ki İnce bayrak açsın, partiden ayrılsın, ağır eleştiriler yapsın.

Tetikçi gazeteciden medet umma

Ama bir tetikçi gazeteciye telefon edip de “İmzaladım ama elim mahkum, yoksa çok karşıyım” demek ne demek oluyor?
Bakın sonuçta cumhurbaşkanlığı adaylığı için 20 imza gerekli. CHP Genel başkanı bütün milletvekillerinin imza atmasını mı emretti? “Elim mahkum” lafından bunu anlıyorum. Demek İhsanoğlu 20 değil bütün CHP’lilerin imzasıyla aday gösterilecek.
Haysiyetli bir siyaset adamı ya imzalar ama hiçbir şey söylemez ya imzalamaz ama yine hiçbir şey söylemez ya da eğer içine sinmiyorsa bunu açık biçimde söyler ve gereğini yapar.
Size daha önce de söylemiştim, bazı CHP milletvekilleriyle konuştuğumuzu anlatmıştım. Pek çoğunun adaydan ve adayın açıklanma yönteminden çok rahatsız olduklarını ama seslerini çıkarmayacaklarını anlattıklarını aktarmıştım. Hiçbirin adını vermedim, onlar da zaten çıkıp “ben karşıyım ama yine de imza vereceğim” açıklamaları yapmadılar.
Gerçi bu tavır da hiç hoşuma gitmiyor ama, bizden de bu kadar, isim isim kimsenin onuruyla oynamanın alemi yok.
Ancak ne yazık ki bir de bu Muharrem İnce tipi milletvekilleri var. Halkın sevgisini, onu bağrına basmasını sırf “eli mahkum olduğu” için yani bir daha seçilme garantisini alabilmek için hoyratça harcayanlar var.
Bakın sevgili izleyiciler, size bir şey söyleyeyim mi, Türkiye’de siyaset yapan insanların kalitesi, düzeyi bu olursa biz daha çok bekleriz düzgün siyaseti, iyi yönetimi.
Tamam yeter işte.

Musul’dan hala haber yok

Zamanım olmak üzere. Ancak bir konu daha var, aslında onu da hergün söylemek gerekir.
Musul’da konsolosumuzun ve orada çalışanların, ki aralarında bir bebek ve iki kadın da var, 48 kişinin, sayısını tam bilmediğimiz TIR şoförlerinin akıbeti hala meçhul.
İktidar yayın yasağı koydurduğu için medya konuya fazla giremiyor. Ancak bölgeden gelen haberler hiç iç açıcı değil.
Önceleri 3-5 yüz kişilik terör örgütü gibi olduğu söylenen IŞİD giderek güçleniyor, etki alanını genişletiyor, bununla da kalmıyor El Kaide ve El Nusra ile birleştiğini açıklıyor. Başta Amerikan medyası olmak üzere dünyanın pek çok sayılı gazetesinde Irak ve Suriye’deki teröristlerin Türkiye tarafından himaye edildiği, hem silah hem lojistik anlamda desteklendiği, bu nedenle bölgede kontrolün çok zorlaştığı yazılıyor.
Batı medyasında neredeyse Erdoğan ve hükümeti savaş suçlusu ilan edilecek.
Biz ise hala tereyağından kıl çeker gibi rehinelerin kurtarılacağı günü bekliyoruz.
Demek ki neymiş, kendini dev aynasında görüp güya bölgenin en güçlüsü olmak için terörle kucak kucağa oturursan bunun bedelini ödersin.
Tamam da bedeli sadece hükümet ödese iyi, bütün Türkiye’ye ödetecekler. Dua edelim de bu arada rehinelerimize bir şey olmasa bari.

Can Ataklı - Ulusal Kanal Yorum 26 Haziran 2014

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları