Can Ataklı; Bu seçimlere çok asılmak gerek. Bir kere herkes sandığa gitmeli. Oyunu hangi partiye veriyorsa versin, herkes oy kullanmalı ki gerçek milli irada ortaya çıksın.
Her Pazar olduğu gibi dün de Halk TV’de Gürkan Hacır’ın sunduğu “Şimdiki Zaman” programının konuğu idim. Diğer sürekli konuk Erol Mütercimler ve bu haftanın özel konuğu CHP İstanbul milletvekili Akif Hamzaçebi ile birlikteydik.
Ana konumuz elbette artık tam bir hafta kalan genel seçimler ve bunun olası sonuçlarıydı.
7 Haziran seçiminden önce “AKP tek başına iktidar olmazsa kasımda yeniden seçime gideriz” görüşümün temellerini anlattığım gibi 1 Kasım seçimlerinden sonra da benzer şeyler yaşayabileceğimizi anlatmaya çalıştım.
Genel özet şu; Eğer AKP 1 Kasım’dan yine tek başına iktidar olarak çıkamazsa, saraydaki tıpkı 7 Haziran’da olduğu gibi yine işi zora sokmaya çalışacaktır. Oluşan meclis aritmetiği sarayın korkulu rüyasıdır. Bu nedenle içinde AKP’nin olduğu bir koalisyon hükümetine bile razı gelemez. Ya AKP’yi azınlık hükümetine sürüklemek isteyecektir ya da transfer yapmaya kalkışacaktır. Hatta anayasal hakkını yine kullanarak baharda bir tekrar seçimi bile göze alabilir.”
Anlattıklarım özü bu.
Programdan sonra Gürkan Hacır “Can abi, CHP’lilerden bazı tepkiler geliyor. (Can bey moralimizi bozuyor) diyorlar” dedi.
Oysa ortada moral bozacak bir şey yok.
Yapmaya çalıştığım analizlerde manzarayı ortaya koymak istiyorum.
Şurası bir gerçek ki AKP’nin tek başına iktidar olamayacağı her durumda Meclis aritmetiği sarayın kâbusudur. Saray meclis aritmetiğini kendi geleceği için en büyük tehlike olarak görmektedir.
Bu nedenle ne pahasına olursa olsun tek başına iktidar gücünü elinden bırakmak istemeyecektir.
Her türlü koalisyonun önünü keseceği gibi muhalefet partilerine hükümeti kurma görevini de vermemek için akıllara sığmayacak yöntemlere başvurabilir.
“Efendim ne yapabilir?”
Orasını yaşarken göreceğiz.
CHP’de “moralimiz bozuluyor ama” diyenlere tavsiyem şu;
Bu seçimlere çok asılmak gerek. Bir kere herkes sandığa gitmeli. Oyunu hangi partiye veriyorsa versin, herkes oy kullanmalı ki gerçek milli irada ortaya çıksın. Herkes kendi çapında çevresinde kim varsa AKP’nin açtığı hasarı ve geleceğimizin uçuruma doğru gittiğini anlatmalı.
Bunu hakaretler ederek, AKP’ye oy verenleri küçük görerek değil, gerçekleri sakin ve sabırla anlatarak gerçekleştirmeli.
Şunu unutmayalım; AKP bu kez 7 Haziran’dan daha düşük oy almalı ve daha az milletvekili çıkarmalı. Ancak o takdirde sarayın siyasi manevra kabiliyeti azalacaktır.
Moral bozmak yok. Seçime kadar “Bunları gönderiyoruz” ruhuyla çalışmak gerek.
--KAFAMI BOZAN ŞEYLER—
Esad’a altı ay süre verilmiş de…
Türkiye’nin Suriye politikası aslında ilk günden çökmüştü.
O günlerden beri yazmaya, bulunduğum her ortamda anlatmaya çalışıyorum.
Bir ülke dış politikasını “bir kişiye yönelik husumet olarak yürütmeye kalkarsa bunda başarılı olamaz” diyorum.
Suriye bir iç savaş yaşıyor.
Türkiye Suriye’nin sınırı en uzun olan komşusu.
Türkiye bu iç savaşta taraf oldu. Sırf saraydaki kişinin kendi hırs ve öfkesini tatmin etmek için Esad’ı hedef alarak, politikasını “Esad gidecek başka çare yok” şeklinde dizayn etti.
İlk günlerde biz bunun yanlışlığını dile getirirken, Arap ülkelerinde hızla yaşanan olayların etkisinde kalanlar “Acele etmeyin, Suriye de tıpkı Libya, Tunus, Mısır gibi olacak, işte o zaman Erdoğan da kahraman olacak” diyorlardı.
Olaylar farklı gelişti. Türkiye bu politikasıyla dünyada ve hatta Müslüman dünyada tek başına kaldı.
Şimdi Ruslar’ın Suriye’ye inmesinden v e Putin’in saraydakine ayar vermesinden sonra “Esad’lı geçici çözümü kabul edebiliriz” demeye başladı iktidar.
Neymiş, Esad’ın Suriye’nin bütünlüğünü sağlamasına yardım edilecek ama Esad da altı ay sonra gidecekmiş.
Kimi kandırıyorsunuz Allah aşkına?
Esad ülkesinde birliği ve toprak bütünlüğünü sağladıktan sonra nasıl gidecekmiş ki?
Türkiye’yi savaşın eşiğine getirenlerin “U” dönüşünü kamufle etme çabalarıdır bu o kadar. Nasıl olsa “Biz hep zalimin yanında olacağız” şeklindeki dil sürçmesini bile alkışlamaya hazır bir kitle var karşılarında.
---DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER—
Başbakan sanki etkisiz eleman olduğunun farkına vardı
Son günlerde Başbakan Davutoğlu sürekli dil sürçmeleri ve gaflar yapıyor.
“Biz her zaman zalimin yanında olacağız” dedi örneğin.
Ankara patlamasından sonra canlı bombaları saptadıklarını ancak bir hukuk devletinde eylem yapmadan kimsenin gözaltına alınamayacağını söyledi.
“Evlenemeyenler bize başvursunlar” dedi. “Ne o evlilik programı mı yapacaksın?” alaylarına muhatap oldu.
Işid için “nankörler” ifadesini kullandı.
Ayrıca göreve ilk geldiğinden bu yana yüzünde plastik maske gibi duran tebessümü de pek yok artık.
Ölme sanıyorum ki Davutoğlu seçimden bu yana Türkiye’de gelişen pek çok olayın kendi dışındaki organizasyonların denetiminde olduğu nihayet fark etti.
Kendisinin aslında “etkisiz eleman” olarak o koltuğa oturtulduğunu ve zamanı gelince orayı terk edeceğinin ayırdına vardı.
Bana göre son günlerdeki teklemelerinin altında bu ruh hali yatıyor.
Sanki “ben ne yapıyorum Allahım” der gibi.
--ÖNERİ--
Pet şişeleri küçülterek çöpe atın
Pet şişelerden su ya da benzeri şeyler içmeye çok alıştık.
Ancak boş pet şişeleri en büyük sorun. Aynı anda 4 beş pet şişeniz boşaldıysa, bunları çöpe attığınızda çöpte boş yer kalmıyor.
Çoğunuz belki yapıyordur ama bir yöntem önereceğim böylelikle çöp kutularınızı gereksiz yere dolduran kalabalıktan kurtulabilirsiniz.
Boş pet şişesinin üzerine tepeden basın ve olabilecek en küçük hale getirin. Sonra kapağını kapatın. O koca şişe çöp kutunuzda fazla yer tutmayacak küçük bir parçaya dönüşecek.
Özellikle kalabalık yerlerde pet şişe ile bir şey içenler boşları olduğu gibi çöpe atıyor. Çöp kutusu da kısa zamanda dolup taşıyor. Herkes şişesini küçültüp de çöpe atarsa genel yerlerde kullandığımız çöp kutuları da daha fazla çöp alabilir.
---MERAK ETTİĞİM ŞEYLER---
Yezid kim Hüseyin kim?
Söz Bülent Arınç’ın. “Ben Yezid’in değil, Hüseyin’in yanındayım.”
Doğal olarak akla gelen soru belli. “Yezid kim, Hüseyin kim? Bu tanımlamalarla kimler kastediliyor?”
Yine akla gelen isimler var ama o da suça girebilir. Günümüz koşullarında “vay sen bunu mu söylüyorsun, gel bakalım içeri” denmesi büyük olasılıktır.
Şakayı bir yana bırakalım, Bülent Arınç’ın bu çıkışı çok önemlidir.
Saray ve çevresinin sırf kendi hırs ve çıkarları için ülkeyi bir uçurumun kenarına getirmekten çekinmeyen tavırlarına karşı AKP içinden çıkan ilk ciddi isyandır.
Seçimden sonra, AKP’nin yine tek başına iktidar olamaması halinde ve üstelik saray yine diretmeye kalkarsa bu seslerin yükseleceğini ve daha da sertleşeceğini söylemek kehanet olmaz.
1 Kasım seçim sonuçlarıyla da siyasi sonuçlarıyla da Türkiye’nin yeniden aydınlığa çıkması için bir milat olacaktır.
Can Ataklı - Korkusuz