loading
close
SON DAKİKALAR

Cumhurbaşkanı kişisel görüşünü açıklayamaz

Can Ataklı
Tarih: 02.03.2016
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; Artık iktidarın içinde derin bir çatlak olduğu ve bunun önümüzdeki günlerde çok ciddi krizlere yol açabileceği gerçeği ile karşı karşıyayız.

ANALİZ

İktidar kanadında tuhaf bir kavga var.
Hem kavga var gibi, hem de yok gibi.
Zaten tuhaflığı da buradan kaynaklanıyor.
Her ne kadar hükümet tarafı “saray ile aralarında hiçbir çekişme olmadığını” söylese de, bütün uygulamalar, söylemler ve tutumlar derin bir çatışma sürdüğünü gösteriyor.
Sadece son birkaç günde yaşadıklarımız bile bu kavganın kanıtlarıdır.
Saray, Anayasa Mahkemesi’nin iki gazeteci hakkında verdiği karara, demokrasi tarihimizde bugüne kadar görülmemiş biçimde karşı çıktı.
Daha önceki Cumhurbaşkanları’nın yüksek mahkeme kararlarından rahatsız olduklarını söylediklerini duyduk ama “tanımıyorum, uymuyorum, saygı duymuyorum” türü tanımlamaları hiçbir cumhurbaşkanı kullanmamıştı.
Sarayın bu açıklamasından sonra konu hükümete de soruldu.
Hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş “Bu Sayın Cumhurbaşkanı’nın kişisel görüşüdür” dedi.
Neresinden tutalım bu sözün?
Birincisi; Cumhurbaşkanı hukuku ilgilendiren bir konuda “kişisel görüş” açıklayamaz.
Çünkü Cumhurbaşkanı anayasanın bir numaralı bekçisi olarak o anayasayı korumak ve o anayasaya uymak zorundadır.
Kişisel görüş altında olsa bile eleştiremez, aksine söz söyleyemez.
Söylemesi kendi meşruiyetini tartışmaya açmak demektir.
Çünkü nasıl Cumhurbaşkanı anayasanın bir numaralı bekçisiyse, anayasa da o cumhurbaşkanının varlık nedenidir.
Devleti yöneten kişiler, devlet adamları, yasama, yürütme ve yargının temsilcileri anayasa, hukuk konularında “kişisel” görüşlerini açıklama lüksüne sahip olamazlar.
Bu konuda yaptırım güçleri vardır ellerinde ve demokrasinin kuralları içinde beğenmediklerini değiştirirler.
İkincisi, hükümetin “Bu kişisel görüştür” açıklaması Cumhurbaşkanı ile aynı görüşte olunmadığının da ilanıdır.
Hükümet adına eğer “Sayın cumhurbaşkanı konuşmuştur, bizim bu konuda yorum yapmamız doğru değildir” açıklaması yapılsa sorun yoktu.
Oysa hükümet bu yolu değil, dolaylı yoldan da olsa sarayın açıklamasının yanlış olduğunu söyleme yolunu seçti.
Kurtulmuş’un “Cumhurbaşkanlığı ile hükümet arasında ikilik varmış gibi göstermek isteyenler var bu da doğru değil” açıklaması ise tamamen durumu kurtarma çabasıdır.
Bu arada Kurtulmuş sarayın “Artvin yavru Gezi’dir” açıklaması için de “kişisel görüştür” beyanında bulundu.
Artık iktidarın içinde derin bir çatlak olduğu ve bunun önümüzdeki günlerde çok ciddi krizlere yol açabileceği gerçeği ile karşı karşıyayız.
Derin çatışma ile ilgili somut olarak sadece bu bilgiyi vereyim; hükümetin yaptığı birçok atama Cumhurbaşkanı tarafından imzalanmıyor bu nedenle bürokraside pek çok koltuk vekaletle yönetiliyor.
Bu tıpkı Sezer’in Cumhurbaşkanlığı döneminde AKP hükümetiyle yaşadığı duruma benziyor.

ÜZÜLDÜM

Mustafa Denizli keşke hiç gelmeseydi

Mustafa Denizli üst üste gelen kötü sonuçlardan sonra Galatasaray teknik direktörlüğünü bıraktı.
Aslında keşke hiç gelmeseydi.
Mustafa Hoca’yı yıllardır tanıyorum.
Alanında gerçekten müthiş bir uzman. İyi top oynayan, iyi yöneten, akıllı ve zeki bir teknik adam.
Yaşamı hep başarılarla dolu geçti.
Galatasaray’ın başına geçeceğini öğrendiğimde “Keşke yapmasa” diye geçirmiştim içimden.
Çünkü zaten kötü giden bir takımı diriltmek hiç de kolay değildi. Üstelik Galatasaray’ın içi zaten cadı kazanına dönmüş durumda.
Buradaki başarısızlık Mustafa Hoca’nın kariyerini de kötü bitirecekti.
Hoca’nın zirvedeyken bir Galatasaray macerasına hiç ihtiyacı yoktu.
Umarım ve dilerim Mustafa Hoca yakın bir zamanda en az Galatasaray kadar büyük bir takımda yöneticilik yaparak futbol yaşamını zirvede ve başarı ile tamamlar.

ŞAŞIRDIM

Anayasa Mahkemesi kapatılabilir

İktidarın en iri destekçisi Sabah’ın manşetini okuyunca gayrı ihtiyari “Yoook artık” demişim yüksek sesle.
Beylerbeyi’nde Mazhar’ın Köy Kahvesi’nin sakinlerinden biri sesimi duyunca “Hayrola Can bey” dedi de sesli düşündüğümü fark ettim.
Sabah, Anayasa Mahkemesi Başkanı için “Fena yakalandı” manşetini atmış.
Neymiş, bu zat daha önceki konuşmalarında Anayasa Mahkemesi’nin devam eden davalara esastan bakamayacağını söylemiş ama son olayda tam tersini yapmış.
Nedenmiş; çünkü bu zat aslında FETÖ’cüymüş.
Gül ve Erdoğan tarafından atandığında göklere çıkarılan bu zat şimdi yerin dibine batırılıyor.
Sadece Sabah mı, diğer iktidar gazeteleri de ağız birliği ile Anayasa Mahkemesi’ne saldırıyor.
Adalet Bakanı da tıpkı saray gibi “kişisel görüşünü olsa gerek” açıklayarak “Anayasa Mahkemesi anayasayı ihlal etti” diyor.
Daha önce örneklerini gördük. Bu tür saldırılar başlayınca arkasından yaptırımlar da gelir.
Yazılanlara söylenenlere bakıyorum, bu iktidar eğer gücü yeterse yeni anayasa işine girmeden Anayasa Mahkemesi’ni tamamen kapatma yolunu seçebilir.
Artık işlerine yaramadığını gördüklerine göre kaldırmakta bir sakınca görmezler.
Tabii kaldırmakla iş bitmez, benzer bir yapı olması da gerekiyor. Zaten asıl amaç da odur; tamamen kendi kontrollerinde yeni bir yapı kurmak isteyeceklerdir.
Bekleyin eli kulağındadır.

ÖFKELİ ADAM

E yuh artık yani

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 8-15 yaş çocuklarının okuması için okullara tavsiye ettiği hikâye kitaplarından biri “Nasrettin Hoca ile düşünmek”
Kitabın iki yazarı var. Fransız.
Kitaptaki hikâyelerden biri hoca ve iki karısı ile ilgili.
Hikâyenin sonunda çocukların düşünmesi için “Nasrettin Hoca’nın iki karısını da mutlu etmesi için neler yapabileceği” soruluyor.
Nasrettin Hoca hikâyeleri arasında elbette çift eşli olanları da vardır. Ancak günümüzde henüz öğrenme yaşında olan çocukların zihnine çok eşliliği sokmaya çalışmak ne demek oluyor?
Hangi kafa bu tür kitapları çocukların okuması için tavsiye eder?
CHP İstanbul Milletvekili Didem Engin konuyu bir soru önergesi ile Meclis’e taşıdı.
Milli Eğitim Bakanlığı derhal harekete geçmelidir.
Gerçi benim yazdığıma da bak, tavsiye eden onlar zaten.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Can Dündar casus mu kurban mı?

Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali var” kararından sonra gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül tahliye edildiler ya, yandaş yalaka medya çılgına döndü.
Üstüne bir de sarayın “bu karara uymuyorum” açıklaması gelince iyice cesaretlenen yandaşlar hiçbir ahlâki ve vicdani kuralı da tanımadan saldırıyor.
Tahliyelerden sonra Can Dündar’ı cemaatin adamı olarak gösteren yandaş medya şimdi işi daha da ahlâksız boyuta indirdi.
Bir gün önce Can Dündar’ın “maddi menfaat” karşılığında cemaatin işlerini yaptığını söyleyenler bugün “Can Dündar kaset şantajıyla esir alındı” diye yayın yapıyor.
Dündar’ın yıllar önce çekilmiş ve yayınlanmış görüntülerini şimdi tekrar yayınlayan yandaşlar bu ahlâksız yayınlarla haysiyet cellâtlığına soyunuyor.
Kimbilir kaç kere örnekleriyle yazmaya, anlatmaya çalıştım. Bu yandaş medya sadece emirle çalışmaya alıştığı için akıl ve mantığı kullanmayı önemsemiyor.
Bu nedenle de iktidara yaranmak için yapılan haberlerin çoğunda kaş yapayım derken göz de çıkarıyorlar.
Düne kadar casus, vatan haini, terörist ortağı olarak suçlanan Can Dündar bu ahlâk dışı haberlerle aslında “mağdur” durumuna sokuluyor.
Ne diyeyim? Yazanda akıl mantık yok, okuyan da yok. Alan razı satan razı. Olan Türkiye demokrasisine, özgürlüklerine, insan haklarına oluyor.
Ama bunların umurunda mı?

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

İyi ki şu yandaş medya var da!

İktidardaki güç savaşları artık yandaş medyada da kendini iyice gösterir hale geldi.
Önce cemaatle aralarına para nedeniyle husumet girmişti. İktidar “yeter artık çok paylaştık, siz de çok oluyorsunuz” diyerek pis işlerini yaptırdığı cemaatin artık işe yaramaz hale geldiğine karar verince bütün gücüyle saldırdı.
Cemaat de ilk başlarda geçmiş günlerin yarattığı güç sarhoşluğu ile “bütün işlerinizi biz yaptık, şimdi bize de mi lolo” diyerek karşı saldırıya geçti.
Ancak bir tarafta iktidar bir tarafta da sadece iktidarın hizmetini gören bir cemaat olunca, elbette devlet tarafı ağır bastı.
Devlet içinde ne kadar cemaatçi varsa ayıklanmaya başlandı.
Ardından cemaat adına gürleyen medya susturuldu.
Şimdi cemaatin bütün gücü sosyal medyada kaldı. O da yetersiz elbette.
Cemaate yönelik ağır saldırılar sırasında, bizlerin de hiç bilmediği pek çok sır açığa çıktı. İktidar yanlıları cemaati kötülemek isterken, geçmişte ne kadar pis işe bulaştıklarını, cemaate ne tür iğrenç tezgâhlar kurdurduklarını anlatmaktan çekinmediler.
Sayelerinde cemaatin bilmediğimiz yanlarını da öğrenmiş olduk.
Cemaat bir şekilde temizlendi ya da etkisiz hale getirildi, bu sefer de yandaşlar kendi aralarında iktidar kavgasına tutuştu.
Bunun miladı 7 Haziran seçimleriydi. O seçimlerde AKP’nin iktidarı kaybetmesi yandaşları da böldü.
Çok sevdikleri halde Erdoğan’ın artık partiye zarar verdiğini ve AKP’nin bu vesayetten kurtulması gerektiğini söyleyen ve hükümetin etrafında toplanılmasını tavsiye edenlerle, ne olursa olsun sarayın etrafında kenetlenilmesini savunanlar karşı karşıya geldiler.
Bu sayede şimdi de onların iplikleri pazara çıkmaya başladı.
Yandaşlar birbirleri aleyhine öyle şeyler yazıp söylüyorlar ki insan şaşırıyor.
Gerçi “şaşırmak” lafın gelişi, niye şaşıralım, nesepleri böyle zaten.

Can Ataklı - Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları