Can Ataklı; 1 Kasım seçimlerinden sonra kurulan 'senkronize' hükümetimizin ilk icraatlarından biri Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü ile Ankara temsilcisini hapse atmak oldu.
1 Kasım seçimlerinden sonra kurulan “senkronize” hükümetimizin ilk icraatlarından biri Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü ile Ankara temsilcisini hapse atmak oldu.
İki gazeteci “üye olmasalar bile terör örgütüne yardım etmek, devlet sırrını açıklayarak casusluk yapmak” suçlamasıyla tutuklandılar.
Mahkemenin “devlet sırrı” olarak nitelediği olay, Suriye’ye doğru giderken Adana’da durdurulan iki TIR’ın içinde silah ve mühimmat bulunduğunu yayın yoluyla açıklamak.
Kanunlarımızda “devlet sırrı” kavramı var mı?
Elbette var.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 47. Maddesinde şöyle diyor; “Açıklanması, devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, devlet sırrı sayılır.”
Peki, hangi konular devlet sırrına girer, bu kararı kim alır, kim uygular?
Bunlar yasada henüz yok. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konu ile ilgili görüşülen bir kanun tasarısı var.
Bu tasarıda devlet sırrına kimin karar vereceği, nasıl uygulanacağı, hangi durumlarda açıklanabileceği yer alacak.
Şimdi şunu merak ediyorum. Kamuoyuna “MİT TIR’ları olarak yansıyan taşımacılık olayı kim tarafından “devlet sırrı” kapsamına sokuldu?
Ama daha çok şunu merak ediyorum; Bu konunun sır olması bir toplantıda mı karara bağlandı, yazılı ve gizli kaydıyla saklanan bir metin var mı?
Bir konu devlet tarafından sır olarak tanımlanıyorsa, bunun mutlaka bir yerlerde kaydı olması gerek değil mi?
“Şöyle yapıyoruz ve bunun sır olarak kalmasını uygun görüyoruz” diye bir yazı olması gerekmiyor mu?
Örneğin TIR’lar Suriye’ye silah ya da başka bir şey taşıyorsa, herhalde buna devlet içinde birileri karar verdi. Devlette kimse sorumsuz davranamayacağına göre, devletin elemanlarının da görevlendirildiği bir işte kayıt tutulması gerekiyordur. Böyle bir kayıt var mı acaba?
Devlet sırrı konusunda kafaları karıştıran bence şu; Her devlet kimi zaman ülke çıkarı için ‘kirli operasyon’ denilen yollara başvurabilir. Bunlar yasadışıdır, hukuk dışıdır. Ve eğer bu tür yasadışı bir operasyon ifşa olursa devlet operasyonu yapanları kendi başlarına bırakır, suçu üstlenmez.
Zaten bu tür ‘kirli operasyonun’ herhangi bir yerde kaydı da tutulmaz bu nedenle “devlet sırrı” niteliği de taşımaz. Bunlar gizli-kirli operasyonlardır.
Suriye’ye TIR’larla bir şeyler taşınması gizli-kirli bir operasyon mudur yoksa devletin ilgili birimleri tarafından alınmış ve gizli tutulmasına karar verilmiş bir devlet işi midir?
Can Dündar ve Erdem Gül tutuklanırken “devlet sırrını açıkladıkları” iddia edildi. Mahkemeye bu konunun devlet sırrı olduğu ve hangi birimde bu kararın alındığına ilişkin bir resmi açıklama gönderildi mi?
Çok şey mi merak ediyorum?
--DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER—
İspatlamak öncelikle hükümetin işi
Diyarbakır’da Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesinin üzerindeki sır perdesi hala aralanmadı.
Olay yeri incelemeleri sırasında yaşanan rezalete bakarsak olayın aydınlanması da kolay görünmüyor.
Çünkü özellikle iktidar cinayeti PKK’nın işlediğine herkesi inandırmak için elinden geleni yapıyor. Bu da gerçeğe ulaşmamızı engelliyor.
Tahir Elçi’yi gerçekten PKK da öldürmüş olabilir.
Ama bunu bilmiyoruz.
Bu nedenle “devlet öldürdü” demek de şu aşamada yanlış olduğu kadar mantıksızdır da.
Buna karşı Başbakan Davutoğlu’nun HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a yönelik “Tahir Elçi’yi devletin öldürdüğünü söylemek abestir, o halde bu iddianızı ispatlayın” demesi de yanlış ve mantıksızdır.
HDP olayın tarafıdır ve siyasi olarak bu tür bir iddiada bulunabilir.
Başbakan ise yürütmenin başı olarak bir siyasi parti ile iddialaşmak yerine olayı çözmek, gerçeği ortaya çıkarmak ve katili yakalamakla mükelleftir.
Başbakan bir cinayeti aydınlatmak yerine siyasi rakipleriyle didişmeyi tercih ediyor. Bu da kuşkuları artırıyor.
--ÇOK GÜLDÜM—
Eskiden doğalgaz mı vardı? Yoktu tabii elektrik de yoktu
Rusya ile gerginlik çıkınca, iktidar yandaşları “hamaset yarışına” girdiler.
Öyle yazılar yazıyor, televizyonlarda öyle şeyler söylüyorlar ki, sanki Rusya ile savaşa gireceğiz ve Moskova’yı işgal edeceğiz zanneder izleyenler.
Toplumda oluşan endişeyi de güya bertaraf etmek için kurgusal haberler yaparak millete de gaz veriyorlar.
Yandaş televizyonlar vatandaşa mikrofon uzatmış “Rusya doğal gazı kesecekmiş?” diye soruyor.
Cevaplar çok eğlenceli; “Eskiden doğal gaz mı vardı? Kessinler bizde tezek yakarız. Ne olmuş yani doğal gaz vermezse onların zararına. Kessin be, biz de başka yerden alırız.”
Milli bir konuda herkesin hassas olması ve eğer bir zorluk çekilecekse bunu göğüslemeyi bilmesi büyük erdemdir.
Ama bu tür sloganvari ve kurgu haberlerle toplumda algı yaratmaya çalışmak ülkeye kötülükten başka bir şey değildir.
Elbette eskiden doğal gaz yoktu.
Ama eskiden elektrik de yoktu, cep telefonu da yoktu, bilgisayar da yoktu, televizyon da yoktu, uçak da yoktu, otomobil de yoktu. Yoktu da yoktu.
Çünkü bunları geliştikçe kazanıyoruz ve bunlar bir süre sonra vazgeçilmez hale geliyor.
Benim dedem ilk, orta lise ve yüksek eğitimi boyunca hiç elektrik ışığında ders çalışmamış. Onlar için mum yerine gaz lambası bir nimetmiş. Dönem öyle bir dönem çünkü, zaten elektrik yok ya da çok sınırlı.
Bugün kesin elektriği bakalım, insanlar sudan çıkmış balığa dönüyor mu dönmüyor mu?
Kahramanlık gösterileri de bir yere kadardır, yandaşlara hatırlatmak isterim.
---BUNU YAZMAK GEREK—
Rusya belgeler açıklıyor, şimdi ne olacak?
Erdoğan’ın “Türkiye’yi IŞİD’le petrol ticareti yaptığını söylemek ayıptır, bunu belgelerseniz görevimi bırakırım peki Putin de bırakır mı?” sözlerini dünkü yazımda eleştirerek “kahve edebiyatı ile dış politika yapılmaz” demiştim.
Sonra da “ya belge konursa ortaya, hatta bunlar sahte bile olsa ne yapacaksınız?” diye sormuştum.
Ruslar dün Türkiye’nin IŞİD’den petrol aldığını ve binlerce tankerle Batman’a taşındığını iddia eden bir dizi haber yayınladılar. Önümüzdeki hafta da bu konuda bazı başka belgeler de açıklayacaklarını bildirdiler.
Sanıyorum saray kendisine yönelik her iddiaya karşı yaptığı gibi buna da “Yalan, iftira, bizi yıkmak isteyenlerin oyunu” diyecektir.
Erdoğan dün de “İspatlasınlar Cumhurbaşkanlığını bırakırım” dedi.
Ancak bu söylemler iç politikada geçerli.
Türkiye olarak bu kez iddiaları yalanlamanın da ötesinde kanıtlamak zorunda kalabiliriz.
Kanıtlayamazsak başımız ciddi dertte demektir.
--ŞAŞIRDIM—
Bahçeli de cemaate sarıldı ya
7 Haziran’dan sonra yaşadığımız sürecin ve 1 Kasım seçimlerinin en ağır hezimetini MHP aldı. Oylarını da düşürdü, milletvekili sayısını da, üstelik Meclis’te yarışmaya kalktığı HDP’nin de altında ezildi.
Böyle bir hezimetten sonra bir siyasi partide çalkantı yaşanması, genel yönetimin suçlanması ve değişiklik talep edilmesi çok normaldir.
Oysa MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi davranıyor, partinin başından ayrılmaya da hiç niyetli görünmüyor.
Sorun MHP’lilerin sorunudur elbette ama beni şaşırtan Bahçeli’nin kendisine rakip olarak çıkmaya hazırlanan isimleri karalama yöntemi.
Bahçeli parti içi muhalefeti “paralel yapının, yani cemaatin” kışkırttığını ve genel başkan adaylarından birinin de “onlardan” olduğunu ileri sürdü.
Bahçeli’nin parti içi bir sorunda AKP’nin son yıllarda kullandığı bir silahı kullanmaya kalkması en azından yakışık almamıştır.
Rakiplerini bile AKP yöntemleriyle yıldırmaya çalışan Bahçeli “MHP AKP’nin koltuk değneği oldu” ya da “MHP Tayyip Erdoğan’ın istepnesidir” türü eleştirilere de sesini çıkarmayacaktır.
Çünkü artık herkes biliyor ki 13 yıldır AKP nerede tıkandıysa MHP yardımına koşmuştur. Şimdi de kendi iç sorununu yine AKP’ye yarayarak çözmeye çalışmaktadır.
Can Ataklı - Korkusuz