Can Ataklı, ''Otoriter bir iktidar, milletvekili dokunulmazlığı olmasa muhalefete öyle bir kök söktürür ve isterse hapse bile atar ki...''
Başbakan Erdoğan’ın “bazı BDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması için” düğmeye basmasından sonra gözler doğal olarak AKP’ye çevrildi.
Çünkü AKP’deki özellikle Güneydoğu illerinden seçilen milletvekilleri dokunulmazlık konusunda büyük sıkıntıya girdi. Bazıları açıkça buna karşı olduklarını beyan ettiler, bazıları ise sessiz kalmayı tercih etti.
AKP’deki bu durum bazı çevrelerde “çatlak” olarak nitelendi.
Oysa AKP’nin Güneydoğulu milletvekillerinin karşı çıkışı bir çatlağı göstermez. Ya da AKP’nin bölünme tehdidi altında olduğunu ileri sürenlerin bu hayallerinin gerçekleşmesini sağlamaz. Sonuçta dokunulmazlık dosyaları Meclis’e geldiğinde büyük olasılıkla karar “evet” olarak çıkar. AKP kendi içindeki “hayırcıları” demokrasinin erdemi ve zaferi olarak tanımlar geçer gider.
Ancak CHP için durum daha farklı.
Gözlediğim kadarıyla dokunulmazlık tartışmaları CHP içinde daha büyük fırtına koparıyor. CHP, Başbakan’ın bu manevrası ile yine “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” durumuyla karşı karşıya kaldı. CHP dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet demeyi de hayır demeyi de anlatmakta zorlanacaktır.
Nitekim bu nedenle şu anda konuya tam girmiyor, “Gelin bütün dokunulmazlıkları kaldıralım” önerisini getiriyor.
İşin aslına bakarsanız “bütün dokunulmazlıkların kaldırılması” da çok gerçekçi değil. Bugün kamuoyunun önüne çıkıp “Biz bütün dokunulmazlıkların kaldırılmasını istiyoruz” demek prim yapıyor, bu doğru.
Vatandaş, her nedense kendi oyları ile seçtiği kişilerin, iktidarın keyfine göre savcıların önüne atılmasından garip bir haz duyuyor.
Elbette bunun altında “dokunulmazlığın” ne anlama geldiğinin bilinmemesi de var. Kamuoyu, milletvekillerine tanınan dokunulmazlığın adeta “suç işleme hakkı” olduğu kanısında. Milletvekilini kendisiyle eşit tutup “Bizden ne farkları var, onlar da yargılansın” diyor, diyebiliyor.
Ama düşünmüyor ki, otoriter bir iktidar, milletvekili dokunulmazlığı olmasa, muhalefete öyle bir kök söktürür, onları öyle sıkıntıya sokar ve isterse hapse bile atar ki...
*****
Bir de şöyle düşünelimPKK’lı teröristlerle kameraların önünde sarmaş dolaş olan bazı BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için Meclis’te oylama yapılacak.
Başbakan sert biçimde partisini uyardı ve “Bunu yapmazsak, halk da bizi affetmez, Allah da bizi affetmez” dedi.
Olaya bir de tersinden bakalım.
Başbakan bazı BDP milletvekillerinin teröristlerle kucaklaşmasının hiçbir bahanesi olamayacağını, bu suçun cezasız kalmasının mümkün olmadığını belirtiyor.
Ancak çok iyi biliyoruz ki, bizzat Başbakan’ın haberi ve izniyle, devletin bazı organları başta İmralı’daki kişi olmak üzere PKK terör örgütünün ileri gelenleriyle toplantılar yapıyor. Bir kucaklaşma olmasa da yakın temas olduğu saklanmıyor.
Ortaya çıkan duruma bir bakalım; PKK’lılarla BDP’liler görüşünce suç oluyor, devlet görüşünce olmuyor.
Çünkü devlet diyor ki “bu sorunu bitirmek için gerekirse şeytanla bile görüşülür.”
Peki BDP’lilerin yaptığı ne?
Onla da PKK’lılarla görüşüyor. Acaba, bu işi bir gerginlik yaratarak çıkmaza sokmak yerine, BDP’lilere “PKK’nın terör örgütü olduğunu söyleyin” demek yerine “Madem siz birlik ve beraberlik içindesiniz, o zaman gelin masaya oturun” denmesinin sakıncası var mı?
*****
Soru: İstanbul’a gelen birisi nerede kalabilir? Cevap: Otelde, arkadaşının evinde ya da trafikte... (Gani Yıldız)
*****
Çevik Bir haksız mı?Medyada hep 28 Şubat konuşuluyor da, bu nedenle aylar öncesinden hapse atılan birçok generali kimse hatırlamıyor bile.
Oysa başta o dönemin simge ismi olarak kabul edilen Çevik Bir olmak üzere birçok emekli general 8 aydır Ankara Sincan Cezaevi’nde iddianamenin hazırlanmasını bekliyor.
Savcılardan bilgi alma yeteneği olan bazı gazetecilere göre iddianame hazırlanıyor hazırlanmasına da, sanıkların sadece bu tutuklu generallerle kalmayacağı, önümüzdeki günlerde tıpkı Ergenekon’da olduğu gibi bir “gözaltı” furyasının başlayacağı söyleniyor.
İşte bu aşamada beklenmedik bir çıkış geldi tutuklu emekli orgeneral Çevik Bir’den.
Savcılığa bir dilekçe vererek dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı hakkında suç duyurusunda bulundu ve “Her şeyi Karadayı’nın emriyle yaptık” dedi.
Bir tür “itirafçı” durumuna düşen Çevik Bir haksız mı? Bana göre değil.
Çünkü 28 Şubat olayında da tıpkı Ergenekon ve Balyoz’da olduğu gibi, haklarında işlem yapılmayan eski/yeni komutanlar hiç seslerini çıkarmıyorlar.
Belli ki dikkat çekip de başlarına bir iş gelmesinden çekiniyorlar.
Arkadaşlarını savunmuyorlar, tam tersine derin bir suskunluğa bürünüp bir anlamda yapılanlara onay veriyorlar.
Evet askerin bir duruşu olmalı, ama 8 ay içerde yatacaksınız, kimse kılını kıpırdatmayacak, o zaman sabırlar da taşıyor belli ki.
*****
Karizma böyle çizdirilmezEnerji Bakanı Taner Yıldız Erbil’e gidemedi, çünkü Irak merkezi yönetimi izin vermedi.
Medya olayı Irak’ın küstahlığı olarak tanımladı, doğru da, sonuçta Türkiye’nin karizması çizilmiştir, bunu da görmek gerek. Irak merkezi yönetimi Kuzey Irak’ta varlık göstermiyor ama koca Türkiye’nin bakanını zora sokabiliyor.
Olay sadece bir bakana uçuş izni verilmemesi değil, Irak Türkiye’yi petrol savaşında saf dışı bırakmayı hedefliyor.
Buna gücü yetmeyebilir ama Türkiye’nin de bile bile küçük düşmesinin affedilir tarafı yok. Olay, devlet yönetimindeki ciddiyeti sorgulamamızı gerektiyor. Türkiye’nin bir bakanı için, havadayken uçuş izni için pazarlık yapılmasının ve bunda başarılı olunamamasının hesabı mutlaka sorulmalıdır. Çünkü devletin itibarıyla riske girilmez.
*****
İstanbul’u geziyoruzBugün İstanbul’da Trafikten sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Şengün’le İstanbul turu yapacağız. Trafikle ilgili yazılarım üzerine nezaket gösterip arayan ve sorunları birlikte görmeyi öneren Şengün’e, sizlerden gelen pek çok soruyu da soracağım. İnanın üç gündür gelen mesajları okuyup, bunlardan sorular çıkarmakla uğraşıyorum.
Umarım bu bir başlangıç olur ve İstanbul’daki trafik sorununa emniyet-medya işbirliği sayesinde çözüm yolları açılır.