loading
close
SON DAKİKALAR

Ekmeleddin İhsanoğlu kazanabilir

Can Ataklı
Tarih: 05.07.2014
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; İhsanoğlu birkaç gün önce yaptığı bir açıklamada 'Atatürk’ü inkâr etmek Türk tarihini inkâr etmektir' diyor

Dün sizlere kamuoyunda yaratılan “Türkiye muhafazakâr bir ülke, sol bir partinin seçim kazanması mümkün değil, dinin etkisini bir kenara bırakamazsınız” algısının yarattığı tahribatı anlatmaya çalışmıştım.
Ne yazık ki Atatürk’ün kurduğu parti olmakla övünen CHP’nin de bu algıya teslim olduğunu ve önümüze seçenek olarak AKP’li bir aday koyduğunu söylemiştim.
Bugün ise bu dayatmaya karşı bizlerin, seçmenlerin, özellikle Türkiye’nin AKP iktidarı ile bir uçuruma götürüldüğüne inanan milyonların içine düştüğü durum ve ne yapmamız gerektiği üzerinde biraz konuşmak istiyorum.

İlk günden tepki gösterdim

Ekmeleddin ihsanoğlu adı ilk açıklandığı an tepki gösterdim. Benim gibi milyonlarca insan da benzer tepkileri gösterdiler.
Ekmeleddin İhsanoğlu, kimya fakültesi bitirmiş olmasına rağmen din üzerinde bilimsel çalışmalar yapmış eserler vermiş, çeşitli dini kuruluş ve vakıflarda görev almış, İslam Konferansı Genel Sekreterliği yapmış önemli bir isim olabilir.
Ancak şurası bir gerçek ki, Erdoğan ve çevresine göre ne kadar modern görünse de, sonuçta Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, Atatürk ilke ve devrimleri ile Cumhuriyet değerlerine sahip çıkma konusunda içimize sinen bir isim değil.

Atatürkçü olmayanların söylemi

Konuya girmeden küçük bir örnek vermek istiyorum. CHP Ekmeleddin İhsanoğlu’nun laik, Atatürkçü, Cumhuriyetçi bir isim olduğunu anlatmaya çalışıyor. İhsanoğlu birkaç gün önce yaptığı bir açıklamada “Atatürk’ü inkâr etmek Türk tarihini inkâr etmektir. Türkiye’de Atatürk meselesi gündeme geldiğinde yapılan şu: bir kesim onu yargılıyor ve tamamen reddediyor. Bir kesim ise yarı tanrı misali kutsuyor. Ne kutsamalı ne de reddetmeliyiz” dedi.
Bakın sevgili izleyiciler Atatürk’ü bu şekilde tarif edenler aslında Atatürk’ten pek haz etmeyenlerdir. Bu bir kural mı? Değil ama yılların verdiği deneyime dayanarak söylüyorum bunu. Eğer bir kişi Atatürk dendiğinde “Onu inkâr edemeyiz” diye lafa giriyorsa onun Atatürk’le ilgisi yoktur. Tamamen yasak savmak için bunu söyler.
Neyse dağıtmayayım konuyu.

CHP’lilerin içine sinmiyor

Sonuçta Ekmeleddin İhsanoğlu “dindar” görünümüyle MHP’nin içine sinebilir belki CHP’lilerin içine sinmesi mümkün değildir.
Normal koşullarda hiçbir CHP’linin Ekmeleddin İhsanoğlu’na eli titremeden oy verebileceğini düşünmüyorum.
Ancaaaak ne yazık ki bir fiili durumla ve dayatma ile karşı karşıyayız.
Adayı ne kadar beğenmesek de öte tarafta Türkiye’yi dönüştürmeye hazırlanan, bunu da büyük ve gösterişli törenlerle ilan eden, sadece Atatürk ilke ve devrimleri konusunda değil, demokrasi, hukuk, insan haklarının yanı sıra ahlak, namus ve vicdan konularında da çok yıpranmış bir aday var.
Düne kadar, yani 3 Temmuz’a kadar bir alternatif aday çıkmadığına, çıkarılmadığına göre milyonlarca Cumhuriyet ve demokrasi aşığı, hukuka ve insan haklarına saygılı, laiklikten yana medeni insanlar ne yapacaklar?

Seçmenin büyük açmazı

Açmazımız bu.
Oy vermemek çare değil.
Sandığı boykot etmek çare değil.
Seçime katılıp oyları geçersiz hale getirmek de çare değil.
Çünkü katılımın düşmesi de boş ya da geçersiz oyların çokluğu da sadece bir kişiye yarıyor.
Açıkçası tam bir kırk katır kırk satır durumu ile karşı karşıyayız.
O halde Tayyip Erdoğan’ı adeta bir padişah yetkileriyle Çankaya’da görmek istemeyenlerin yapacağı tek şey kalıyor.
Bilmem anlatabildim mi?

Elimiz mahkûm hale getirildi

Kendi hesabıma söyleyeyim, ben de bir çare bulamıyorum. Elim mahkûm yani.
Ama en azından elim titreye titreye oy verinceye kadar Ekmeleddin İhsanoğlu’nu asla benimsemediğimi, benim Cumhurbaşkanım olamayacağını, bana ve herkese bu adayı dayatanlardan bir gün mutlaka hesap sorulmasını isteyeceğimi bulduğum her fırsatta söyleyeceğim.
Bu kadar. Sanırım ne dediğim çok açık biçimde anlaşılmıştır.
Şimdi gelelim Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçilip seçilemeyeceğine.
Öncelikle şunu söyleyeyim; dün akşam İhsanoğlu’nu ilk kez bir canlı yayında izledim.
Çok rahattı. Adeta kendini Cumhurbaşkanı seçilmiş olarak görüyordu. Sanki neler olacağını bilen biri havasındaydı.

İhsanoğlu hiç etkilemedi

Söylediği hiçbir şey beni etkilemedi. Kürt sorununa hiçbir öneri söylemeden “barış istemeyen savaş ister” gibi kimsenin karşı çıkamayacağı buna karşı hiçbir anlamı olmayan bir tanım getirdi.
Erdoğan’ın “çok yetkili cumhurbaşkanı olma hayaline” değinmeden kendisinin herkesi kucaklayan biri olacağını ve Türkiye’nin önünün açılacağını anlattı.
“Nasıl bir cumhurbaşkanı olur” diye hayal ettim. “Eh işte” dedim kendi kendime. Abdullah Gül bile Cumhurbaşkanı olduktan sonra Ekmeleddin İhsanoğlu da pekâlâ olabilir tabii.

Erdoğan’ın Akbulut’u en iyi kim olur?

Abdullah Gül demişken, AKP’liler daha şimdiden Erdoğan’ı cumhurbaşkanı ilan ettiler ya, yerine kimin geleceğini tartışıyorlar. Arınç en iyi ismin Gül olacağını söylemiş.
Bana göre de öyle. Çünkü AKP kadrolarına bakıyorum, hiçbiri Erdoğan’ın Akbulut’u olmayı Gül kadar beceremez. Gül 7 yıldır Çankaya’da zaten Akbulut gibiydi.
Kararname gönderdi Erdoğan, “imzala” dedi, anında imzaladı. Anayasa’ya aykırı kanunlar çıkarıldı Gül hiç itirazsız bastı imzaladı, çoğu sonra Anayasa Mahkemesi’nden döndü. Tarafsız olması gerekirken “Erdoğan’la ve AKP ile nasıl uyumlu çalıştığını anlatmak için “Biz kendi aramızda hallederiz” gibi açıklamalarla, işgal ettiği makama saygısızlık yaptı. Erdoğan “otur” dedi oturdu, “kak” dedi kalktı.

Danıştay toplantısını unutamıyoruz

Sevgili izleyiciler, Başbakan’ın Baro Başkanı Metin Feyzioğlu’nu azarlamaya kalktığı toplantıyı hala unutamıyorum. Başbakan öfkeden köpürmüş, ayağa fırlamış, Cumhurbaşkanı kolundan tutup yatıştırmaya çalışıyor, Erdoğan dinlemiyor bile, üstüne bir de “haydi kalk” diyor ve Cumhurbaşkanı kalkıp onunla birlikte salonu terk ediyor.
Cumhurbaşkanının bir yere giriş çıkış protokolü vardır. Girmeden önce adı anons edilir herkes ayağa kalkar selamlar ve o oturmadan kimse oturmaz. Çıkışı da aynı şekildedir. “sayın cumhurbaşkanı salonu terk ediyor” anonsu yapıldığında yine herkes ayağa kalkar.
Ama söz konusu Tayyip Erdoğan ve onun verdiği talimat olunca Gül makamını da o makama saygısını da unutmuştu.
Yani diyeceğim, pek çok kişi Gül’le Erdoğan’ı rakip gibi görüyor, oysa rakip falan değiller. Oyunu birlikte oynuyorlar. Bu nedenle AKP’deki en iyi Akbulut’un Gül olacağına inanıyorum.
Parantezi kapatalım; ne diyordum, Evet İhsanoğlu nasıl bir cumhurbaşkanı olur. Onu söyledim. Peki, seçilebilir mi?

İhsanoğlu “seçildi” bile diyebilirim

Bana göre evet. Nasılını sormayın. Şu anda bile “seçildi” diyebilirim. Zaten Ekmeleddin İhsanoğlu da öyle davranıyor. Ne bir telaş, ne bir heyecan belirtisi yok, sanki hiçbir şey sürpriz değil gibi davranıyor, belli ki aday olacağını çoooook önceden biliyordu.
Bu arada CHP’li yöneticilere bir sitemimi iletmek istiyorum. Tamam, İhsanoğlu’nu aday gösterdiniz, dayattınız, hepimizi çaresiz bıraktınız. Artık sadece seçilmesi için çaba harcayın lütfen. “konuştukça ikna ediyor insanı” veya “tanıdıkça daha çok seviyorum” gibi akla ziyan açıklamalar yapmayın.
Çünkü size de dayatılmış bir projeyi itiraf ediyor gibi oluyorsunuz. Belli ki İhsanoğlu hakkında hiçbir fikriniz yoktu, önünüze koydular, şimdi konuştukça ikna oluyor tanıdıkça seviyorsunuz.
Boş verin bu sözleri. “Adayımız, seçtireceğiz” deyin yeter.

YSK bir sürpriz yapabilir

Sevgili izleyiciler, küçük bir ihtimal de olsa yaşayabileceğimiz bir sürprizden söz etmek istiyorum biraz. Erdoğan Cumhurbaşkanı adayı oldu ama başbakanlıktan istifa etmiyor. Anayasaya baktığımızda, Cumhurbaşkanı adayı başbakan ya da bakanlar olursa istifa eder diye bir madde yok. Oysa hakimleri, savcıları, belediye başkanlarını saymış anayasa. Ancak maddede “kamu görevlisi” tanımı var. Onlar da aday olduklarında görevlerinden istifa etmek zorunda.
Başbakan bir kamu görevlisi midir değil midir? Öyle ya da değil Erdoğan anayasada “aday başbakansa istifa eder” yazmadığı için kendisini istifa edecek kamu görevlileri arasında görmüyor.
Erdoğan resmen aday olduktan sonra CHP’li Mahmut Tanal Yüksek Seçim Kurulu’na başvurarak “Başbakanın istifa etmesi gerek” dedi.

AKP adaysız da kalabilir

Sorum şu; Yüksek Seçim Kurulu itirazı yerinde bulup Erdoğan’a “başbakanlıktan istifa etmeniz gerek” derse ne olacak? Yüksek Seçim Kurulu seçimler konusundaki en üst yargı kurumu ve verdiği kararların temyizi yok.
Erdoğan da “Vız gelir tırıs gider” diyerek başbakanlıktan istifa etmezse, Yüksek Seçim Kurulu adaylığını düşürmek zorunda. Ya da Başbakan “Başbakanlıkta kalacağım, aday olmayacağım” derse? Ha, ne olacak?
Anayasaya göre adaylıktan çekilen veya adaylığı düşürülen birinin yerine başka bir aday gösterilemiyor. Yani AKP bir anda adaysız kalıverir. Yarış İhsanoğlu ile Demirtaş arasında geçer.
Diyorum ya, belki küçük bir ihtimal ama Yüksek Seçim Kurulu’nun böyle bir karar alması Erdoğan’ın karizmasında çok derin bir yara açar.

Ahlaki olan Erdoğan’ın istifasıdır

Ayrıca, şunu da belirteyim, konu halkın seçeceği cumhurbaşkanıyla, bir başbakanın o görevi yaparken aday olması siyasi ahlaka da anayasanın eşitlik ilkesine de asla uymuyor. Her şeyi bir kenara bırakın, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş halktan SMS yoluyla bile bağış toplayamazken, Başbakan’ın elinde devlet ve parti gücünün ötesinde kimsenin karışamayacağı ve hesabını soramayacağı dev gibi bir örtülü ödenek var.
Normal ve ahlaki olan Erdoğan’ın şaibesiz bir seçim için kendiliğinden istifa etmesi gerek. Ancak Erdoğan’ın Çankaya’ya atlamadan önce bir ay bile Başbakanlığı bırakacağına razı gelmesi de düşünülemez. O bir ay başına çok iş açabilir çünkü.
Zamanım daralıyor, iki konuya daha değinmek istiyorum.

Erdoğan’ın mal varlığı

Birincisi cumhurbaşkanı adayları mal varlıklarını açıkladı. Erdoğan’ın mal varlığı ilginç. 4 milyon lira parası varmış. Bir de araba.
“Çok inandırıcı değil” falan demeyeceğim. Merakım şu. Başbakan İstanbul Belediye Başkanı iken, parası olmadığı için oğlunu bir işadamının sağladığı bursla okuttuğunu söylemişti. Erdoğan o tarihten bu yana hiç özel sektörde çalışmadı. Sadece Ülker’de bir hissesi olduğu biliniyordu, başbakan olunca o hisseleri sattığını açıklamıştı. 1 milyon liraya galiba.
Bu durumda Başbakan son 12 yıldır sadece başbakanlık maaşı alıyor. O da yaklaşık 16 bin lira aylık. Yani yılda 192 bin lira maaşı var. 12 yılda 2 milyon 204 bin lira eder.
Tamam başbakanın pek çok harcaması devlet tarafından karşılanıyor yani tüm maaşını biriktirmiş olabilir. O zaman para nasıl 4 milyon oluyor. 2 milyon 204 bine bir milyon daha ekleyelim 3 milyon 204 bin eder.
Yani başbakan parasını hiç harcamasa bile ancak bu kadar oluyor. Demek ki 3 milyon küsur lirayı bir yerlerde değerlendirmiş ki rakam 4 milyona çıkmış. Bir gariplik yok mu? Sıfırlamaları falan hiç görmüyorum.
Neyse, o kadar merak iyi değildir.
IŞİD’le “derin diplomasi” mi?


Bir de şu IŞİD’in serbest bıraktığı şoförler konusu var. AKP yandaşı gazeteler şoförlerin dönüşünü zafer gibi sunmuşlar bugün. “Derin diplomasi” sonucu kurtarılmışlar meğer.
Peki, şu sorunun cevabını ne zaman öğreneceğiz? Şoförler neden kaçırıldı? Karşılığında bir şey istediler mi? IŞİD’e parasal olarak ya da başka bir şekilde bedel ödendi mi? Derin diplomasi kiminle yürütüldü. Öyle ya sonuçta IŞİD devlet değil, bir terör örgütü, hem de kafa kesen, ciğer söken, uçurumdan canlı canlı adam atan bir terör örgütü. Herhalde koca devlet bir terör örgütüyle “derin diplomasi” yürütmedi.
Şoförlerimiz geldi de Musul konsolosluğumuzda rehin alınanların durumu nedir? Aynı soru; “IŞİD konsolosluğumuzu neden bastı, görevlileri neden rehin aldı, ne istiyor?”
Sanıyorum iktidar konsolosluk görevlileri için de “derin diplomasi” yürütüyordur.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine az bir zaman kala onlar da “büyük zafer” çığlıkları arasında getirilir artık.
Evet, bugünün ve haftanın da sonuna geldik. Muhtemelen bu hafta başından itibaren ben de yıllık izne çıkacağım.Tekrar görüşmek üzere hepinize iyi haftalar dilerim. Hoşça kalın.

Can Ataklı - Ulusal Kanal Yorum 4 Temmuz 2014

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları