Can Ataklı; Türkiye tıpkı Rus uçağının düşürülmesinde olduğu gibi Musul Başika’daki askeri varlığımıza IŞİD’in saldırdığı haberini saraydan öğrendi.
Türkiye tıpkı Rus uçağının düşürülmesinde olduğu gibi Musul Başika’daki askeri varlığımıza IŞİD’in saldırdığı haberini saraydan öğrendi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan gazetecilere Başika kampına IŞİD (o DAEŞ, Başbakan IŞİD diyor) saldırısı olduğunu ancak Türk askerinin buna karşılık vererek teröristleri püskürttüğünü, 18 teröristin ise öldürüldüğünü, Türk askerinin ise birkaç yaralı dışında hiçbir zararı olmadığını açıkladı.
Haber medyada çok geniş yer aldı.
Özellikle yandaş gazeteler Türk askerinin kahramanlığını överken tank ve topların IŞİD militanlarına ölüm yağdırdığını anlattılar.
Tabii artık medyada soru sorma, sorgulama, merak etme gibi davranışların geçerliliğini yitirmesi nedeniyle, gazetecilerin aklına “Sadece eğitim amaçlı bir grup subayın bulunduğu açıklanan Başika kampında tankların ve topların ne aradığını sormak gelmedi.
Sonuçta ne olursa olsun Türk askerine girişilen alçak bir saldırının püskürtülmesi, teröristlerden 18 kişinin öldürülmesi kamuoyunda bir ferahlama sağlamıştı.
Ancak sonra işler karıştı.
Önce bazı Arap haber kaynakları Başika’ya yönelik bir saldırı olmadığını açıkladı.
Sonra Irak hükümeti “Başika’da bir IŞİD saldırısı olmamıştır, böyle bir olay hiç yok” diye bildiri yayınladı.
Ardından bölgedeki Kürt kaynakları “Nereden çıktı bu?” diye sordu.
En son Amerikan kaynakları da “Bölgede bu tür bir eylem olduğu yönünde istihbaratları olmadığını açıkladı.
Zaten medyada anlatılan bu büyük kahramanlık destanından sonra bir daha ne saraydan ne hükümetten tek satır açıklama gelmedi.
İşin en ilginç yanı ise, Başika olayı Türk Silahlı Kuvvetleri son yıllarda sınırlarımız dışında ilk kez bir sıcak çatışmaya girdiği halde Genelkurmay Başkanlığı hiçbir açıklama yapmadı.
Genelkurmay internet sitesinde konula ilgili tek satır bilgi yok.
Ne doğrulama ne yalanlama, ne ayrıntı ne başka bir şey yok.
Peki, ne oluyor?
Türk askerine İslamcı terör örgütü IŞİD saldırdı mı saldırmadı mı? 18 IŞİD’li terörist öldürüldü mü öldürülmedi mi?
Haberin kaynağı devletin en tepesi olunca inanmamak mümkün değil.
Ancak o en güvenilir kaynağın dışındaki bütün kaynaklar böyle bir olayın olmadığını söylüyor.
Yoksa Erdoğan yine mi kandırıldı?
İyi de bu kaçıncı be kardeşim. Hep kandırılıyorlar. Sonra “Çocuk musunuz” diye sorunca da kızıyorlar.
--DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER—
Gazeteci devletin yanında değil doğrunun yanındadır
Türkiye’yi hızla bir uçuruma doğru götüren iktidarın yandaş yalakaları, düzeni ayakta tutabilmek için müthiş bir baskı ve terör uyguluyorlar.
İktidarı zora sokacağına inandıkları her türlü eleştiriye, habere ve bunları yapanlara karşı inanılmaz bir karalama, aşağılama ve suçlama kampanyası yürütüyorlar.
Kampanyanın temel hedefi kişi ve kurumları “terörist” gibi göstermek, “dış güçlerin oyuncağı” olarak nitelemek “darbe yapmak için hazırlanmakla” suçlamak.
Bunun son örneklerinden biri Kanal D’de yıllardır program yapan Beyazıt Öztürk.
Beyaz Show’a telefonla bağlanan ve Güneydoğu’da öğretmenlik yaptığını ve adının Ayşe Çelik olduğunu söyleyen kişi “Güneydoğu’da yaşananların ülkenin diğer yerlerine doğru aktarılmadığını” ileri sürerek “Bizi duyun elverin” dedi.
Vay sen misin bu telefonu yayınlayan.
İktidarın ne kadar yandaşı yalakası varsa Beyazıt Öztürk’e ve Doğan Grubu’na saldırmaya başladı.
Beyazıt Öztürk terör örgütü PKK’ya destek olmak için bu tezgâhı hazırlamış, zaten Doğan Grubu devletin değil terör örgütünün yanındaymış. Ve daha bir sürü saçma sapan laflar.
Herşey saçmalık da, kimseye nefes aldırmayan bir iktidar var ortada. Çocuk oyuncağı değil yani.
Doğan Grubu mecbur kalıp bir açıklama yayınladı.
Evlere şenlik bir açıklama. Her satırı korku taşıyan bildiride iktidara adeta “Aman bize ne olur dokunma, kulun olayım” deniyor.
Ama bana göre açıklamanın en vahim yeri şu cümle, ki zaten açıklamanın tamamı o cümlenin etrafında dönüyor; “Doğan TV ve Kanal D ilk günden bugüne devletin yanında yer almıştır.”
Korku ve panikle yazılan bu cümle yanlıştır. Yanlış olduğu gibi gazetecilik mesleği için de bir yüz karasıdır.
Hiçbir ülkede medyanın “devletin yanında olmak gibi bir görevi” yoktur ve olamaz.
Medya gerektiğinde devlete, özellikle devleti yönetenlere karşı sadece ve sadece doğrunun yanındadır.
NOT: İktidar ve yandaşları hükümeti “devlet” olarak tanımlıyor ve hükümeti eleştirmeyi devlete karşı olmak hatta vatan hainliği olarak niteliyorlar. Oysa devlet tüzel kişiliktir. Hepimiz içindeyizdir bu nedenle devletin yanında ya da karşısında olmak diye bir şey yoktur.
--ÜZÜLDÜM—
Kanal D Beyazıt Öztürk’ü de küçük düşürdü
Doğan Grubu’nu yaşadığı korku ve panik nedeniyle anlıyorum.
Kolay değil, Türkiye’nin en büyük medya grubu saraydakinin iki dudağının arasında.
Eğer “İndirin şunları, alın ellerindekini” derse kimsenin yapacağı bir şey yok.
Ne mahkemeler bunu engelleyebilir, ne grubun yabacı ortakları harekete geçebilir, ne siyasiler iki üç sivri laf emenin dışında bir müdahalede bulunabilir ne de kamuoyu kılını kıpırdatabilir.
Beyaz Show’a ilgili alel acele açıklama yaparken belli ki ne kendi onurlarını ne de saldırılara hedef olan Beyazıt Öztürk’ü düşünmemişler bile.
Nasıl düşünsünler ki, kılıç kafalarını koparmak üzere zaten.
Ama insan yine de üzülüyor.
Açıklamada Beyazıt Öztürk’ü tanımlarken “20 yıldır Kanal D ekranında herkesin çok yakından bildiği, eğlence içerikli show programı yapmaktadır” deniliyor.
Yani “Canım Beyaz dediğiniz öyle biri değil, insanları eğlendirir sadece” denilerek hedef küçültülmek isteniyor. Beyazıt Öztürk de küçültülüyor bu arada.
Sonraki daha vahim; “Beyazıt Öztürk, istisnasız bu ülkede herkesin sevdiği, programında asla siyasete yer vermeyen, toplumun her kesimini kucaklayan….” denirken bir darbe daha vuruluyor Öztürk’e.
“Siyasetle ilgilenmeyen” diye “kof, boş, sığ” biri gibi sunulurken “toplumun her kesimini kucaklayan” tanımı ile de “sizinkiler de sever yani” güzellemesi ile durum kurtarılmaya çalışılıyor.
Allahım, bu iktidarın Türkiye’ye yaşattığı bu saçmalıklar dönemi daha ne kadar sürecek?
---KAFAMI BOZAN ŞEYLER—
Diyanet olayı medyanın gündeminde yok
Üç gündür Diyanetin “babanın kızına sarıldığında şehvet duyması” konusunda yarattığı skandal konuşuluyor.
Ama medyada neredeyse tık yok.
Çok satan gazeteler, çok izlenen tv’ler olay sanki olmamış gibi davranıyor.
Yandaş medyada ise tek satır bile yok.
Diyanet saçma sapan bir yalanlama yayınladı, yandaşlar bunun üzerinden bile kılını kıpırdatmadı.
Zaten bu tavır bile Diyanet’in sözde yalanlamasının anlamsız olduğunu gösteriyor. Yoksa yandaş medya bunu fırsat bilir herkese saldırırdı.
Ancak konu öyle bir konu ki, bu yandaş yalakalar bile bir açığını bulup savunmaya geçemiyorlar.
Bunlar dinciliği bile bu kadar sulandırdı ya, aslında sonları yok, bu da bunu gösteriyor.
--BUNU YAZMAK GEREK—
Bu iş böyle başlar sonra bir bakmışsın demokrasi en kötü rejim ilan edilmiş
Başbakan Davutoğlu AKP’den milletvekili çıkaramayan illere müjde verdi. Dedi ki “Tunceli, Hakkari ve Şırnak’ta milletvekilimiz yok. Ben de diğer illerin milletvekillerinden ikişer tanesini bu illere atadım. Bu milletvekilleri artık bu üç ilin milletvekili gibi çalışacak.”
İlk bakışta iyi niyetli, olgun ve demokratik bir tavır gibi görünüyor.
Oysa bu iktidarın demokrasi, hukuk, özgürlükler ve insan hakları konularındaki karnesine bakınca bunun iyi niyetli bir şey olmadığını hemen anlıyoruz.
Bu tür şeyler böyle adımlarla başlar.
Sonra tıpkı Hitler Almanyası’ndaki gibi “seçim yapılmasına gerek yok, parlamento Führer tarafından oluşturulacak” kararına varır.
İktidar zihniyeti, milletvekillerini de sarayın seçeceği, halkın ise sadece bunu onaylayacağı bir sisteme hazırlanıyor.
“Paranoyak düşünce” demeyin.
Bu iktidar bugüne kadar herkesin “Bu kadarını da yapamaz” dediği her kötü şeyi yaptı.
--ŞAŞIRDIM---
Türkiye Milliyetçili de nedir?
Başbakan Afyon’daki parti kampında yaptığı konuşmada “Biz Türkiye milliyetçisiyiz” dedi.
Bu literatüre eklenen yepyeni bir kavram.
Kendilerine bir türlü Türk olmayı yakıştıramayanlar “Türkiyeli” tanımından sonra demek ki milliyetçiliği de “Türkiye milliyetçisi” olarak yapacaklar.
Bu niye böyle oluyor biliyorsunuz?
Aslında bu iktidar zihniyetinin milliyetçilikle hiç ilgisi yok.
Bu zihniyet milliyetçi değil ümmetçidir.
Millet diye ağızlarından düşürmedikleri kavram ümmet anlamına gelmektedir.
Ancak Türk halkının milliyetçi duygularını da elbette çok iyi biliyorlar.
Bu nedenle millet ve milliyetçilik kavramını her fırsatta kullanıyorlar.
Şimdi kendilerine oy verenleri “milliyetçi” olduklarına inandırdıklarını düşündüklerinden belli ki diğer aşamaya geçtiler ve orta zekalıların ilk başta hemen kavrayamayacakları sonra da alışacakları “Türkiye milliyetçiliği” tanımını beyinlere kazımaya çalışıyorlar.
Can Ataklı - Korkusuz