Can Ataklı; 7 Haziran akşamından bu yana dilimizde tüy bitti. Dedik ki “tamam, üç parti belki hükümet kuramaz, ama hiç olmazsa Meclis’te 13 yıl sonra ilk kez yakalanan sayısal üstünlüğü iyi kullanın. Hükümet olamasanız bile Meclis’i açık tutun...
Ey muhalefet, RTÜK’e bak, eğer Meclis Başkanı seçsen ve meclisi açık tutsan bak neler olacaktı
Dünkü yazımda değinmiştim. Yandaş kanallar YSK ve RTÜK cezaları nedeniyle ağlaşıyor. “Bize sansür uygulanıyor” diye kampanya açtılar, ekranlarında YSK ve RTÜK sansürüne hayır” logosu yerleştirdiler.
Bazı okurlarım şaşırmışlar, diyorlar ki “Nasıl oluyor da yandaş kanallara ceza veriliyor, başlarına taş mı düştü?”
Hayır taş falan düşmedi.
Konu tamamen 7 Haziran seçim sonuçlarıyla ilgili.
Çünkü 7 Haziran’dan sonra RTÜK’teki parti temsilcilerinin oranı değişti. Tıpkı Meclis’te olduğu gibi RTÜK’te AKP azınlığa düştü. Böylelikle daha önce kimsenin cesaret edemediği kararlar alınmaya başlandı.
Şimdi diyeceksiniz ki “RTÜK cezaları sansür gibi, sen sansürü mü destekliyorsun?”
Hayır, elbette sansürü desteklemiyorum, dün de yazdığım gibi “seçim döneminde AKP ve saray dışındaki herkese sansür uygulayanlar adeta sansüre uğradılar.”
Ayrıca şunu da söyleyeyim, yapılan tam olarak sansür de değildir. Çünkü bu televizyonlar AKP yeniden tek başına iktidara gelsin diye akıl almaz bir tarafgirlikle diğer partileri yok saydıkları gibi o partilere yönelik çok ağır hakaretler ettiler yalan haberler yaptılar.
Şimdi gelelim asıl konumuza.
RTÜK örneği muhalefete ders olmalı.
Gerçi “geçti Bor’un pazarı” ama muhalefet siyaseti bundan sonra okurken dikkatli olmalı.
7 Haziran akşamından bu yana dilimizde tüy bitti. Dedik ki “tamam, üç parti belki hükümet kuramaz, ama hiç olmazsa Meclis’te 13 yıl sonra ilk kez yakalanan sayısal üstünlüğü iyi kullanın. Hükümet olamasanız bile Meclis’i açık tutun ve AKP’den, saraydan hesap sormaya başlayın.”
Muhalefet tınmadı bile. Hatta bununla da kalmadı MHP liderinin inanılmaz kararıyla Meclis Başkanlığı’nı altın tepsi içinde AKP’ye sundu.
Saray ve AKP Meclis Başkanı seçilinceye kadar şaşkın, ürkek ve endişeliydi. Ne zaman Meclis Başkanlığı’nı aldılar, o anda sarayın morali yerine geldi, yeniden şahinleşti, muhalefetten bir iş çıkmayacağını anlayınca da ülkeyi seçime götürdü.
Meclis Başkanı AKP’li olunca ilk iş Meclis’i tatile soktu. Böylelikle muhalefetin sayısal üstünlüğünü kullanarak saray ve hükümet aleyhine yapacağı her hareket önlendi.
Muhalefet milletvekilleri de çalışmak yerine yaz tatilini deniz kenarlarında geçirmeyi tercih ettiler.
Zaten sonra da “eee seçim var, ne Meclis’i, her seçimden önce Meclis zaten tatile girmiyor mu?” dediler.
Oysa meclis açık kalabilseydi neler yapılmazdı ki.
Örneğin 17-25 Aralık soruşturmaları yeniden açılırdı.
Suriye’nin karanlık ve maceracı politikası irdelenir ve hükümetin kendi başına aldığı kararlar ortadan kaldırılırdı.
Türkiye’yi “teröre destek veren ülke” konumuna sokan eylemlerin dosyası açılır, iş dünyaya kalmadan kendi içimizde halledilirdi.
Seçimden sonra görevine yenisi kuruluncaya kadar zorunlu olarak devam eden hükümetin, 3.5 ayda Türkiye’yi sıkıntıya sokan kararları alınamazdı.
Hükümet aslında yetkisi olmadığı halde yüzlerce önemli atama yaptı, olası bir iktidar kaybına karşı önlemler aldı, bunların hiç birini yapamazdı.
Acaba vicdanları sızlıyor mudur?
--SORDUM ÖĞRENDİM—
Erdoğan adı neden padişahlarla birlikte?
Cumartesi günü bu köşede “Padişah Recep Tayyip Erdoğan” başlıklı yazıma İDO’dan açıklama geldi.
Önce açıklamayı sizlerle paylaşmak istiyorum;
Can Bey merhaba ,
Korkusuz Gazetesi’nin 21.11.2015 tarihli nüshasında yer alan “Padişah Recep Tayyip Erdoğan” başlıklı yazınız üzerine, söz konusu hızlı feribota isim verilmesi süreci hakkında açıklamamızı paylaşmak isteriz.
İstanbul Deniz Otobüsleri’nin (İDO) işletmesi, 2003 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlıydı. Bu tarihte dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Müfit Gürtuna, “ÖTV hangi Başbakan döneminde kalkarsa alınacak feribotlara o Başbakanın ismi verilecek" beyanında bulunmuştu. Sayın Gürtuna’nın bu kararının ardından da eski İDO Genel Müdürü Şeref Dikyar, Ekim 2003’te, Norveç’ten alınan iki feribottan birine Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın isminin verildiğini duyurmuştu. Deniz taşıtlarındaki Özel Tüketim Vergisi’ni (ÖTV) sıfıra düşürdüğü için dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın adının verildiği feribot, "Fatih Sultan Mehmet" adlı kardeş gemisiyle birlikte 2004 yılında törenle hizmete girmişti.
Akfen Holding, Tepe İnşaat, Souter Investments ve Sera Gayrimenkul ortak girişimiyle kurulan TASS Denizcilik ve Ulaştırma Hizmetleri A.Ş. olarak İDO’nun hisselerini devraldığımız 2011 yılından sonra mevcut gemilerin isimlerinde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.
Bilginize sunar, iyi çalışmalar dileriz. Saygılarımızla.
Açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla, İDO’nun yeni sahipleri “İsmi biz koymamıştık, bize zaten böyle geldi” diyorlar. Haklılar.
Ancak 12 yıl önceye dönelim. İDO o zaman Büyükşehir’e ait. Dönemin Belediye Başkanı “Kim ÖTV’yi kaldırırsa (burada kastedilen gemilere verilen yakıt) gemilerden birine onun adı verilecek” buyurmuş.
O sırada Başbakan Erdoğan. Deniz ulaşımında ÖTV’nin kaldırılması talepleri var ve karar da zaten bu yönde çıkacak, bu biliniyor.
Dönemin Belediye Başkanı son alınan gemilere nedense padişah ismi verilmesini uygun görmüş. Ne tuhaftır ki Erdoğan adını da padişah isimleri verilen gemilerden birine vermiş.
Adam uyanık tabii, geleceği görmüş o günlerden… deee bu yalakalığın ona bir faydası olmuş mu?
--ÖNERİ—
Saraydan adalet dağıtılmaz, padişahın buyruklarına uyulur
Yıllardır hep dikkatimi çeker, muhtemelen sizlerin arasında da bu konuyu düşünen çıkmıştır.
Son yıllarda birçok ilde gerçekten çok modern, kapsamlı ve işlevli adliye binaları yapıldı.
Bunların hepsinin üstünde “Adalet Sarayı” yazıyor.
Neden saray?
Dünyanın hiçbir ülkesinde adalet dağıtan yerin üstünde “saray” yazmaz.
Her ülkenin kendi diline göre bu binalar ya “Ev”dir ya “Bina”dır.
“Adalet Binası” veya “Adalet Evi” gibi.
Ama Amerikalıların “Beyaz Ev” dediği yere bile biz ille “Olmaz koca başkanın oturduğu yer ev olur mu, saray orası saray” demiyor muyuz.
Bu nedenle “büyük binaya sahip” adliyelere de “saray” demek herhalde hoşumuza gidiyor.
Oysa sarayda “tek başına muktedir olan” krallar, padişahlar, tiranlar oturur.
Onların oturduğu yerden de adalet değil “ferman, emir” çıkar.
Baroların sanki böyle bir çalışması olmuştu bir zamanlar, yenilemekte yarar var, Türkiye’deki bütün “Adliye Sarayı” yazan tabelalar indirilmeli. Yerine “Adalet binası” veya “Adalet Evi” yazılmalı.
Eskiden sadece “Adliye” yazardı. O bile iyiydi.
--ŞAŞIRDIM—
CHP’li adaya ayıp olmadı mı?
Meclis Başkanı seçimleri için muhalefetin aday göstermesinin gereksizliğini anlatmaya çalışmıştım dün.
Seçim sonuçlarına bakınca haklı olduğumu düşünüyorum.
Çünkü bakın CHP’li başkan adayına; Gülsüm Bilgehan 125 oy aldı. CHP’nin 134 üyesi var. Biri geçici Meclis Başkanı, oy kullanamıyor. CHP 8 fire vermiş.
Bu 8 kişinin muhtemelen geçerli bir mazereti vardır ama sonuca bakın, zaten seçilemeyeceği bir seçimde bile tüm partililer kendi adaylarına oy vermemiş.
MHP’de ve HDP’de de ciddi fireler var.
Kendi kendinizi küçük düşürmeye hakkınız yok.
Muhalefet aday göstereceğine “Biz şunu aday yaparsanız destekleriz” diyebilirdi örneğin. O zaman başkan ilk turda ve herkesin oyuyla seçilmiş olurdu. Şimdi başkan meclisin değil aslında AKP’nin başkanı olmuş oldu.
--- BUNU YAZMAK GEREK —
Öğretmenler günü
Yıllarını eğitime vermiş bir anne babanın çocuğu olarak öğretmenler benim için daha farklı bir anlam taşır.
Bugün, bugünlerimi borçlu olduğum sevgili öğretmenlerimin günü.
İlkokuldan, ortaokuldan, liseden ve yüksek okuldan tanıdığım, bana bilgiyi, görgüyü, yaşamı öğreten bütün öğretmenlerime şükran borçluyum.
Eğer bugün bir yerlere çıkabildiysem bunu onlara borçlu olduğumu biliyorum.
Sevgili babamı yaklaşık iki yıl önce kaybettim. Her yıl öğretmenler gününde O’ndan ve annemden mutlaka söz ederim.
Geçen yıl hiçbir yerde çalışamadığım için bu özel günlü ilgili bir şey yazamamıştım.
Bu babamı kaybettikten sonra yazdığım ilk öğretmenler günü yazısı.
Sevgili babacığım, son yıllarında seni de çok üzen eğitimdeki sefaletimizi düzeltebilmek için her şeyimi ortaya koyarak verdiğim mücadeleyi sürdüreceğim, hiç merak etme, rahat uyu.
Can Ataklı - Korkusuz