loading
close
SON DAKİKALAR

Faiz lobisi, saray sayesinde yine olağanüstü kazandı

Can Ataklı
Tarih: 22.03.2022
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Faizler bir iki puan düşürüldü geçen yıl, ama ondan sonra olduğu yerde kaldı ki zaten bu dünyadaki en yüksek faiz oranı. Ayrıca faizin aynı oranda tutulması reel olarak yükselmediği anlamına gelmiyor ki.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Çin’e bile posta koyan Amerika ve NATO, Türkiye’ye hiç ses çıkarmıyor

Amerikan yönetimi; Rusya’nın, bütün yaptırımlara rağmen hâlâ geri çekilmemesine ve savaşı sürdürmesine çok öfkeli.

İşin açmaz tarafı, Amerika ve içinde bulunduğu NATO ittifakına üye ülkelerin hiçbiri Rusya ile fili bir savaşı göze alamıyor.

Ukrayna adeta batağın içine itildi, her gün “Korkma, biz arkandayız” mesajları veriliyor ama taşın altına kimse elini koyamıyor.

Çünkü Ukrayna’ya fiili bir askeri desteğin verilmesi üçüncü dünya savaşının fitilinin de ateşlenmesi anlamına geliyor.

Gözlediğim kadarıyla Amerika ve NATO’nun hesabı Rusya’da iç karışıklık çıkması ve ağır ekonomik sıkıntıya giren Rusya’da bir darbe olması ve Putin devrilmesini.

Rusya ise askeri vuruşlarla Ukrayna’daki rejimin pes edeceğini ve yönetime kendisiyle daha uyumlu çalışacak birilerinin gelmesini amaçlıyor.

Tabii şu an itibarıyla avantaj Rusya’da, ekonomik baskıya direnebildiği oranda Ukrayna’nın diz çökmesini sağlayabilecek.

Amerika ve müttefiklerinin ise şu aşamada ekonomik baskıyı artırmaktan öte yapabilecekleri bir şey yok.

Ancak burada da yapılan ekonomik yaptırımların giderek batı ekonomisine de zarar vermeye başlaması sıkıntısı yaşanıyor.

İlk hamlede gayet mutlu biçimde Rusya ile ilişkilerini kesen, bu ülkeden ayrılan, bu ülkeden mal almayan, satmayan batılı şirketler giderek kendileri ekonomik dar boğaza giriyor.

Büyük şirketlerin cirolarında milyarlarca dolarlık açıklar oluşmaya başlarken, Rusya operasyonlarını bitirenlerin ana şirketlerinde çok ciddi işten çıkarmalar yaşanıyor ki, bu da işsizliği yükselttiği için kısa bir süre sonra Avrupa ülkelerinde ciddi kaynaşmalar başlayacaktır.

Durum bu hale gelince Amerika ve diğer NATO ülkeleri daha da hırçınlaşmaya başlıyor.

Artık sorun Rusya olmaktan çıkmaya başladı bile ve Batı ile Doğu arasında bir savaşa dönüşmesi kaçınılmaz hale geliyor.

Amerika-Çin ilişkileri giderek gerginleşiyor ve sertleşiyor.

Amerika yaptırımlara uymayan ülkeleri de “ekonomik yaptırımlarla” tehdit etmeye başladı.

Çin ve bazı Asya ülkeleri ile kimi Arap ülkeleri bu yaptırımlarla her an karşılaşabilir.

Bütün bunlara rağmen dokunulmayan tek ülke Türkiye.

Bir NATO ülkesi olmasına ve kriz başladığı günden bu yana sayısız “Biz Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmıyoruz” açıklamaları yapılmasına rağmen ne Amerika, ne NATO’nun diğer ülkeleri ne de AB ülkeleri Türkiye’ye olumsuz tek kelime bile etmedi.

Hatta öyle ki artık Rus zenginlerin Türkiye’ye geleceği, Rus oligarkların Türkiye’ye sığınmaya başlayacağı, bunlardan Abromoviç’in Türkiye’de bir takımı (Göztepe) satın alarak Chelsea’yi Türkiye’de kuracağını yazıp çiziyor Batı medyası.

Kendi Youtube kanalımda defalarca sordum, “Rusya’ya karşı hiçbir yaptırıma uymayan Türkiye’ye nasıl oluyor da Amerika ve NATO hiç ses etmiyor?” diye.

Bunun tek açıklaması var.

Türkiye “açık kapı ülkesi” olarak bir kenarda tutulmak isteniyor.

Bir süre sonra diplomatik temasların Türkiye üzerinden yapılması böylelikle NATO’nun durumu kendince daha kontrol altında tutmak istemesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Burada en önemli nokta böyle bir işe soyunan Türkiye’nin ardından ödeyeceği bir bedelin olup olmayacağıdır.

Saray iktidarı bunu dünya barışı için değil kendi iktidarını sürekli kılmak için kullanacağından kimsenin şüphesi olmasın.

Bİ SORALIM BAKALIM

Faiz lobisi, saray sayesinde yine olağanüstü kazandı

Ülkemizi tek başına yöneten AKP genel başkanı, ısrarla “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” diyor.

Ekonomi literatüründe olmayan bu sav yüzünden Türkiye ekonomisi tarihinin en kötü günlerini yaşıyor.

Hesapta AKP genel başkanı faize şiddetle karşı, hatta kendi söylemiyle “Nass da böyle diyor” zaten.

Ama gerçek öyle değil.

Faizler bir iki puan düşürüldü geçen yıl, ama ondan sonra olduğu yerde kaldı ki zaten bu dünyadaki en yüksek faiz oranı.

Ayrıca faizin aynı oranda tutulması reel olarak yükselmediği anlamına gelmiyor ki.

Bakın 3 ay önce döviz hesabında TL hesabına 100 bin lira aktaran ve “döviz korumalı sistemden” yararlanan biri bugün çok kârlı.

Dövizdeki artış ile yasal faiz yüzde 14 birleşince, 100 bin liraya bugün 14 bin lira faiz ödenecek.

Durum aynen devam ederse bu para bir yıl dolduğunda 60 bin liraya yakın nemalanmış olacak.

Yani faizler aslında yüzde 14 değil, yüzde 60 demektir bu.

Hani faiz düşecekti, hani Nass böyle diyordu, hani faizi artırmak vatan hainliği idi?

Ve işin en kötüsü, bu bir avunç rantçının sağladığı bu olağanüstü rant hepimizin sırtından çıkarılıyor.

“Faizi düşürüyorum” deyip yüzde 60 faiz öder hale gelenlerin aslında insan içine çıkacak halleri olmaması gerekmiyor mu?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Muhalifin türbanlısı-çarşaflısı fark etmiyor

Adana’da dinci bir gurubun yürüyüş yapmaya kalkması üzerine nasıl bir polis şiddetiyle karşılaştığını görmüş olmalısınız.

Gerçi saray medyası konuya pek girmedi ama sosyal medyadaki görüntüler insanın içini paralıyor.

Türbanlı bir polis çarşaflı bir kadını copluyor.

Çember içine alınmış çarşaflılar kıyasıya coplanıyor.

Dinci grubuna kimi polisler copla vururken kimileri de direk yüzlere gaz sıkıyor.

Kaçmak bir çare değil, çünkü kaçanları kovalıyor polis ve sıkıştırdıkları yerde inanılmaz dayak atıyor.

Polis neden bu kadar öfkeli?

Muhtemelen o kalabalık özellikle türbanlı ve çarşaflı kadınlar polisleri anormal tahrik ediyor, çok ağır sözler söylüyorlar, bazıları duyuluyor da.

Şiddeti artırmak için çarşaflı kadınların neredeyse tamamı ellerindeki cep telefonları ile olanları çekerken öte taraftan da taraftarlarını polisin üzerine saldırtarak daha net ve vahşi görüntü almaya çalışıyor.

İçişleri Bakanı da paniklemiş haliyle.

Bu dinci grup saray tarafından hiç sevilmiyor olsa bile türbanlı polislerin, üstü başı dağılmış erkek polislerin çarşaflı kadınları acımasızca dövmelerinin görüntülerini mütedeyyin kesimlere anlatmak zordur herhalde.

Ancak Adana olayı şunu gösteriyor: Artık iktidarın şaftı iyice kaydı. Muhalefete asla tahammül edemiyorlar. Çarşaflısı, sarıklısı, cüppelisi fark etmiyor. Eğer muhalifse herkes olabilecek en ağır muameleyi hak ediyor onlara göre.

KOMİK

Maaş 500 tane 200 lira olunca, geçiş ücreti “cık” gibi gelir tabii

Sözcü’nün dünkü manşeti müthişti.

“Tedavüldeki en büyük paramız ‘CIK’ oldu” demişler.

Bu manşetin atılmasının nedeni AKP genel başkanının sözleri.

Erdoğan, Çanakkale Köprüsü’nün açılış konuşmasında geçiş ücretinin 200 Türk lirası olacağını söyledikten sonra “İlk hafta ücretsiz, ondan sonra 200 Lira’cık” demişti. Bu söz aslında Erdoğan’ın hayattan tamamen koptuğunu gösteriyor.

Yıllar önce söylediği “gemicik” sözü çok büyük gemileri göze aldığımızda belki mazur görülebilirdi.

Ama ülkeyi tek başına yöneten bir kişinin pek çok kişinin yüzünü bile görmediği 200 lirayı “cık” diye küçümsemesi anlaşılmaz bir şeydir.

Tabii Erdoğan halktan iyice uzaklaştı.

Maaşı 100 bin 750 lira.

Yani maaşında tam 500 tane 200 lira var.

Herhangi bir şeyden 500 tane varsa elinizde bunlardan birinin uçup gitmesine hiç üzülmezsiniz bile.

Erdoğan galiba bu psikoloji içinde.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Bankalar için çalışan hukuk büroları daha özenli olmalılar

Önce cuma günü ev aranıyor.

Üstelik dört kere üst üste.

Evde olmadığımız için telefon açılmıyor tabii ki, ama kayıtta duruyor…

Dün ise bu kez cep telefonu çalıyor.

Telefondaki ses hızlı biçimde “Süleyman …. Huk… Büros” gibi bir şey söyledikten sora soruyor “Baba adınızı söyler misiniz?”

İyi de “ne münasebet” her telefon her açana baba adı mı verilecek?

Muhtemelen baba adını versek başka sorular da gelecek.

“Bunları niye soruyorsunuz?” diyoruz.

“Önce teyit almamız gerekiyor, konuyu teyit almadan söyleyemeyiz” cevabın veriliyor.

“Siz galiba dolandırıcısınız” diyerek kapatıyoruz telefonu.

Ama merak bu tabii. Hem gazetecilik de var işin içinde.

Numara ekranda görüldüğü için geri arıyoruz.

“Neresi?” diye sorduğumuzda bir hukuk bürosu olduğu söyleniyor. Adı yine anlaşılmıyor ama.

Aynen şunu söylüyorum karşımdaki kişiye; “Konuşmayı banda alıyorum, çünkü bunu yayınlayacağım ve yazacağım, bir hukuki sorun çıkmaması için önceden uyarıyorum. Önce evimiz, sonra cep telefonumuz aranıyor. Telefon eden kişi ne için aradığını söylemeden baba adı soruyor” diyorum ki telefondaki kişi sözümü kesmeye çalışıyor.

Bunun üzerine adımı söyleyip “Bakın önce beni dinleyin; derdimi anlatayım sonra sizi dinleyeceğim” diyorum.

Karşı taraf dinlemeye pek istekli değil.

Sonunda birkaç kez tekrarlattıktan sonra arayan yerin Süleyman Özçelik hukuk bürosu olduğunu ve Akbank’ın işlerini takip ettiğini anlıyorum.

Ama biz neden aranıyoruz?

“Teyit almadan” söyleyemezlermiş.

Ama banka adına aradıklarını söylemeden teyit istemeyi biliyorlar.

Bunları niye yazdım?

Her gün telefonla yapılan dolandırıcılık haberlerini okuyoruz değil mi?

En son bir savcıyı dolandırdılar.

O halde yasal iş yapıyor olsalar da banka adına çalışan hukuk bürolarının özenli olması ve vatandaşı tedirgin etmemeleri gerek.

Üstelik adına çalıştıkları banka Türkiye’nin önde gelen bankalarından biriyse…

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları