Can Ataklı; Kemal Derviş modeli Bana göre, hiç şüphe yok ki Ekmeleddin İhsanoğlu iç ve dış güçlerin ortak yürüttüğü bir projedir...
Geldik bu haftanın da sonuna. Aynı zamana haziranın da sonuna geldik. Ayrıca yarın Ramazan da başlıyor. İslam dünyası bu gece ilk sahura kalkacak. Ramazan konusuna az sonra geleceğim ancak önce cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili konuşmak istiyorum.
Sevgili izleyiciler; son birkaç günü dikkatle izlediğimde toplumun özellikle AKP’ye muhalefet eden kesimlerinde ciddi bir kırılma olduğunu görüyorum.
Muhalefette kırılma Aynı görüşe sahip olmasına rağmen pek çok kişi CHP-MHP’nin ortaya çıkardığı aday Ekmeleddin İhsanoğlu konusunda ikiye bölündü. Bir kesim kayıtsız şartsız “Ekmeleddin İhsanoğlu desteklenmelidir, ona karşı çıkmak AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’a hizmet etmektir” derken bir kesim de “Ekmeleddin İhsanoğlu ile AKP zihniyeti arasında fark yok, neden böyle bir aday gösterildi” diye eleştiriyor. Bunların bir kesimi de oy vermeyeceğini, seçime katılmayacağı ya da geçersiz oy kullanacağını söylüyor.
Sevgili izleyiciler, yasal aday gösterme süresine şunun şurasında sadece bir hafta kaldı. Bir hafta sonra artık “aday değişsin, alternatif aday konsun, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu destekliyorum, desteklemiyorum” tartışmaları son bulacak. İki aday arasında sıkışmak İşte o andan itibaren herkes iki aday arasında sıkışıp kalacak. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu içine sindiremeyenler de çaresizlik içinde kıvranacak.
Kemal Derviş modeli
İşte CHP- MHP yönetiminin Türk halkına yaptıkları en büyük kötülük budur. Sizler de biliyorsunuz ki, ilk günden beri Ekmeleddin İhsanoğlu’nu içime sindirmiş değilim. Ancak her şeye rağmen bu adaylık sürecine farklı bakmaya, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun nereden ve nasıl çıktığını anlamaya çalışıyorum. Kemal Derviş modeli Bana göre, hiç şüphe yok ki Ekmeleddin İhsanoğlu iç ve dış güçlerin ortak yürüttüğü bir projedir.
Nasıl Kemal Derviş 1999 yılında yaratılan bir ekonomik kriz sonucu Türkiye’ye getirilmiş, fiili başbakan gibi ülkeyi ve ekonomiyi yönetmiş, ardından yine yaratılan bir AKP iktidara getirilerek Türkiye’nin rotası değiştirilmişse şimdi de aynısı yapılıyor. Bu kez yeni bir rota belirlenmeyecek ama yol revize edilecek. Stabilize bir yolda gitmek zorunda kalan Türkiye’nin önüne asfalt yol döşenecek. Bunun için de özellikle CHP kullanılacak.
CHP’nin ve CHP’ye yönelen kitlelerin “bir türlü seçim kazanamama” nedeniyle içine düştükleri aşağılık duygusu ve AKP zihniyetinin yarattığı “CHP’nin dinle ilgisi yoktur” ezikliği ön planda olacak. Şu soruya cevap arayın
Her şeye rağmen Erdoğan?
Şimdi, sakince düşünün, herhangi bir partiyi ya da siyasi görüşü bir kenara bırakın. Şu soruya siz de cevap arayın; 12 yıllık AKP iktidarı döneminde toplumun zihninde, algısında oluşan en önemli faktör nedir? Nedir biliyor musunuz? “Türkiye Müslüman bir ülke, Türkiye’de muhafazakârlık ön planda, sol, sosyalist hatta liberal görüşlerin toplumda karşılık bulması çok zor.” 12 yılın sonunda Atatürkçü, cumhuriyetçi, devrimlere bağlı, medeni kesimlerde büyük bir yılgınlık oluştu.
Milyonların katıldığı Cumhuriyet mitinglerine, Anıt Kabir’in son yıllardaki her milli bayramda milyonlar tarafından doldurulmasına, yine milyonların aktif olarak katıldığı, gaz yediği, su yediği, coplandığı, tutuklandığı ve öldüğü Gezi olaylarına rağmen yapılan her seçimde AKP zihniyeti hep galip çıktı.
Kültürlü, eğitimli, maddi gücü daha yüksek olan, bilimle, sanatla, edebiyatla iç içe, akıllı, mantıklı, yaratıcı, hukuk ve demokrasiye yürekten bağlı kesimler bunu anlamakta zorluk çektiler. Her şeye rağmen Erdoğan?
Ortaya saçılan onca yolsuzluğa, sosyal katmanlar arasında oluşan uçurumlara, işçinin, memurun, dar gelirlinin hakkının yenmesine, orduya, aydınlara, gazeteci ve yazarlara, akademisyenlere, sendikacılara kurulan tuzaklara, kumpaslara, hukukun ayaklar altına alınmasına, insan haklarına saygı gösterilmemesine, inançlar arasına nifak sokup Türkiye’nin bir Arap ülkesi görünümüne sokulmasına, dış politikada tarihin en ağır hezimetlerinin yaşanmasına, başımıza çuval geçirilmesine, konsoloslarımızın rehin alınmasına, dinci örgütlerin sağda solda patlattıkları bombalarla yüzlerce kişinin ölmesine rağmen AKP’nin hep kazanması karşı olan herkeste derin bir incinme yarattı.
Ancak sevgili izleyiciler, bu başarı AKP’nin değil. AKP kendisine altın tepsi içinde sunulan olanakları çok iyi kullandı ve az önce saydığım onca olumsuzluğa rağmen hep ayakta kaldığı gibi kamuoyu desteğini de artırdı. “Türkiye muhafazakâr ülkedir” Bunun tercümesi ise en kolay yola sapılarak yapıldı:
“Türkiye muhafazakâr bir ülke, din siyaseti yapanlarla baş etmek mümkün değildir, bu nedenle bizim başarılı olmamız AKP’den kurtulmamız mümkün değildir.” Hep böyle düşündük yıllarca. Bu nedenle 2007’den beri her seçimde AKP’den kurtulmak için alternatif aramak yerine “Bölünmeyelim, bir araya gelelim, ne olursa olsun, ne pahasına olursa olsun birini destekleyelim, bunlardan kurtulalım” fikri bir slogan haline geldi. Ne yazık ki fikir tembeli, siyaset fukarası özellikle CHP halkın önüne düşeceğine durumdan yararlanarak aradan sıyrılacağına inandı ve her seferinde kendi iç iktidarına yönelik isimleri, adayları ön plana çıkararak halktan oy istedi.
AKP tabanı zaten kemikleşmiş
AKP tabanı zaten kemikleşmiş, CHP ise kendi görüş ve fikirleri doğrultusunda değil, sadece seçim kazanmaya yönelik kurnazlıklarla ve kendi iç iktidarını ayakta tutacak yöntemlerle topluma “benden başkasına gidersen AKP’yi deviremeyiz” dayatması yaptı ama bu tutmadı. Altın tepside sunulan olanaklar Şimdi gelelim AKP’ye 2002 yılında altın tepsi içinde sunulan büyük olanaklara. Merkez sağ ve merkez solda siyasetçi kalitesi iyice düşmüş, kendi içlerinde bölünen partiler bir türlü iktidara tutunacak kadar halk desteğine kavuşamaz hale gelmiş, çok parçalı koalisyonlar nedeniyle yolsuzluklar, usulsüzlükler, suiistimaller artmış, ekonomik kriz çıkmış, halk yoksullaşmış, öfkeler burunda. Ortadoğu’da, özellikle İslam coğrafyasında yeni bir düzen kurmaya çalışan global güçler bu bölgenin en önemli ülkesi olması gereken Türkiye’de güvenecekleri, dayanacakları bir destek bulamıyorlar. Türkiye zaten Cumhuriyet devrimlerinden sonra İslam coğrafyasında “güvenilir bir Müslüman ülke olmak konumundan” çıkmış, koca bir dev İslam coğrafyasının kenarında atıl biçimde duruyor.
Oysa Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek isteyen güçler bölgede Türkiye’nin hakim olmasını planlıyor. AKP olayı bir projeydi İşte AKP projesi bu aşamada devreye sokuldu. Önce merkez sağ ve merkez sol toplum gözünde iyice kirletildi, sonra ortaya “değişimci” gömleğiyle parlatılan bir Erdoğan imajı çıkarıldı. O Erdoğan global güçlere 20 yılda gerçekleşecekler konusunda sözler verdi. Kemal Derviş’le temeli atılan ekonomik sistemin aynen süreceği konusunda garanti verdi, döviz, faiz, borsa düzenine asla dokunmayacağını söyledi, Amerikan kökenli Arap sermayesine kucak açacağını, karşılığını da fazlasıyla ödeyeceğini söyledi ve iktidarda temiz bir 10 yıl geçirdi. Ama son 3-3.5 yıl Türkiye rotasından çıkmaya başladı. İktidarın teslim edildiği kişi hem kendini bu role fazla kaptırdı hem de bölgedeki ateşin fitilini yakan mezhepçi- grupçu anlayışın baş aktörlüğüne soyundu. Hatalar yapmaya başladı Mısır’da tereyağından kıl çeker gibi yapılacak bir yönetim değişikliğini, daha önceden kendisine haber verilmesine ve kendisinden söz alınmasına rağmen bozdu, bu ülkede yüzlerce kişinin ölmesine neden oldu. Suriye’deki krizi çözmek için öne atıldı, kendisine tanınan fırsatı değerlendiremedi ve ülkede çıkan iç savaş karşısında şaşkınlığa düşüp, durumu kurtarmak için terör örgütleriyle işbirliğine gitti. Teröristleri bölgeye taşıdığı gibi diğer ülkelerin görmeyeceğini sanarak teröristlere silah mühimmat sağladı, lojistik destek verdi, yaralı ve hastalarına baktı. Sevgili izleyiciler, kısacası artık Erdoğan yönetimi dünya global güçlerine verdiği sözleri tutamaz durumda. Şimdi elbette diyebilirsiniz ki “ne güzel işte, ilk kez dış güçlerin etkisi altında olmayan, onlara kafa tutan bir başbakanımız var, desteklemek gerekmiyor mu?” Keşke öyle olsa. O zaman hiç tereddütsüz desteklerim, Yıllarca biz bunun özlemi içinde olmadık mı zaten. Erdoğan kafa tutmuyor Ama öyle değil işte.
Erdoğan dünyaya kafa falan tutmuyor, bağımsız bir politika izlemiyor, tam tersine dış güçlerden aldığı destekle iyice palazlandığına inanıp Türkiye’yi de maceraya sürüklüyor. Osmanlıcılık hayali görerek Türkiye’nin bölgede “mezhep ve mezhepler içi gruplarla” denge sağlayabileceğine, çevresini bir şeriatçı İslam kuşağı ile donatacağına ve böylelikle Ortadoğu’nun liderliğine oturacağına inanıyor.
Bu uğurda Türkiye’nin bölünmesine, hem etnik hem de dinsel anlamda bir iç çatışma çıkma olasılığına hiç aldırmadan, toplumda kin ve nefret tohumlarının ekilmesine, ülkenin birbirine düşman kutuplara ayrılmasına yol açıyor. Yeni Ortadoğu politikasında Türkiye’den asla vazgeçemeyecek olan global güçlerin gördüğü bu işte. İyi bir Türkiye isteniyor Onlar için tam Müslümanlaşmış, din devletine dönüşmüş, laikliği bir kenara atmış, batı ile bağlarını koparmış, bölgede yepyeni bir savaşın merkezi haline gelmiş bir Türkiye değil, tam tersine İslam dünyasında saygın ama kendi içinde sakin huzurlu medeni bir Türkiye gerekli.
İşte Ekmeleddin İhsanoğlu böyle bir projenin ürünü gibi görünüyor bana. İslamcı ama medeni, cumhuriyetle çok barışık olmasa da Ortadoğu’da çatışmaları dindirebilecek ölçüde laiklik ihraç edebilecek kapasiteye sahip, Atatürk’ü çok saymasa da devrimlerini ortadan kaldırmaya kalkışmayacak bir isim bulunması gerekiyordu. Bu öyle bir isim olmalıydı ki, “bunlar din düşmanı” baskısı altında ezilen Atatürkçü, cumhuriyetçi, laik kesimler fazla tepki göstermesin ve özellikle “hiçbir seçimi kazanamıyoruz” aşağılık duygusunu yenecek biri olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu görsün, buna karşı AKP’nin uygulamalarından artık rahatsız olan ama İslami görüşlerden de taviz vermek istemeyenlerin de desteğini alsın. Son günlerde CHP çevrelerinde yükselen “Müslümanlık AKP’nin tekelinde değil ki, hepimiz Müslümanız, bunlar sadece dini istismar ediyor, gerçek dindarlık bizimki” sözlerine dikkat ediyor musunuz? Muhalefet teslim alındı Sonuçta sol, sosyalist, liberal çevrelerde “Türkiye muhafazakâr bir ülkedir, buna katlanacağız” fikri ağır basıyor, herkes ama içinden ama açıktan bu dayatılan gerçeği kabul ettiğini beyan ediyor.
Buradan hareketle, Türkiye AKP’nin götürdüğü uçurumdan kurtulmak için, yine İslamcı, ama daha medeni görünümlü, cumhuriyet değerlerini yok etmeye kalkmayacak buna karşı İslami yaşam biçimini daha da yaygınlaştıracak bir yeni düzene razı edilmeye çalışılıyor. Tayyip Erdoğan’dan kurtulmayı tek hedef olarak görenlere bu dayatmayı yapmak aslında hiç de zor değil. Bu nedenle 3 temmuzdan sonra, eğer başka alternatif bir aday çıkmazsa yapılacak propaganda bu yönde olacaktır. Türk toplumu dini istismar eden, mezhep ve mezhep içi grupların çatışmasını tahrik eden, Türkiye’yi bir İslam devletine dönüştürmek isteyen bir zihniyete karşı ehven- i şer göreceği yumuşak İslamcı bir yönetime boyun eğdirilecektir. Bu büyük plan için başrol görevi de CHP’ye verilmiştir. CHP bunun hesabını verebilecek midir? İşte onu da yine yaşayarak göreceğiz. Tabii bir gün bedelini mutlaka ödemek kaydıyla. Ve bu konudaki son sözüm.
Ekmeleddin İhsanoğlu bu koşularda seçimi kazanabilir mi?
Ekmeleddin İhsanoğlu bu koşularda seçimi kazanabilir mi? Bana göre kazanır. Nedenlerini de önümüzdeki günlerde anlatırım. Ramazan geldi hoş geldi Evet sevgili izleyiciler, süremin sonuna geliyorum. Başta da söylediğim gibi yarın ramazan başlıyor. Yazın en sıcak, günlerin en uzun olduğu bir dönemde milyonlarca Müslüman oruç farzını yerine getirecek. Herkese hem ramazanın hayırlı olmasını hem de kolaylıklar diliyorum. Bu arada her ramazan dikkatimi çeken bir noktayı da paylaşmak isterim. Her ramazanda medya bir anda Müslümanlığı hatırlar. Gazeteler mutlaka ramazan sayfaları yaparlar televizyonlar özel ramazan programlarında dini sohbetlere yer verirler. Hepsine tamam. Bunların da olması gerek. Ama beni en şaşırtan 11 ay boyunca ekranlarda sağlık öğütleri veren doktorlardır. 11 ay boyunca “aman çok yemeyin, sık yiyin, uzun süre aç kalmak sağlığa aykırıdır” diye nasihat eden doktorlar ramazan geldi mi bunların hepsini bir kenara bırakır ve orucun yararlarını anlatır. Ne yapsınlar tıpkı Ekmeleddin İhsanoğlu’na imza vermek için yarışan ama “elimiz mahkum” diyen milletvekilleri gibiler sonuçta. Ne yapsınlar, “oruç tutmayın mı” desinler. Demesinler de, bari 11 ay beynimize soktuklarını bir ayda çıkarmaya çalışmasınlar, bari bir ay sussunlar. Hepinize iyi ramazanlar iyi hafta sonları dilerim.
Can Ataklı - Ulusal Kanal Yorum 27 Haziran 2014