loading
close
SON DAKİKALAR

İncirliği açmaya karşı ne aldık?

Can Ataklı
Tarih: 27.07.2015
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; Saraydaki zatı arayan Obama’nın “IŞİD terörüne karşı Türkiye’nin işbirliği yapmasını istediği” açıklandı...

Bazı olaylar bana çok garip geliyor.

Açıklaması zor.

Mantığa sığdırılması daha da zor.

Örneğin bir grup IŞİD’li caddelerimizde görmeye çok alışkın olduğumuz arazi araçlarıyla sınırımızın dibine kadar geliyor. Bunlardan biri uzun namlulu suikast silahı olarak bilinen Canvas tüfekle bir askerimizi şehit ediyor ikisini yaralıyor.

Ardından “teröre karşı topyekün operasyon” adı altında Türk Silahlı Kuvvetleri devreye giriyor.

Savaş uçakları IŞİD mevzilerini vuruyor.

IŞİD’in ne kadar kayıp verdiği resmi olarak açıklanmıyor.

Eş zamanlı olarak çok uzun yıllardır yapılmayan bir başka operasyon daha yapılıyor ve PKK’nın dağ kadrolarının bulunduğu Kandil Dağı ve bazı kamplara yakın binalar bombalanıyor.

Yine eş zamanlı olarak çeşitli illerde “terörle mücadele” amacıyla baskınlar yapılıyor. 500’ün üzerinde kişi gözaltına alınıyor.

Ancak bu operasyonlar sınırlı biçimde IŞİD’e yönelik yapılırken PKK’dan DHKP-C’ye, sendikalardan sivil toplum kuruluşlarına kadar genişletiliyor.

Bu sırada ülkenin pek çok yerinde küçük çaplı patlamalar, karakollara silahlı saldırılar, infaz niteliğinde vahşi cinayetler toplumu dehşet içinde bırakıyor.

Size de garip gelmiyor mu bütün bu yaşananlar?

Örneğin, IŞİD sınırda yapacağı bir saldırının karşılıksız kalmayacağını bilmiyor mu?

Üstelik böyle bir saldırının hiçbir işe yaramayacağını tam tersine Türkiye’de hükümeti “kerhen” de olsa karşı bir atağa sürükleyeceğini anlamayacak kadar aptal olabilirler mi?

Türkiye’de cirit atarken, Türkiye’den başta silah ve mühimmat olmak üzere, gıda ve sağlık yardımı alırken, sınırı kevgire çevirip diledikleri an girip diledikleri an çıkarken, bütün bunları riske atmanın akla mantığa uygun bir yanı olabilir mi?

Ya HDP’nin düştüğü durum.

Seçimin en avantajlı partisi nasıl oldu da kendini bir anda terör sarmalı içinde buldu?

Suruç’ta patlayan bombadan sonra nasıl oldu da bütün oklar HDP’ye çevrildi?

Elbette okların HDP’ye dönmesinin maddi nedenleri de yok değil.

Seçimden sonra Güneydoğu Anadolu’da bazı eskiri tesislere yönelik silahlı saldırılar, kent içlerinde polis ve askere yönelik silahlı, Molotoflu saldırılar, evlerinde uykudayken polisleri şehit etmeler doğal olarak gözleri HDP’ye çevirdi.

Peki, gerçekten seçim öncesi Diyarbakır’da daha sonra da Suruç’ta patlayan bombalar PKK’nın eseri mi?

Yandaş medya sayesinde kamuoyunda yaratılan algı bu.

Burada insanın aklına ister istemez Dışişleri yapılan bir toplantının dışarıya sızan tapeleri geliyor.

MİT müsteşarı “Sallarız Suriye’den dört füze” dememiş miydi?

Kastedilen şuydu elbette, “Suriye’ye müdahale etmek günün koşulları altında çok zor. Ama Türkiye’ye yönelik bir saldırı olursa bizim de kendimizi koruma meşruiyetimiz doğar. Suriye’den bir saldırı gelmezse, o zaman biz bir şey yaparız, saldırı karşıdan gelmiş gibi görünür.”

Böyle bir dehşet senaryosu yani.

O halde son yaşadıklarımızda da böyle bir niyetin olup olmadığını anlamamız için çok dikkatli olmamız ve her şeyi sorgulamamız gerek.

IŞİD’in “tuhaf” saldırısından sonra teyakkuza geçen Türkiye’de, üzerinde fazla konuşulmayan bir olay yaşandı.

Saraydaki zatı arayan Obama’nın “IŞİD terörüne karşı Türkiye’nin işbirliği yapmasını istediği” açıklandı.

Amerika koalisyon güçlerine Türkiye’nin de destek vermesini bu kez daha “açık ve ısrarlı” biçimde istiyordu.

Sonunda bu anlaşmanın sağlandığını öğrendik.

Bu amaçla başta İncirlik üssü olmak üzere Türkiye’deki bazı askeri üslerin “koalisyon güçlerinin kullanımına da açılacağı” bildirildi.

Kısacası Türkiye nihayet İncirlik’in “açık ve legal biçimde” Amerikan askeri kuvvetleri tarafından kullanılmasını kabul etmiş oldu.

Medya hep “İncirlik’in açılması” üzerinde durdu.

Ama kimse şunu sormadı; “Türkiye İncirlik’i açtı da, karşılığında ne aldı?”

Başta büyük sermaye olmak üzere Amerika ve batı güçleri Türkiye’de istikrarın AKP-CHP hükümeti ile sağlanacağına inanıyor.

Böyle bir iktidarın ise saraydaki zatın sonunu getirebileceği olasılığı da çok yüksek.

Bilinen gerçek şu ki; saraydaki zat kiminle olursa olsun bir koalisyon kurulmasından yana değil.

O, üç partinin bir araya gelememesinin kamuoyunda yarattığı algıdan yararlanarak hemen yapılacak bir seçimde AKP’nin yine tek başına iktidara geleceğine ve kendi varlığını koruyacağına inanıyor.

O halde “İncirlik’i açarım ama siz de AKP-CHP koalisyonunda ısrar etmek yerine bir erken/tekrar seçime karşı çıkmayın. Son bir şans olarak bunu kullanayım” demiş olabilir.

Seçimlerde elbette çok yüksek oy almak tek başına iktidarın da temelini oluşturur.

Ancak Türkiye’de durum farklı.

Güneydoğu bölgesinin özel durumu nedeniyle, HDP’nin barajı aşması halinde AKP tek başına iktidar olma amacına ulaşmakta zorlanıyor. Olanaksız değil ama çok zor.

Oysa HDP’nin barajı geçememesi, seçime parti olarak katıldığı için bağımsız adaylardan da mahrum kalması, AKP’yi “oy kaybetse” bile tek başına iktidara taşıyor.

Şimdi gelin HDP’nin kendini bir anda terör batağında bulmasına bir de bu açıdan bakalım.

Ardı ardına gelen şehit haberleri, ülkenin her tarafında yaşanan terör olayları, yandaş medyanın 90’lı yıllara rahmet okutan ırkçı ve faşist başlıkları, toplumda ister istemez çok olumsuz bir algı yaratıyor.

Düne kadar açılımı her eleştireni, sorgulayanı “barışa karşı, ırkçı, Kürt düşmanı, statükocu, postal yalayıcısı” olarak suçlayan siyasetçisi, medyacısı, akademisyeni şimdi ağızları köpürmüş halde “hainler, alçaklar” edebiyatına sığınmış durumda.

Saraydaki zat, böyle bir ortamda gidilecek seçimde HDP’nin barajı aşamayacağı, böylelikle bölgedeki milletvekillerinin tamamına yakınını AKP’nin alacağı hesabını yapıyor olabilir.

Koalisyon çalışmalarının çok ağır aksak gitmesini de bu açıdan değerlendirmek gerek.

Saraydaki zatın hesabı böyle olabilir, ama bakalım evdeki hesap çarşıya uyar mı?

Can Ataklı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları