Can Ataklı; Saray ve iktidarın içe dönük politikalar gereği İsrail'e kafa tutar göründüğü dönemin en etkili sözlerinden biri 'İsrail terörist devlettir' iddiasıydı.
ANALİZ
DÖNÜP DOLAŞIP “İSRAİL'LE DOSTLUK ÇOK ÖNEMLİ” KARARINA VARDILAR!
Her devlet dış politikası gereği kimi zamanlar başka ülkelerle tartışma/gerginlik/çatışma içine girebilir.
Sonra bu durumun ortadan kaldırılması gerekebilir.
Dış politikada maharet bu süreci en iyi şekilde yönetmek ve ülke çıkarlarını en iyi şekilde savunmaktır.
İsrail'le 6 yıl süren bir gerginlik hatta çatışma yaşadık.
Bu süreçte iktidar sahipleri İsrail'e yönelik çok ağır suçlamalarda bulundular.
Saraydaki hem başbakan hem cumhurbaşkanı iken İsrail'le ilişkilerin normalleşmesinin mümkün olmadığını bile söyledi.
Şimdi bu dönem bitti. İsrail'le yeniden iyi ilişkiler kuruyoruz.
Bu durumda iktidar zamanında ilişkileri neden bozduğunu şimdi neden düzelttiğini herkesin anlayacağı ve kabul edebileceği biçimde açıklamak zorundadır.
Türkiye-İsrail ilişkileri gerçekten çok önemli mi?
İsrail Türkiye için vazgeçilmez mi?
İsrail ile ilişkilerin düzeltilmesi neden sanki Türkiye'nin en önemli konusu gibi sunuluyor?
Sonuçta İsrail Ortadoğu'daki “küçük” bir ülke.
Türkiye'nin kaderini 14 yıldır elinde tutanlar İsrail'e yönelik hep hasmane tutumlar içinde oldular.
Başkasına hakaret ettiklerinde bile içinde İsrail, Yahudi geçen kelimeleri kullandılar.
Kamuoyunun AKP'li bölümü en az üç seçimde hükümetin İsrail'e yönelik tutumundan çok memnun kalarak oylarıyla destek oldular.
Peki, şimdi ne oldu da yeniden dostluk temelleri atıldı?
Geçen süreçte kaybımız/kazancımız ne oldu?
İsrail'in bu süreçte kaybı/kazancı oldu mu?
Bu yeniden dostluk tesisi karşılıklı ihtiyaçtan mı doğdu yoksa Türkiye'ye bu konuda dayatma yapanlar var mı?
Yeniden dostluk kurulmasından daha kârlı çıkacak olan taraf Türkiye midir yoksa İsrail mi?
Amerika ve AB'den ayrılma kararı alan İngiltere bu kararın neresindedir?
İşte saray ve iktidar bunları açıklamak zorundadır.
“Biz devleti yönetiyoruz, başka ülkelerle kimi zaman gerginlik yaşarız, sonra düzeltiriz, bu böyledir” bahanesinin arkasına sığınamazlar.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
İSRAİL HÂLÂ TERÖRİST DEVLET Mİ?
Saray ve iktidarın içe dönük politikalar gereği İsrail'e kafa tutar göründüğü dönemin en etkili sözlerinden biri “İsrail terörist devlettir” iddiasıydı.
Erdoğan bunu defalarca dile getirdi. Davutoğlu da Yıldırım da, Dışişleri ve Avrupa Birliği bakanları da İsrail'in terörist devlet olduğunu hep söylediler.
Şimdi İsrail'le barıştılar. Peki, bu duruma rağmen İsrail'in hâlâ terörist devlet olduğuna inanıyorlar mı yoksa bu “terörist devlet” tanımı “buzdolabına mı” kondu artık?
Aynı şekilde sürekli İsrail düşmanlığı üzerinden prim yapan yandaş yalakalar İsrail'in terörist olduğunu söylemeye devam
edecekler mi?
Benim de sorduğum soruya bak. Bunlara göre artık “İsrail'e terörist devlet demek” bile suç olarak kabul edilebilir.
Bİ SORALIM BAKALIM
BU NE ASKER SEVGİSİDİR BÖYLE
İktidar yıllarca askerle uğraştı.
Türk Silahlı Kuvvetleri tarih boyu görmediği zulmü bu iktidar döneminde çok acı biçimde yaşadı.
Genelkurmay Başkanı'na kadar bütün komutanları hapse atıldı.
Yüzlerce subay hakkında en aşağılayıcı suçlamalar yapıldı, karakter linçlerine tabi tutuldu.
Bu ağır saldırılar karşısında dayanamayıp canına kıyanlar bile oldu.
Askerin karargâhına girildi, bayrağı indirildi.
Yıllarca ülkenin bölünmesi için yapılan çabalara göz yumuldu, askerin suçlularla mücadele etmesinin önüne geçildi, hatta öyle ki, daha önce terörle mücadelede görev yapmış nice Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu “cani, katil, vatan haini, demokrasi düşmanı” sıfatlarına maruz bırakılarak yargılandı.
Derken yeniden terörle mücadele dönemi başlatıldı. Ne olduğu belirsiz patlamalardan sonra bu kez devletin üstün şiddet kullanması dönemi açıldı.
Düzenli savaş eğitimi alan askerlerimiz sokak savaşlarına sokuldu. Çok sayıda şehit verildi.
İktidar bu şehitlerin arkasına sığınarak bir anda askerci kesiliverdi.
Artık Cumhurbaşkanı Genelkurmay Başkanı'nı bir an bile yanından ayırmıyor.
O iftar senin, bu düğün benim, o gezi senin bu tatbikat benim derken yandaş medya da artık Cumhurbaşkanını “başkomutan” olarak selamlamaya başladı.
Artık orduya bu kesimden kimse toz kondurmuyor.
İktidar ve yandaşlara göre artık ordu gerçekten siyasetin emir ve komutasında.
Vesayet dönemi bitti, asker “bizim asker” oldu.
Sahi öyle mi oldu?
Geçmişe bakınca şunu görüyorum; “Askerden çok korkanlar da, askeri kontrol altına aldıklarını sananlar da hep yanıldılar.”
KOMİK
FIKRA GİBİ DURUMLAR TAHMİNİMDEN ÖNCE GERÇEKLEŞİYOR
Fıkra anlatmayı ve espri yapmayı sevdiği görülen Yıldırım yaptığı açıklamalarla anlattığı fıkralardaki duruma düşüyor.
Dün yazdığım yazılardan birini, Yıldırım'ın fazla bilgilenmeden açıklamalar yaptığını belirterek şöyle bitirmiştim; “Binali Yıldırım doğal olarak her gün gazeteleri ayrıntılarıyla okuyup tv haberlerini izleyemez. Bu nedenle danışmanları içte ve dışta olanlar hakkında kendisini iyi bilgilendirmeli.
Aksi takdirde Başbakanlık makamına hiç uygun olmayan açıklamalar yapıyor.
Yakında korkarım Yıldırım Akbulut fıkraları gibi hakkında fıkralar uydurulmaya başlanır yoksa.”
Binali Yıldırım meğer danışmanlarından hiç bilgi almadığı gibi yine onların yazdığı konuşmaları da önceden okumuyormuş.
Hafta sonunda AKP Genel Merkezi'nde verilen iftara katılan ve bir konuşma yapan Yıldırım önüne verilen metni okurken bir anda bunun fazla uzun olduğunu fark ederek konuşmasını yarıda kesti.
“Bu bitecek gibi değil. Yazmış da yazmışlar” diye gülmeye başlayan Binali Yıldırım “Burada tamamlayalım, yoksa bu bitecek gibi değil. Yazmış da yazmışlar. Arkadaşlara biz ne kadar ‘Az laf, çok iş' dedikse de onlar bildiklerini okuyorlar. Şimdi hanım işaret gönderecek. En çok o bozuluyor uzun konuşmalara” dedi.
Böylelikle Binali Yıldırım'ın konuşmalarını kendi hazırlamadığı, danışmanlarının hazırladığı konuşmaları önceden okuyup bilgilenmediği hatta ne uzunlukta olduğunun bile farkına varmadığı ortaya çıktı.
Sarayın talimatlarını uygulamanın ötesinde bir şey yapmayacağı bilinen Binali Yıldırım'ın hiç olmazsa kırdığı ve kıracağı potlarla milleti gülümseteceğini söylemek yanlış olmaz.
Binali Bey'in Yıldırım Akbulut gibi “hakkındaki fıkralarla ünlü olan başbakan” unvanını almak üzere tahminlerimden önce harekete geçtiğini söyleyebilirim.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
OLMAYACAK TALEPTE BULUN, SONRA GERİ ADIM AT, KARŞI TARAFI SEVİNDİR
İktidarın İsrail'le yeniden dost olması sürecinde dikkat çekici ilginç durumlar da var.
Örneğin iktidarın barışmak istediği İsrail “şart olarak” Hamas'ın Ankara'daki ofislerinin kapatılmasını istemiş.
Hamas dediğiniz özellikle sarayın en yakın dostu. Bu örgütün lideri neredeyse gün aşırı Ankara'ya gelip saraya çıkıyor.
Tabii kıyamet koptu. İktidar temsilcileri “kiminle ilişki kuracağımıza biz karar veririz” dediler saray “böyle bir şartın koşulamayacağını” açıkladı.
Sonuçta İsrail'in böyle bir talepten vazgeçtiği anlaşıldı.
Kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın. Bu tam bir oyundur.
İsrail'le dost olabilmek için yapılanlar AKP tabanında olumsuz etki da yaratacaktır.
O halde İsrail'den “kabul edilemeyecek” bir talep istenir. İsrail bu talepte bulunur. Bizimkiler hafiften esip gürler ve İsrail bundan vazgeçer.
Durum budur.
“Bu kadar hakarette bulunduğunuz İsrail'le nasıl dost oluyorsunuz?” eleştirilerine karşı “Bak neler talep ettiler ama biz dik durduk, mecburen geri adım attılar” diyebilmek için İsrail'le ortaklaşa hazırlanmış senaryodur bu.
BUNU YAZMAK GEREK
İLİŞKİMİZ KÖTÜYDÜ AMA İSRAİL'LE BİR ŞEY DEĞİŞMEMİŞTİ Kİ
Bu iktidar her konuda rahatlıkla gerçekleri saptırmayı başarabiliyor.
Hatta öyle ki bu başarısı kamuoyunun AKP'li kesiminde “kahramanlık, dik duruş, dünyaya ayar verme” gibi bile algılanabiliyor.
İsrail'le ilişkilerimizde de aynen böyle olmuştu.
Sarayın iri sözlerle İsrail'e saldırması bu kesimde çok etkili olmuş Erdoğan bu sayede “Yüzyılın lideri” gibi saçma bir sıfatla bile anılır hale gelmişti.
Şimdi her şey tersine döndü.
Ama “şimdi nasıl anlatacaklar” diye merak bile etmiyorum.
Çünkü iktidarın “Dün dündür” diyen pragmatik bir lideri ve karşısında söylenen her şeye inanan ve alkışlayan bir kitle var.
Bu kitle Erdoğan'ın dün “İsrail'e karşı kahramanca karşı çıktığını, dünyada İsrail'e kafa tutan tek lider olduğunu” sanıyordu bugün ise “Dünyada İsrail'i dize getiren tek lider” olarak kabulleniyor.
Erdoğan yarın Netanyahu ile kucaklaşıp öpüşse bu kitle dünyanın en mutlu insanları olacaktır bilesiniz.
Ancak her nedense bu kişiler İsrail'le ile yaşadığımız kriz sırasında neler olup bittiğini hem bilmez hem de merak etmez.
İsrail'e en ağır lafların edildiği dönemde ticaretin 2 milyardan 6 milyara nasıl çıktığını düşünmezler bile.
İsrail'e yapılan deniz taşımacılığında en tepe isimlerin oğullarının sahibi olduğu gemilerin kullanıldığını başkasına bu izinlerin verilmediğini de bilmezler.
Askeri ilişkilerin azaldığını, İsrail jetlerinin Konya'yı kullanamadığını bir kahramanlık hikâyesi gibi dinlerler ama asıl ilişkilerin hiç bitmediğinden haberleri bile yoktur.
ÇOK GÜLDÜM
BALIK TUTMAYI ÖĞRETMEK
Yıldırım Tuna'dan minicik bir politik fıkra;
Bir insana bir balık verin onu bir günlüğüne doyurmuş olursunuz. Şayet ona balık avlamasını öğretirseniz ömür boyu aç kalmamasını sağlamış olursunuz. Ama ona muhtardan kağıt çıkarıp maaş bağlar, cep telefonu, iftar çadırından bedava yemek, evine erzak, sobasına kömür, cebine yeşil kart verirseniz bütün bir yaşamı boyunca partimize oy vermesini temin edersiniz!
Can Ataklı - Korkusuz