loading
close
SON DAKİKALAR

Kendimizi ana dilimizde savunabiliriz dinimizi ana dilimizde öğrenemeyiz

Can Ataklı
Tarih: 14.11.2012
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı yazdı, ''Ezan sadece bir namaza çağrı aracıdır. Kuran-ı Kerim'in lafzı değildir...''

Son günlerin en tartışılan konularından biri mahkemelerde sanıkların ana dillerinde savunma yapma istekleri.

Aslında yasalarımıza göre Türkçe bilmeyen sanıklar savunmalarını bir tercüman aracılığı ile yapabiliyorlar.

Ancak BDP, PKK veya KCK’lı sanıklar özel mahkemelerin diretmesi nedeniyle bu haktan yararlanamıyor.

Mahkemeler, sanıkların “aslında Türkçe bildiklerinden” yola çıkarak savunmalarını başka dilde yapmalarına izin vermiyor.

Hâkimler “Türkçe bilmeyenler bu haktan elbette yararlanıyor, ayrıca başka çare de yok, ancak aslında Türkçe bilenlerin başka dilde savunma yapmak istemeleri bir dayatmadır” yorumunu yapıyor.

Kısacası yasada var olan ama yorumu farklı yapılan bir kavram üzerinden tartışıyoruz.

Adalet Bakanlığı bu garabeti giderecek formülü devreye soktu.

Tartışmaları izlerken dikkat ettim, dinci kesimle AKP yandaşı kişiler “ana dilde savunma hakkını” şiddetle savundu, herkesin kendini hangi dille daha iyi ifade ettiğine inanıyorsa, mahkemelerde de o dili kullanması gerektiğini söyledi.

Ancak, aynı kesimler sıra din eğitimi ve ibadetlere gelince, kimsenin bilmediği bir dilin kullanılmasının zorunlu olduğunu ileri sürüyor.

Örneğin Kuran-ı Kerim’in tercümesinin olamayacağını, meal denilen, tercüme olmayan, ama “bu anlama geliyor” şeklinde tanımlanan biçiminin okunmasının bile Kuran-ı Kerim okumak anlamına gelmeyeceğini savunuyorlar.

Onlara göre İslam dininde ibadet ancak Arapça olması hâlinde makbul ve geçerli. Kuran-ı Kerim’in, namaz surelerinin Arapça dışında bir dilde okunması neredeyse günah sayılacak kadar sakıncalı.

Peki neden?

Din bir inanç değil mi? Neden bu inancı taşımak ancak hiç bilmediğimiz bir dili kullanırsak geçerli olabiliyor?

Örneğin bu kesim zamanında ezanın Türkçe okunmasına müthiş karşı çıkmış ve Arapçaya dönülmesi için adeta savaş vermişti. Sonunda iktidar bu baskıya dayanamayarak ezanı yine Arapça okutmaya başlamıştı. Ezan sadece bir namaza çağrı aracıdır. Kuran-ı Kerim’in lafzı değildir.

Peygamberimiz zamanında insanlara namaz vaktinin geldiğini haber vermek için yüksek bir yere çıkılarak seslenilmesiyle başlamıştır. İnsanlar “haydi namaza” çağrısını duyunca vaktin geldiğini anlar ve ya camiye gider ya da bulunduğu yerde namazını kılar. Türkiye’de bu çağrının Türkçe yapılması neredeyse günah olarak kabul ediliyor.

Peki neden dinci kesim İslam’da ibadetin Arapça dışında olamayacağını söylüyor? Çünkü dini inancı olan insanlara, dini onların anlamadığı bir dilde okumak, ancak yorumunu Türkçe yapmak, o kitleleri etkilemek, baskı altında tutmak ve yönetmek açısından çok daha kolay bir yol.

Kuran ayetlerini Arapça dinleyen kitleler, ne anlama geldiklerini din adamı olarak güvendikleri kişilerden öğreniyor.

Ancak bu kişilerin gerçek ve doğru bilgi verdiklerini kim biliyor?

En iyisi ve doğrusu herkesin kutsal kitabını kendi dilinde okuması, böyle öğrenmesi, kendi yorumunu yapması, ancak ondan sonra daha derinine inmek istiyorsa güvendiği din adamlarının yorumlarını da dinlemeli.

Ana dili konuşmanın, kendini ana dilinde daha iyi ifade etmenin öneminin çok vurgulandığı günümüzde, konuya bir de bu açıdan bakalım istedim.

*****


İBDA-C olunca mahkemeler düzmece Ergenekon, Balyoz hukuk abidesi öyle mi?

Son günlerde AKP medyasında kamuoyunu vicdani açıdan etkilemeye yönelik bir kampanya sürdürülüyor. 1990’ların sonunda tutuklanıp yargılanan ve önce idama mahkûm edilen İBDA-C adlı örgütün lideri olduğu belirtilen Salih Mirzabeyoğlu’nu ciddi sağlık sorunları nedeniyle affetmesi için Cumhurbaşkanı’na çağrı yapılıyor.

Hangi suçu işlemiş olsa da, bir mahkûm ciddi sağlık sorunu yaşıyorsa, cezaevinde tutulmasının anlamsız olduğuna ben de inanıyorum. Dikkatimi çeken nokta, AKP medyasının yürüttügü propagandanın üslubu. Diyorlar ki “Mirzabeyoğlu 28 Şubat yargısının uydurma gerekçeleriyle mahkûm edildi.”

Birincisi 28 Şubat yargısı diye bir yargı yok. Şimdilerde iktidar ve yandaşları, balık hafızalı kalabalıklara “28 Şubat öyle bir kâbustu ki” tadında beyin yıkama operasyonu yapıyor. Bilmeyenler de “28 Şubat’ta mahkemeler kuruldu, binlerce kişi hapse atıldı, uzun süreli mahkûmiyetlere çarptırıldı” zannediyor.

Oysa 28 Şubat kötü bir dönemdi ama ne şimdiki gibi intikam mahkemeleri kurulmuştu, ne de kitlesel olarak gözaltına almalar, tutuklamalar olmuştu.

İkincisi, konu kendilerine yakın biri olunca yargı neden “uydurma” oluyor anlamak mümkün değil.

Bugün hiçbir gerekçe ve kanıt ortaya koyamadan zindanlara atılmış onlarca gazeteci, yazar, akademisyen, aydın ve subay var.

Onlara gelince “İşte hukuk, işte demokrasi” kendi yakınlarına gelince “uydurma mahkemeler.”

Bana göre de ağır hasta olan Mirzabeyoğlu serbest bırakılmalıdır. Ama çifte standart uygulanmadan.

*****


İşte ezanın Türkçesi

Dinci kesimin “zinhar olmaz” dediği Türkçe ezan bu ülkede yıllarca okundu. Ancak harf devrimi ve laiklik ilkesinin benimsenmesiyle bütün imtiyazları ellerinden giden din istismarcıları öyle kara bir propaganda yaptılar ki, İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde CHP hükümeti ezanı tekrar Arapçaya çevirdi. Eskiden okunan Türkçe ezan şöyleydi;

Tanrı uludur, Tanrı Uludur, Tanrı Uludur, Tanrı Uludur bilirim bildiririm, Tanrı’dan başka yoktur tapacak,

Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrı’dan başka yoktur tapacak. Bilirim bildiririm, Tanrı’nın elçisidir Muhammed,

Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrı’nın elçisidir Muhammed.

Haydin namaza, haydin namaza.

Haydin felâha, haydin felâha.

Tanrı uludur, Tanrı uludur.

Tanrıdan başka yoktur tapacak.”

*****


Hastane otoparkları

Sayın Can Bey; Geçen günlerde araç park etmenin 15 dakikayı geçmemesi durumunda ücret alınmaması gerektiğini yazdığınız. İspark da 15 dakikaya ücret alınmadığını açıkladı. Ama bir bakın Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nin bahçesine girip hasta bırakmak ve hastaya ait bir eşyayı teslim edip çıkmak için dahi kolaylık yok. Eskiden 15 dakikaya kadar ücret alınmaz iken şimdi 3 TL talep ediliyor. Bu durum devamlı hastası olup da ihtiyaçlarını temin etmek mecburiyetinde olan bizleri zora sokuyor. Ben kendi adıma gazete almak ve ilaç ve malzeme temin edip bırakmak için defalarca girip çıkmamıza ücret alınmasını haksız buluyorum. Yine daha önceki uygulamanın yapılmasını rica ediyorum.

Erdoğan Ercan

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları