Korkut Eken, Atilla Peker’i Kıbrıs’a neden götürdü?
Can Ataklı; Atilla Peker o tarihte ne iş yapıyordu? Korkut Eken’le yakınlığı neydi? Hangi sıfatla ve hangi amaçla Kıbrıs’a gelmişti? Bu soruların cevabının verilmesi gerek.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Bir gram peynir almamışız, yani?
Bazı konular vardır, tek başlarına konuşulduğu zaman hiçbir anlam ifade etmezler.
Örneğin; 2020 yılının ağustos ayında imzalanan bir cumhurbaşkanı kararı ile Venezuela’dan bazı gıda ürünlerinin alınması için izin verilmiş ve bu ürünlerin gümrük vergileri de sıfırlanmıştı.
O gün itibarıyla bu iznin verilmesi üzerine kimse fazla kafa patlatmadı.
Doğal tabii, her ülke ile bu tür anlaşmalar yapılabilir.
Erdoğan’ın imzaladığı hayli ayrıntılı kararda Venezuela’dan neler getirilebilecekti?
Pirinç, yulaf, yer fıstığı gibi ürünler.
Bazı tohumlar, örneğin kolza, ayçiçek, Hint yağı, susam, aspir tohumları bunlar arasındaydı.
Çikolata da vardı listede.
Ama herkesin dikkatini çeken ürün peynirdi.
Listenin en başına yazılmıştı peynir, üstelik cinsleri bile belirtilmişti.
Sadece bu Cumhurbaşkanlığı kararına bakarak yapılacak eleştiri, ister istemez peynirle sınırlı kalmıştı.
Örneğin ben kendi köşemde “Venezuela’dan peynir mi getirilirmiş?” diye sormuştum.
Tabii akıllara hemen şu da gelmiyor değildi; “Belli ki iktidardan birileri Venezuela’dan bol miktarda peynir getirecek, karar bunun için çıkmıştır.”
Sonra bu karar unutuldu gitti.
Kimse peşine düşmedi.
Peynirler veya diğer ürünlerin ithal edilip edilmediğini de kimse merak edip sormadı.
Konu ne zaman tekrar ortaya çıktı?
Peker, Venezuela üzerinden uyuşturucu ticaret yapıldığını iddia edince.
Üstelik iddialarına, “Bu işi Binali Yıldırım’ın oğlu organize ediyor” cümlesini ekleyince.
Peynir kararı o zaman tekrar hatırlandı.
Peker’in, Venezuela açıklamasından bir hafta sonra Ticaret Bakanlığı’na yeni atanan Mehmet Muş, Twitter hesabından çok ilginç bir bilgi paylaştı.
Muş aynen şunu yazdı;
“Venezuela’dan peynir ithalatına dair basında yer alan bazı sorular var. Kamuoyunu kısa ve net şekilde bilgilendirelim; 2020 yılında Venezuela’dan Türkiye’ye 1 gram dahi peynir ithal edilmemiştir. 2021 yılında ise; bugüne kadar gerçekleşmiş peynir ithalatı bulunmamaktadır.”
Haydi buyrun bakalım.
Peki o kararname niçin çıkarılmıştı acaba?
AKP Genel Başkanı durup dururken, “Şu Venezuela’dan peynir alma kararı yazayım da Maduro sevinsin” demedi herhalde.
Böyle bir ihtiyaç olduğu kendisine sunuldu, o da konunun uzmanlarıyla görüştü ve böyle bir karar verdi.
Ama işe bakın ki, Ticaret Bakanı’nın açıkladığına göre; üzerinden neredeyse bir yıl geçmesine rağmen bu ülkeden bir gram bile peynir alınmamış.
Peynir alınmadı da diğer ürünler alındı mı?
Bakan o konuda bilgi vermemiş.
Şimdi gel de şaşırma.
Tam da “Venezuela’da peynir kalıpları içine gizlenmiş kokainler yakalandı” haberleri medyada yer aldığı sırada, Ticaret Bakanı bu açıklamayı yapıyor.
Mehmet Muş, bu bilgiyi ticari bir bilgi paylaşmak için mi açıkladı, yoksa zihinlerde oluşan “Peynirle birlikte uyuşturucu mu taşıyorlardı acaba?” kuşkularını mı gidermek istedi.?
Ne kadar karışık kuruşuk işler bunlar değil mi?
YENİ ÖĞRENDİM
Halkın Kurtuluş Partisi, hepsi için birden suç duyurusu yaptı
İlk adım yine Halkın Kurtuluş Partisi’nden geldi.
HKP avukatları, Sedat Peker’in 7’nci videoda ileri sürdüğü uyuşturucu ticareti, cinayet ve diğer benzeri iddialarla ilgili 11 isim hakkında suç duyurusunda bulundu.
Kimler var suç duyurusu listesinde bir bakalım;
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İçişleri eski Bakanı Mehmet Ağar, eski Başbakan Tansu Çiller, MİT Özel Harekât Dairesi eski Başkanı Korkut Eken, Süleyman Soylu’nun kardeşi Sadık Soylu, Eski Başbakan Binali Yıldırım, Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım, Kıbrıslı uyuşturucu kaçakçısı Halil Falyalı, organize suç örgütü lideri Sedat Peker, Sedat Peker’in kardeşi Atilla Peker.
Halkın Kurtuluş Partisi, şikayetçi oldukları 11 kişinin işledikleri iddia edilen suçları şöyle sıralamış;
“Suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurma, yönetme, üye olma, örgüte yardım etme, kasten adam öldürme, uyuşturucu veya uyuşturucu madde imal ve ticareti, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma ve kamu görevlisinin suçu bildirmemesi.”
Suç duyuruları, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmek üzere İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılmış.
Bence Tayyip Erdoğan’ı suçlananlar arasına almasalar daha iyi olurdu.
Listede Erdoğan’ın bulunması savcıların suçlamayı rahatlıkla reddetmesine olanak sağlayacaktır.
Çünkü Erdoğan, konumu gereği yargılanamıyor.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Akşener’e “gelin hanım” diye hitap etmek kadını aşağılamaktır
Erdoğan, son Meclis gurubu konuşmasında İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e “gelin hanım” diye hitap etti.
Normal koşullarda, bir hoşsohbet toplantıda bir kadına “gelin hanım” diye hitap etmenin herhangi bir sakıncası yoktur.
Tabii yine de söyleyenin tonlamasına, jest ve mimiklerine de bakmak gerekir.
Gelin hanım hitabını çok sevecen biçimde de söyleyebilirsiniz, yaka silker tonda da çıkabilir bu söz ağızdan.
Ama bunlar kişisel konulardır.
Erdoğan’ın, Meclis kürsüsünden Akşener’e “gelin hanım” diye seslenmesi, kadını aşağılamaktır.
Zaten üstüne bir de “Dur bakalım daha bu ne, neler olacak neler” tehdidini eklemesi de bunun bariz kanıtıdır.
Meral Akşener kadındır ve evli olduğu için bir ailenin de gelinidir.
Ancak Akşener, “erkekler dünyası” olarak bilinen siyasette her türlü engeli aşarak bir partinin genel başkanlığına yükselmiş bir kadındır.
Siyasi bir konuda kendisinden “gelin hanım” diye söz edilmesi onu onurlandıran bir tanım değil, tam tersine küçülten, aşağılayan bir hitap biçimidir.
Her ne kadar pası aslında Meral Akşener, “Ben Rize’nin geliniyim” diyerek kendisi vermiş olsa da “gelin hanım” derken, yüzünde beliren alaycı ifade ile Erdoğan, kadına nasıl baktığını da göstermiştir bana göre.
ÇOK GÜLDÜM
Kınamada bile Amerikancılıkları açıkça görülüyor
Özellikle “tek adam yönetimine” geçileli, pek çok uygulama tipik Amerikan taklitleri olarak yapılıyor.
Erdoğan ve çevresi, sanki Amerikan Başkanı ve yakın çalışma arkadaşları gibi resmediliyor.
Beyaz Saray propaganda görüntülerindeki sahneler aynen tekrarlanıyor.
Örneğin, başkan sıfatıyla Erdoğan bir belge okurken, iki danışman ve bir bakan da kendisini izliyor.
Danışmanlardan daha imtiyazlı olanların, tıpkı Beyaz Saray’daki danışmanlar gibi daha rahat oturmaları dikkat çekiyor.
Erdoğan’ın yabancı devlet insanlarıyla görüşmeleri tıpkı Beyaz Saray mizansenlerinde olduğu gibi fotoğraflanıyor, bazı sembollerin özellikle kullanıldığı vurgulanıyor.
Önceki gün dikkat ettim de bazı resmi açıklamalarda Beyaz Saray jargonu kullanılmaya başlanmış.
Örneğin, Sedat Peker’in iddiaları hakkında, AKP Sözcüsü Ömer Çelik açıklamalar yaparken şu cümleyi kullandı; “Ak Parti olarak iddiaları güçlü şekilde reddediyoruz.”
Açıklamada geçen “güçlü bir şekilde” kalıbı, Amerikan tarzı bir kınama cümlesidir.
Beyaz Saray açıklamalarında, “Kınıyoruz, güçlü biçimde kınıyoruz, çok güçlü biçimde kınıyoruz” gibi sıfatlar kullanır durumun hassasiyetine göre.
“Altını çiziyoruz, şiddetli biçimde, yüksek oranda” türü tanımlamalar da Beyaz Saray jargonudur.
Her şeyleriyle Amerikan taklitçiliği yapan iktidarımız var yani.
Bİ SORALIM BAKALIM
Korkut Eken, Atilla Peker’i Kıbrıs’a neden götürdü?
SÖZCÜ yazarı Saygı Öztürk yine herkesi atlatıp son günlerin en konuşulan ismi Korkut Eken’le konuşmuş.
Eken, Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı’nın öldürülmesiyle kendisinin hiçbir ilgisi olmadığını söylemiş Saygı Öztürk’e.
Eken, Kıbrıs’a gittiğini, o sırada albay olan Galip Mendi ile görüştüğünü hatta Lefke’ye gidebilmesi için kendisine bir araç verdiğini söylüyor.
Söyleşinin en önemli noktası bence Korkut Eken’in, Kıbrıs’a Sedat Peker’in kardeşi Atilla Peker’le birlikte gittiğini söylemesi,
İşte can alıcı nokta bu…
Saygı Öztürk nedense sormamış Eken’e, “Neden Atilla Peker ile gittiniz?” sorusunu.
Atilla Peker o tarihte ne iş yapıyordu?
Korkut Eken’le yakınlığı neydi?
Hangi sıfatla ve hangi amaçla Kıbrıs’a gelmişti?
Bu soruların cevabının verilmesi gerek.
Çünkü Eken; Kıbrıs’a gelme gerekçesini, adada PKK’nın güçlendiğinin öğrenilmesi ve bu konuda bir rapor hazırlanmasının istenmesi olarak açıklamış.
Yani istihbari bir devlet görevi üstlenmiş.
O halde yanında Atilla Peker neden var?
Sedat Peker, 1537’nci videosunu yayınladı ama savcılar hâlâ harekete geçmedi. Bekle Allah bekle, ömür bitecek vallahi…
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları