Can Ataklı yazdı, ''Terörle pazarlık, tıpkı ayı ile yatağa girmek gibidir, sonunda kimin nasıl ezileceğini önceden tahmin etmek zor olmaz...''
Bir eski siyasetçi dostumla konuştum dün. Her taraf karlıydı, İstanbul eğer içinde değil de sadece tepeden izliyorsanız karda çok güzel.
Böyle bir ortamda belki en son konuşulması gereken şey siyasetti ama genlerimize işlemiş bir duygu bu, olmazsa olmuyor işte.
Siyasetçi dostum “Kürt sorunu bizim boyumuzu çok aşıyor, bu artık çok belli” dedi.
“Nedir boyumuzu aşması?” diye sordum tabii.
“Bu iş Türkiye’nin sorunu değil, biz söyleneni yerine getiriyoruz o kadar” diye başladı söze ve devam etti; “Artık bizim konuşmamız bile akla ziyan hâle geldi. Güya umut pompalanıyor ama sonuç hiç de beklediğimiz gibi olmayacak. Bunu hissediyorum. Bana göre her şey çoktan belirlenmiş, kararlar alınmış, sadece halka da anlatmak için zaman kazanılıyor.”
Açıkçası ben de öyle düşünüyorum: Bu iş bizim işimiz değil.
Taa başından beri, ki defalarca yazdım, ekranlarda söyledim, Kürt açılımı yerli malı değil, uluslararası güçlerin Türkiye’ye dayatması, biz sadece bu planı halkın da kabul edeceği biçimde formüle etmeye çabalıyoruz.
İmralı’daki terör lideri ile resmi görüşmelerin başlamasıyla “Bu kez belki çözümde kararlıdırlar” diye ben de umutlanmıştım. Yapılan pazarlıkların muhalefetle paylaşılması ve ortak bir karar alınması hâlinde bu sürecin çok hızlanacağına da inanıyordum. Ancak Başbakan Erdoğan’ın Afrika’ya giderken yaptığı açıklamalar sanıyorum pek çok kişin umudunu yine kırdı.
Erdoğan’ın, destek vereceğini açıklayarak kendi seçmeniyle bile ters düşme riskini göze alan Kılıçdaroğlu ile alay etmesi “Bana ne kredisi veriyorsun, sen kendin muhtaçsın” sözleri can sıkıcı. Oysa Başbakan destek almaya niyetli olmasa bile bunu daha nazik bir üslupla belirtebilirdi.
İktidar terör lideriyle ne yaptığını muhalefete açıklama gereği duymuyorsa da Türk halkının “Orada ne konuşulduğunu” öğrenme hakkı vardır. “Devlet her şeyi açıklamaz, bazı şeyler gizli kalır” söylemi iktidarı kurtarmaz.
Hani şeffaf devlet olacaktı, hani demokrasilerde gizli bir şey olmazdı? İmralı’daki terör lideriyle “görüşme” yapıldığı önce sızmış sonra en yüksek makamlardan resmen açıklanmıştır. O halde artık gizlilik kavramı bu konu için geçerli değildir.
İktidar halkın kuşkularını gidermek ve görüşmelerin seyri ile ilgili açıklamalar yapmak zorundadır.
Yandaş gazetecilere sızdırma bilgiler vermek zaman kazanmak ve kafa karıştırmak için oynanan bir oyundan ibarettir. Gizlilik bahanesi altında sürdürülen ve kamuoyu ile paylaşılmasında ketum davranılan bu pazarlıklar, hiç unutulmasın ki bir süre sonra iktidarın en önemli açmazlarından biri hâline gelebilir.
Terörle pazarlık da, tıpkı ayı ile yatağa girmek gibidir, sonunda kimin nasıl ezileceğini önceden tahmin etmek zor olmaz.
*****
O çocukları bir de 2023’te düşününEn büyük fotoğrafı Posta Gazetesi’nde gördüm. Bir ilkokul. Aynı sınıfta tam 133 öğrenci üst üste ders yapıyor. Çocukların hepsi ne kadar masum, ne kadar sevimli. Gözleri umutla parlıyor. Ama böyle bir ortamda iyi eğitim almalarını bırakın bir şeyler öğrenmeleri bile mümkün mü?
Ancak benim asıl dikkat çekmek istediğim konu gelecekle ilgili. İktidarın bir 2023 hedefi var. Her ne kadar Cumhuriyet’in 100’üncü yılı demeyi pek sevmeseler de, 2023’ü önemsiyorlar.
Bugün 2013’teyiz. 2023’e 10 yıl var.
İşte o aynı sınıfta üste üste oturan ilkokul öğrencileri 2023’te 17-18 yaşındaki gençler olacak. Bugün hepimize çok sevimli, masum ve umut dolu görünen o çocuklar 10 yıl sonra büyük ihtimalle aynı masumiyeti, aynı sevimliliği ve aynı umudu taşımayacaklar. Büyük çoğunluğu neredeyse hiç eğitim alamadığı ya da 4+4+4 sayesinde okulu bıraktığı için muhtemelen işsiz, geleceksiz, amaçsız olacaklar.
Ama olsun. Yetiştiremesek, sokağa mahkûm etsek de, bir çocuk yetmez, ikisi de yetmez, üçü ancak denge sağlar, 4-5-6-7 çocuk doğurmak lazım. Okullar üst üste oturacak öğrencileri, sokaklar işsiz, güçsüz gençleri bekliyor nasıl olsa.
*****
Meğer Çetin Doğan hastalanmasa...Balyoz davasının gerekçeli kararı açıklandı. Yüzlerce subaya 16 yıldan başlayan ağır hapis cezalarının verildiği Balyoz davasının gerekçeli kararından anladığımız kadarıyla da darbeyi emekli orgeneral Çetin Doğan’ın rahatsızlığı önlemiş. Doğan tam darbe yapacağı sırada sağlık sorunları baş göstermiş bunun üzerine darbe teşebbüs hâlinde kalmış.
Yani gerekçeli karara göre eğer Çetin Doğan o sıralarda bir sağlık sorunu ile karşı karşıya kalmasaymış darbe olacakmış. İşte bu kadar. Hani en amiyane tabiriyle, yerseniz. Yargıtay aşamasında ne olur bilemem elbette. Ama bu dava, son zamanların gözde deyimi ile kamu vicdanını iyice sızlatacaktır. Benzer bir olayı biliyorsunuz 27 Nisan 2007’de yaşadık. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt geceyarısı Genelkurmay’ın internet sitesinde bir muhtıra yayınlatmıştı.
Başbakan bunu eksik darbe teşebbüsü olarak nitelemişti. Ne tuhaftır ki o dönemin paşasının herhangi bir sağlık sorunu da yoktu. Hâlâ da yok.
*****
“Kar kalınlığı” arttıkça “hemşehri inceliği” görmek istiyoruz; lütfen zorunlu olmadıkça özel otomobillerinizle trafiğe çıkmayın! (Gani Yıldız)
*****
Terör lideri ile ne konuşuluyor?İktidar terör lideriyle yapılan pazarlıklarla ilgili basit sorulara cevap vermek zorundadır artık. Şu soruların cevabını herhâlde bütün Türk halkı merak ediyor:
- Terör lideri ile görüşmeler neden başlamıştır, talep nereden gelmiştir?
- Görüşmelerde ilk konuşan taraf kim olmuştur?
- Terör liderine ne söylenmiştir?
- Terör liderine söylenecekler daha önceden kimler arasında konuşulmuştur?
- Görüşme öncesi soru ya da öneriler kayda geçirilmiş midir?
- Terör örgütü lideri Türk resmi heyetine ne söylemiştir?
- Terörist liderin soru ya da talepleri kimler arasında değerlendirilmiştir?
- Hangi aşamaya gelindiğinde iktidar tatmin olacaktır?
- Bu görüşmelerin ardından ortak açıklama yapılacak mıdır?
- Görüşmelerle ilgili kamuoyuna ne zaman bilgi verilecektir?
- Terör lideriyle görüşmeler sürecek midir, sürecekse ne sıklıkta olacaktır?
- Herhangi bir anlaşma sağlanmaması hâlinde riskler nelerdir?
- İmralı’daki teröristin kabul ettiklerini dağdaki teröristler kabul etmezse ne olacaktır?
- İmralı dışındaki teröristlerle de görüşme yapılacak mıdır?
- Diğer terör liderleriyle yapılacak görüşmelerde hakem ülke olacak mıdır?
- 12 Ocak’ta Hollanda’da bir toplantı yapılacağı doğru mudur?
- MİT bir istihbarat örgütü müdür yoksa Türkiye adına pazarlık yapma gücü ve yetkisi var mıdır?