Can Ataklı; Öyle şeyler söyledi ki, meğer biz bugüne kadar başka ülkede yaşamışız, hiçbir şey yokmuş Türkiye’de...
Ekmeleddin İhsanoğlu’ndan sonra Erdoğan da Cumhurbaşkanlığı vizyonunu açıkladı bugün. 2500 seçilmiş konuk önünde uzun bir konuşma yapan Erdoğan’ın söylediklerinde yeni bir şey yoktu. Sadece biraz daha sakindi, hakaretlerini bağırarak değil yüksek sesle söyledi o kadar.
Ancak konuşmasının başındaki sözleri dehşet vericiydi. Cumhuriyet tarihini öyle bir anlattı ki, şaşırmamak mümkün değildi.
Başka ülkede mi yaşadık?
Öyle şeyler söyledi ki, meğer biz bugüne kadar başka ülkede yaşamışız, hiçbir şey yokmuş Türkiye’de. Ne zaman ki Recep Tayyip Erdoğan gelmiş her şey bir anda oluvermeye başlamış.
Demokrasiyi de o getirmiş insan haklarını o getirmiş, Alevcilere Kürtlere özgürlük onun sayesinde gelmiş. Yollar, köprüler, tüneller, hastaneler hep onun döneminde olmuş.
Ondan önce her şey kötü, halk perişan sadece küçük bir azınlık mutlu mesut yaşıyormuş.
2. Dünya savaşından söz etti Başbakan. Almanya yerle bir olmuş, Japonya’ya iki atom bombası atılmış ama bu ülkeler şimdi dünyanın en ileri ülkeleriymiş de biz geri kalmışız.
Oysa 2. Dünya savaşından sonra Türkiye çok partili hayata geçti ve o tarihten bu yana yana yakıla eleştirdiği, darbeci, statükocu dediği kesimler hiçbir zaman iktidarda olmadı.
Darbe lafından vazgeçemiyor
Efendim arada darbeler olmuş. 10 yılda bir darbe olmuş.
Şimdi bu da tuhaf değil mi? Son darbenin üzerinden 30 yıl geçti. Şu anda Türkiye’nin ağırlıklı yaş grubu 20-40 arasında. Yani bu kesimden hiç kimse bugüne kadar darbe görmemiş, darbede neler olup bittiğini bilmiyor.
Ama bu kesimden hiç kimse çıkıp da “10 yılda bir darbe oluyordu diyorsunuz biz hiç darbe görmedik ki” demiyor.
Erdoğan’a göre 60-70’li yıllar kayıp. 80’lerde Özalla birlikte biraz nefes alındı ama olmadı. 90’lı yıllar koalisyonlar dönemi, hiçbir şey yapılmadı. Ne zaman ki 2000’li yıllar geliyor halk kendi iradesine sahip çıkıyor.
Sanki ondan önce Menderes’e, Demirel’e, Özal’a, Yılmaz’a, Çiller’e, Erbakan’a oy verenler uzaydan gelmişlerdi. Ya da bugüne kadar bugün AKP’ye oy verenler oy kullanamıyordu da şimdi mi kullanabiliyorlar?
79 yılın eserleri sattı sattı bitiremedi
Hiçbir şey yapılmadığı denilen 79 yılın bütün dev eserlerini sattı sattı hala bitiremedi. Ama lafa gelince ne yapıldı ki?
IMF’ye borcumuz varmış eskiden de bu iktidar kapatmış. “Eskiler borçlanmışlar hep” dedi. Bildik laflar da yine tekrarlayayım, evet IMF borcu yok belki bugün ama tarihin en büyük dış borcu ile karşı karşıyayız, dış borçlarımız 600 milyar doları geçti. Onu saymıyor, söylemiyor tabii.
Millet bilgisiz ya, “İMF borcu bitince borcumuz da kalmadı” zannediyor.
Başbakan “hizmet bazlı propagandanın” tuttuğunu gördü ya, anlatıyor da anlatıyor. Şu kadar yol yaptık. Marmaray’ı yaptık, şimdi köprü de yapıyoruz, binalar diktik, rezidanslar inşa ettik.”
İyi güzel de böbürlenerek anlatıyor üçüncü köprüyü, ondan önce yapılmış iki köprü var, onları nereye koyacağız?
Marmaray yapılmış ya Boğaz köprüsü?
Bakın ben size bir şey söyleyeyim mi, tamam Marmaray iyi bir proje, kimsenin de itirazı yok, ben de defalarca bindim, elimizde böyle hizmet varken kullanmayacak mıyız yani? Ancak Marmaray’dan 40 yıl önce yapılan Birinci Boğaz Köprüsü teknolojik olarak çok daha üstündür. Üstelik dediğim gibi 40 yıl önce yapılmış. İnanmayan iyi bir inşaat mühendisine sorsun.
Marmaray sonuçta metro. Yerin altını kazıyorsun, tünel inşa ediyorsun içinden tren geçiriyorsun. Tek özelliği bunun bir bölümünün denizin içinden geçmesi. Onu da 30 yıl önce İngiltere Fransa arasında yaptılar zaten. Ki ayrıca yapan da biz değiliz. Bizimkiler sadece hafriyat işini yaptı. Teknolojiyi Japonlar yaptı. Sonuçta Boğaz Köprüsü’ndeki hassas teknoloji daha ileridir.
Ayrıca şunu da söyleyeyim. Bırakın Marmaray’ı. SHP’li Sözen döneminde metro inşaatının temeli atılmış, Taksim’den Levent’e kadar kazı işlemleri de bitirilmişti. Sonra Tayyip Erdoğan Belediye Başkanı seçildi. Metroyu açamadı. Neden? Bu kadar yetenekliydi, millete hizmet aşkıyla yanıp tutuşuyordu da neden bitiremedi metroyu?
O zamanlar para yoktu
Neden biliyor musunuz sevgili izleyiciler, birincisi beceriksizlik ama asıl önemlisi para yoktu.
Başbakan’ın kötülediği dönemlerde dünya şimdiki gibi değildi. Bir tarafta NATO ve kapitalist dünya vardı diğer tarafta Sovyetler Birliği. Türkiye yerini Batı bloğu içinde, NATO içinde konumlandırmıştı.
Demokrasi kahramanı olarak andığı Bayar Menderes ikilisi binlerce Türk askerini Kore’de şehit bırakmış, bunun bedeli olarak da NATO’ya kabul edilmişlerdi.
Türkiye NATO’nun emrinde, Sovyet tehditine karşı ileri karakol gibiydi. Dünyanın içinde bulunduğu koşullar nedeniyle Türkiye’ye para akmıyordu. Türkiye kendi yağıyla kavrulan bir ülke konumundaydı.
Buna rağmen ülkenin her tarafına yollarını da yaptı, köprülerini de, havaalanlarını da, barajlarını da, fabrikalarını da.
2000’lerde para bollaştı
Oysa 2000’li yılların dünyası çok farklı. Sovyetler dağıldığı gibi komünizmin etkisi de tamamen ortadan kalkmış, dünya neredeyse tek kutuplu hale gelmiş, para bollaşmış global ekonomi elindeki milyarlarca dolarla dünyanın her yerinde aç kurtlar gibi pazar arıyor.
İşte bu sayede Türkiye’ye çok büyük miktarlarda para girdi. Girdi de bize mi kaldı? Hayır para girdi, inşaatlara, yollara, Marmaray’lara gitti, sonra hepimiz aşırı borçlanarak, önümüzdeki birkaç yılı satarak bu paraları misliyle geri ödedik.
Tamam görüntüde Türkiye eskiye oranla çok daha gelişmiş gibi görünüyor. Her tarafta modern ve dev binalar var. Otoyollara bir kilometre bile eklenmedi ama doğrudur duble yollar yapıldı, onlar da yeni değil, beğenmediği cumhuriyet döneminde yapılmış olan yollar genişletildi o kadar.
Örünüm değişti ama sanaldır bu
Evet, Türkiye’nin görünümü değişti ama bu sanal bir değişme. Bir tür makyaj. Bilimde, sanatta, edebiyatta, sosyal yaşamda gelişme var mı? Kalite yükseliyor mu, düşüyor mu?
Binalar yükseliyor ama doğa da katlediliyor, estetik kaygısı hiç kalmadı, ne kadar sıradan, ne kadar sığ, ne kadar kalitesizseniz değeriniz o kadar artıyor.
Hepinize soruyorum, bu sanal kalkınma sırasında borcunuz ne kadar? Hanginiz ayın sonunu huzur içinde getirebiliyorsunuz. Kredi kartlarınız maaşınızın kaç katı borcu kapsıyor? Bir ülkede önemli olan budur?
Amerikalarda, Avrupalarda eğitim gören, hem de çok iyi eğitim gören çocuklarınız hak ettikleri işleri bulup yine hak ettikleri maaşları alabiliyor mu? Çocuklarınızın yarınından emin misiniz, güven altında olduklarına inanıyor musunuz?
İş güvenliğiniz var mı? Kadınlar gereken önem ve değere kavuştular mı?
Önemli olan bunlardır. Yoksa dünyadaki para bolluğundan yararlanıp herkesi şaşırtan büyüklükteki ve lükslükteki binalar yapmakla bir ülke kalkınmaz. Kaliteniz ne durumda ona bakın siz.
İnsanın içini acıtan
İnsanın içini acıtan, böyle bir zihniyetin “devlete karşı millet” gibi abuk bir sloganla ortaya çıkıp ülkeyi tek başına yönetme sevdasına kapılması ve ne yazık ki günümüzün kalitesizliğine kendini kaptırmış kitlelerin de buna onay vermek için yanıp tutuşmasıdır.
Ama söylüyorum işte, bunlara rağmen Erdoğan kazanamayacaktır. Türkiye henüz bu kadar aşağı inmedi.
Sevgili izleyiciler, Başbakan bildik sözlerle bir vizyon açıklarken diğer tarafta da CHP-MHP’nin ortak adayı Ekmeleddin İhsanoğlu kendine bir yol arıyor.
Gerçi CHP-MHP ortak adayı diyoruz ama sahi siz Ekmeleddin İnsanoğlu’nun arkasında bu iki partiyi görüyor musunuz?
Tanıdıkça sevdiler demek ki
İlk günlerde saçma sapan laflar eden bazı CHP milletvekilleri vardı. “tanıdıkça seviyoruz” veya “dinledikçe daha da ikna oluyoruz” diyorlardı. Sanki görücü usulü ile gençleri evlendiriyoruz.
Şimdi onlar da kalmadı ortalıkta. İhsanoğlu bir yere gidiyor, yanında bir göstermelik CHP milletvekili. Amacı fotoğraflarda yer almak, o kadar.
Peki, böyle seçim kampanyası olur mu? Nereden bulmuşlarsa bulmuşlar, İhsanoğlu’na güya bir halkla ilişkiler ve tanıtım ekibi kurmuşlar. Onlar da zeka seviyesi çok yüksek “Ekmek için Ekmeleddin” diye bir sloganla halktan ilgi ve destek bekliyorlar.
Bana göre çok belli ki İhsanoğlu çok iyi bir çalışma ile değil, bu milletin sağduyusu sayesinde seçilecektir. Türkiye’nin gittiği uçurumu gören sağduyulu vatandaşlar Erdoğan’a hayır demek için belki mecburiyetten belki kerhen oylarını vereceklerdir.
Kaybederse “Zaten bizim adayımız değildi”
CHP ve MHP ise sanıyorum dayatma adayın altında kalmamak için şimdi sessiz durmayı tercih ediyorlar. Yani hesapta “canım Ekmeleddin Bey tam olarak bizim adayımız değil ki, Erdoğan’ı devirmek için geniş tabanlı bir uzlaşma aradık, bu yolla Erdoğan seçimi kaybedebilir” demek istiyorlar.
Ama göreceksiniz Ekmeleddin İhsanoğlu kazandığında Kılıçdaroğlu da Bahçeli de ortaya çıkacak ve sanki seçilen kendi adaylarıymış gibi böbürlenecektir.
Tabii İhsanoğlu’nun kaybetmesi halinde iki partinin liderinin de o koltuklarda bir dakika bile oturması mümkün olmaz, bunu da biliyorlar. Bu nedenle galiba işi biraz rölantiye alıp sorumluluktan bir parça kaçmaya çalışıyorlar.
Neyse, göreceğiz bakalım neler olacak.
Musul’da hala diz çökmüş durumdayız
Sevgili izleyiciler, başbakan bugün de Musul’da kaçırılan ve rehin tutulan konsolosumuzdan ve konsolosluk çalışanlarından söz etti. Hava aynı hava. “Eğer gerçekten Müslümanlarsa bırakırlar.” Dış politikamızın, bölgemizdeki tartışılmaz gücümüzün ne hallere düştüğünü görüyorsunuz değil mi. Koca devlet bir terör örgütünden himmet bekliyor.
Bir de şu Filistin konusu var. Vizyon toplantısında ona da değindi. İsrail biliyorsunuz Gazze’ye yine saldırıyor. Bu saldırıda siviller en önemlisi çocuklar da ölüyor.
Bizim başbakan yine yeri göğü inleten konuşmalar yapıyor, İsrail’i kınıyor, “Bunlar böyle yaptıkça ilişkimiz asla düzelmez” diyor.
Cumhurbaşkanı da dün esti gürledi. İsrail’i kınadı.
Bunlar elbette olacak, Türkiye tepkisiz kalamaz da, bunları söyleyince ne oluyor. İsrail korkuyor mu? Ya da bu tepkimiz üzerine örneğin Müslüman dünya ayağa kalkıp İsrail’e yönelik bir yaptırımı konuşuyor mu? Hayır, kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.
Haydi Gazze’ye gitsenize
Ayrıca, işte tam sırası, başbakan Gazze’ye gitse ya. Bakın tam 14 ay önce “Gazze’ye gideceğim” demişti. O sırada Amerika Dışişleri Bakanı John Carry Türkiye’ye geldi ve çok sert biçimde “Erdoğan Gazze’ye gidemez” dedi.
Başbakan sıkıntılı biçimde ve bağırmadan ”Bize ne karışıyor, o kendi işine baksın” falan gibi laflar etti. Yandaş yalakaları da “Bravo, işte böyle başbakan olmak gerek” diye alkış tuttular. Sonuç. Carry “Gidemezsin” dedi. Erdoğan da yerinden kıpırdayamadı.
Ama diyorum ki şimdi fırsat çıktı. Siz değil misiniz Ortadoğu’nun en güçlü lideri, kalkın gidin Gazze’ye, savaşı durdurun, oradaki Filistinli kardeşlerimize yalnız olmadıklarını gösterin.
Bilmem gider mi? Ama gitmeye kalkarsa İsrail oğlunun gemileri aracılığı ile yaptığı taşımacılığı bitirebilir, onu da hesaplaması lazım.
Evet, bu akşamki süremizin sonuna geliyoruz.
Ay başına kadar tatildeyim
Geçen hafta sizlere “muhtemelen yıllık izne çıkabilirim” demiştim. Ancak daha sonra tatil programı yapamayınca geçen hafta da devam etmiştim. Şu anda kesin bir tatil planımız yok ama ben izninizle biraz tatile çıkacağım. En azından biraz kendimizle baş başa kalırız, bir yaşını dolduran bebeğimizle su sıcak havalarda günün tamamında beraber olma şansı yakalarım.
Ay başında tekrar görüşmek üzere hepinize iyilikler dilerim. Hoşça kalın.
Can Ataklı - Ulusal Kanal Yorum 11 Temmuz 2014