Can Ataklı; AKP kendini 'ezilmiş, horlanmış, itilmiş, ikinci sınıf olarak görmüş' bu kitleleri hizmet ve sadaka bazlı politikalarla derinden etkiledi.
AKP’nin seçimleri kazanmasında önemli bir başarısı var, bunu inkâr etmek mümkün değil.
Nedir o?
Yıllarca sağ iktidarlara, kapitalist politikaları benimseyen partilere destek veren ama bu sistemin aslında öncelikle kendisini ezdiğini ve sömürdüğünü anlayamadığı için yoksulluğundan da hep yakınan geniş bir kesime el uzattı.
Evlerine gıda kutuları gönderdi, hastanelerde sıra beklerken “hatırlı kişilerin” öne geçmesini engelleyen numara sistemini getirdi, kadınlara çocuk maaşı erkeklere işsizlik parası bağladı. Kurduğu gönüllü ekipleri bulundukları bölgede ev ziyaretleri yaptılar, kimsesizlerin hatırını sordular, başı küçük sorunlarla dertte olanların yardımına koştular.
Sonuçta çoğu dindar olduğu için tevekkül sahibi de olan, ezici çoğunluğu az eğitimli, çok az kültürlü, bilimle, sanatla, estetikle, yaşam gustosuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, işsiz ya da niteliksiz olduğu için ekonomide ve üretimde de pek olmayan, küçük kurnazlıklar dışında yaratıcı hiçbir özellik taşımayan geniş bir kitle AKP’nin önce destekçisi sonra da giderek ayrılmaz tabanı haline geldi.
Bu kitlelerin bir başka özelliği de hep sağ iktidarlara destek verdiği ve aslında solun kendi çıkarına daha uygun olduğu gerçeği olduğu halde aşağılık duygusu içinde olmalarıdır.
AKP kendini “ezilmiş, horlanmış, itilmiş, ikinci sınıf olarak görmüş” bu kitleleri hizmet ve sadaka bazlı politikalarla derinden etkiledi.
Doğal olarak sayısı çok yüksek olan bu kesim 12 yıldaki her seçimde AKP’yi iktidar getirdi.
Gazetelere de yansıyan verilere göre AKP iktidarının hiçbir işi, niteliği olmadığı halde direk yardım yaparak ayakta tuttuğu aile sayısı 3.5 milyon.
Seçmen yaşına gelmiş çocukları hariç tutsak bile karı koca oylarının toplamının 7 milyon olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Demek ki bu 7 milyon kişi çok çok önemli bir başka gelişme olmazsa, ne olursa olsun oyunu hep AKP’ye verecektir.
AKP aşağılık duygusu içindeki geniş bir kitleyi duygusal/parasal olarak etkilerken, bir üst gruba da “yolsuzluğa açık” bir ekonomik sistem sunarak ciddi kazançlar sağladı. En tepe kesimin büyük bölümü ise “bugüne kadar görmediği ölçüdeki kazançların” yarattığı özgüven ve şımarıklıkla AKP’nin önce sarsılmaz destekçileri haline geldiler sonra da “dünyanın düzeni böyle” diyerek AKP zihniyetinin de esiri haline geldiler.
Bu uygulamalara Tayyip Erdoğan’ın “pervasız” siyasi çıkışları, ancak mutlakıyet yönetimlerinde görülebilecek bir “tek iş bitirici adam” uyğgulamaları AKP’ye sürekli seçim kazandırdı.
Başta Erdoğan olmak üzere AKP kurmayları, AKP’ye hizmet veren sözde aydınlar ve satın alınmış medya organları buna “milli irade” dediler.
Bir anlamda doğruydu. Sandık elbette demokrasinin tek belirleyici dinamiği değildir, ama en önemli unsurudur.
Her şeye rağmen, üst üste yapılan bütün seçimlerde AKP oyları hep yükseliyorsa “makarnacılar, avantacılar, hepsi eğitimsiz insanlar” edebiyatının da bir anlamı olamaz.
AKP’nin “hizmet ve sadaka bazlı” politikalarına karşı muhalefetin çabaları da hep etkisiz kaldı.
Muhalefet “tamam istismar ediyorlar ama sonuçta halkın büyük bölümü de durumundan memnun” diyerek kendi içinde bile çatıştı.
Açıkçası muhalefet açısından bakıldığında eller kollar bağlanmış gibi..
AKP’nin “milli irade” söylemine karşı “ama avanta, ama makarna” sözleri aslında toplumda tepki de yaratıyor, aşağılık duygusu içindeki kitlelerde “Bugüne kadar ilk kez devlet yoksuluna el uzattı, ama bu vesayetçiler, darbeciler bunu çok görüyor, bütün parayı kendi ceplerine atmak istiyor” duygusu uyandırıyor.
Sonucunda belgeleriyle, görüntüleriyle, ayakkabı kutularıyla, kasalarıyla ortaya çıkarılan hırsızlık/yolsuzluk olaylarına bile inanmıyor, inansa da duyarsız kalıyor.
Kısacası AKP’nin “sözde” milli irade söylemi her şeye rağmen prim yaptığı gibi karşısında olan güçlerin de takatını kesiyordu.
“Kesiyordu” diyorum; çünkü artık bundan sonrası AKP için tehlikeli hale gelmiştir.
Yani artık işin sonuna geliyoruz,
İktidar sarhoşluğunun etkisiyle ülke yönetiminde uygulanan “şımarık” ve “hoyrat” yöntemler artık “yasa ve hukuk tanımaz” aşamaya taşındı.
Daha önce benzer hoyratlıkları hiç olmazsa “demokrasi ve hukuk kılıfına uydurmaya” çalışan iktidar artık buna da gerek görmeden freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı gidiyor.
Milli irade şımarıklığı artık o kadar had safhadaki Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, parti yöneticileri, yandaş ve yalakalar fütursuzca “Yolsuzluk, hırsızlık diyorsunuz, ama halk buna inanmıyor, inanmadığı için de seçimlerde yine biz oy veriyor” diyebiliyor.
Kendi araştırmalarında AKP tabanının bile büyük oranda “17-25 Aralık soruşturmalarının çok büyük bir yolsuzluğu ortaya çıkardığına” inanmasına rağmen milletvekillerine “4 bakanı Yüce Divan’a gönderilmesine ret oyu verilecek” baskısı yapıyorlar ve milletvekilleri de buna boyun eğiyor.
İşin özeti hırsızlık ve yolsuzluk iddiaları yargıda değil sandıkta aklanmış sayılıyor.
Ancak daha da vahim olanı, AKP iktidarının “güç sarhoşluğu” yargıyı da itibarsızlaştırmakta bir sakınca görmedi.
4 bakan yargıdan kurtarılırken “Bu Anayasa Mahkemesi’ne güvenilmez” kampanyası da koordineli olarak yürütüldü.
Bugüne kadar pek çok iktidar yargıyla, Anayasa Mahkemesi’yle çelişkiye düşmüş, çeşitli biçimlerde rahatsızlık dile getirmişti.
Ancak hiç kimsenin aklına “yargıya güvenmeyin” algısı yaratmak gelmemişti.
Bu demokrasinin altının oyulması, hukukun yok sayılması demektir.
Açıkçası tuzun da kokması anlamına gelir ki, işte buna demokrasi bile çare bulamayabilir.
Büyük oy tabanını oluşturan eğitimsiz, kültürsüz, sosyal ve ekonomik hayatın içinde olmayan, aldığı üç kuruşluk yardımla tembelliğe itilen ama bundan da hiç rahatsız olmayan kesimler, bunun ne anlama geldiğini de anlayamayabilirler ama Türkiye’nin sayıca az olmasına rağmen itici-taşıyıcı gücü olan, eğitimli, kültürlü, sosyal ve ekonomik hayatın içindeki, bilim, sanat, estetik duyguları gelişmiş insanlarının tahammül sınırları zorlanıyor.
Bu durum seçimlerden önce çok ciddi sancılara ve toplumsal gelişmelere neden olacaktır. Türkiye’nin itici gücünün dinamiği artık harekete geçecektir.
2015 Türkiye’nin bu iktidar zihniyetinden kurtuluş yılı olacaktır.
Zaten aksinin olması tarif edilemeyecek kadar tehlikeli bir durumdur.
Can Ataklı