loading
close
SON DAKİKALAR

Muhalefet, AKP kongresi için ve tüm devlet görevlileri için suç duyurusunda bulunmalı

Can Ataklı
Tarih: 25.03.2021
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Ancak sıra AKP’ye gelince akan sular duruyor. Ne maske, ne mesafe ve hatta ne de temizlik kurallarına asla uyulmuyor. Normal vatandaşlara, hakkını arayanlara karşı şahin kesilen devlet görevlileri ise bu konuda kıllarını bile kıpırdatmıyor.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bir gövde gösterisi uğruna ya Rab koca ülke ateşe atılıyor

İşin şakası yok aslında.

Normal koşullarda dün Ankara’da yapılan AKP kongresine katılanların tamamı en az 15 gün süreyle karantina altına alınmak zorundadır.

Koronanın açık biçimde hızla tırmandığı bir sırada on binlerce insanı “lebalep” halde saatlerce tutmak büyük sorumsuzluktur.

AKP Genel Başkanı ve partililer bu durumdan çok hoşnut olabilirler.

Hatta sırf “reisleri uğruna” hastalanmayı bile göze alabilirler.

Ama bunu AKP ile hiç ilgisi olmayan milyonlarca insanı tehlikeye atacak biçimde yapamazlar.

Peki neydi dünkü o büyük şovun anlamı?

Başta Erdoğan olmak üzere ülkeyi yöneten kadronun tamamı nasıl oldu da böylesi bir fotoğrafın içinde yer aldı?

Cevabı çok basit;

AKP bütün anketlerde çöküyor.

Oy oranı yüzde 30’larda.

Küçük desteği MHP’nin de gücü giderek eriyor.

Böyle bir durumda gövde gösterisi ile halka ve rakiplere, “Biz daha da büyüyerek karşınızdayız” demek için yapıldı dünkü kongre.

Ne pahasına?

Tepe noktaya gelen koronanın çok daha vahim biçimde çok büyük kitleleri etkisi alma pahasına.

81 ilden sayısız otobüsle on binler geldi Ankara’ya

Saatlerce kongrenin yapıldığı salonun etrafında bekleştiler.

Erdoğan ve kurmayları, kalabalıklara yönelik en küçük bir uyarıda bile bulunmadı.

Tam tersine kongreyi düzenleyen ekip, halkın daha da sıkışık olması ve böylelikle daha muhteşem bir kalabalık görüntüsü verilmesi için alanın çevresini bariyerlerle kapattı.

Bu tabloları, koronanın ilk gününden beri çok ciddi biçimde araştırmalar yapan ve dünya ölçeğinde de hatasız sonuçlara ulaşan Polimetre’nin son raporundan aldım. Bir ayda mavi illerin bile nasıl renk değiştirdiğini görüyoruz. Ülkeyi yöneten kadronun bunu gördüğü halde sırf gösteriş için tüm ülkeyi tehlikeye atmasının hesabı mutlaka sorulmalıdır.

Türkiye’deki korona tablolarını görüyorsunuz. Bir ay önce mavi olan yerlerle birlikte sarı olanlar da tümüyle kırmızıya dönmüş durumda. Herkesin çok daha dikkatli olması gereken bir anda, iktidar partisinin bu kadar sorumsuz olması akıllara durgunluk verecek ölçüdedir.

Bu tablo daha da kırmızı hale gelirse ki gelmesi çok büyük olasılık, hasta sayısında ve ölümlerde ani artışlar gerçekleşirse sorumlusu kim olacaktır?

Bir güç gösterisi için koskoca bir ülkeyi ateşe atmak nasıl tanımlanabilir acaba?

NOT: Başlıktaki cümleyi hatırlamayanlar için söyleyeyim Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şehitleri’ne şiirindeki “Vurulmuş tertemiz alnından yatıyor, bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor” dizesine naziredir.

BUNU YAZMAK GEREK

Muhalefet, AKP kongresi için ve tüm devlet görevlileri için suç duyurusunda bulunmalı

Tam bir yıl oldu korona yasakları başlayalı.

Bir yıl içinde iki kez toplam olarak 6 ay boyunca lokantalar, kahveler, barlar, eğlence yerleri kapalı kaldı.

Sinemalar, tiyatrolar, müzikholler, havuzlar, spor salonları, halı sahalar hâlâ kapalı.

Maçlar seyircisiz oynanıyor.

Polisler maskesiz gezenlerin, topluca eğlenenlerin peşinde sürekli ceza yazıyor.

Demokratik haklarını kullanmak için bir araya gelen küçük gruplara asla izin verilmiyor.

Şirket, dernek, vakıf genel kurulları yapılamıyor.

Ancak sıra AKP’ye gelince akan sular duruyor.

Ne maske, ne mesafe ve hatta ne de temizlik kurallarına asla uyulmuyor.

Normal vatandaşlara, hakkını arayanlara karşı şahin kesilen devlet görevlileri ise bu konuda kıllarını bile kıpırdatmıyor.

Eğer korona Türkiye’de ağır biçimde seyrediyorsa iktidarın bunda vebali çok büyük.

Uzun uzun saymayayım, 30 bin umrecinin kontrolsüz biçimde ülkeye gelmesinden Ayasofya açılışına, kontrolsüz Kurban Bayramı’ndan miting gibi yapılan cenaze törenlerine, lebalep il kongrelerinden sarayda çalgılı eğlencelere kadar yaşananlar koronaya büyük bir alan yarattı..

Buna devletin ilgili birimleri de ses çıkaramadı.

Muhalefet de pek etkili olamadı.

Ancak bu kez muhalefet kendini göstermeli.

On binlerce kişinin davetli olduğunu, bu nedenle korona önlemlerinin uygulanma olanağının olmadığını bildiği halde AKP kongresine izin veren Ankara Valisi, hiçbir önlem alınmadan kongrenin yapıldığı salonun içinin ve dışının on binlerce kişi tarafından lebalep doldurulmasını önlemeyen Ankara Emniyet Müdürü hakkında mutlaka suç duyurusunda bulunmalıdır.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Emin Şirin’den “milli hükümet” önerisi

Emin Şirin, AKP’den seçilen ama daha ilk anda Türkiye’nin nereye gideceğini anlayarak partiden istifa eden ilk milletvekiliydi hatırlarsanız.

Pek çok kez bir araya gelir, karşılıklı fikirlerimizi söyler, derin sohbetler ederiz.

Pandemi nedeniyle şu sıralar görüşmek pek mümkün olmuyor.

Önceki gün Emin Şirin’in bir tweet dizisini gördüm.

Ülkenin çok kötüye gittiğini gördüğünü söyleyen Şirin, Erdoğan’a şunları tavsiye ediyordu:

Yapmayacak, yaptırmayacaklar ama söylemiş olalım: Sn. Erdoğan’ın, kamplaşmadan, bazı davranışlarından ve yetkilerinin bir kısmından vazgeçip kuvvetler ayrılığına dayanan bir durumu kabullenerek geniş tabanlı bir hükümete razı olması bir çaredir.

Parlamenter rejime dönmesi bir başka çaredir..

Muhalefet partileri ise, madem durumdan şikâyetçiler ve ülkeyi daha iyi idare edeceklerini iddia ediyorlar, inandırıcı bir şekilde erken seçim istemeliler.

Çare; eğer yetkilerinin önemli bir kısmını TBMM’ye devretmiş bir cumhurbaşkanının kuracağı bir Türkiye ittifakıdır.

Olamıyorsa (ki zor) o zaman süratle kazasız, belasız, hilesiz, hurdasız, neticesi uygulanacak bir seçime gitmektir.

DEDİKODU

Erdoğan, Çiller hamlesi yapabilir yaparsa ne olur?

Siz bu yazıyı okurken belki de gerçekleşmiş olabilir veya tamamen dedikodudur bilemiyorum ama saray çevrelerinden aldığım bilgilere göre Tansu Çiller, hükümete dışişleri bakanı olarak girebilir.

Birçok kişi burun kıvırsa da Tansu Çiller’in hükümete girmesi, oylarının hızla erimesiyle panik içinde olan Erdoğan’a içerde ve dışarıda biraz daha zaman kazandıracaktır.

Bakın Erdoğan eğer gerçekleşirse Çiller’le kaç taş vuruyor;

Amerika’da iktidara gelen Demokratlarla iyi ilişkisi var ve bakan olması halinde AKP içindeki demokratlarla dost olan tek kişi olacak.

Eşi Özer Çiller sayesinde İstanbul büyük sermayesi ile yeniden dostane ilişkiler kurulması sağlanabilir. Ayrıca Özer Çiller’in Londra’da yaşayan ve büyük para işleri yapan bir dostu ile birlikte, Türkiye’ye çok ciddi para bulabileceği konuşuluyor.

Çiller’in aktif biçimde ortaya çıkması Meral Akşener’in yükselişini önleyecek bir faktör olarak görülebilir.

AB ile ilişkiler de iyi olur. Çiller bugünkü koşullarda Türkiye’yi Gümrük Birliği’ne sokan kadın olarak, Avrupa ülkeleri ile Erdoğan’ın soğuklaşan ilişkilerini ısıtabilir.

Pek çok kişiye komik gelse de geçmişte DYP’ye oy vermiş özellikle kırsal kesimde yaşayan çok sayıda kişi, Çiller’i ‘Kardak kahramanı’ olarak görüyor.

Erbakan’dan koparak “Gömlek değiştirdik” diyerek siyasette yükselen Erdoğan, son zamanlarda tekrar özüne dönme çabası içinde. Çiller’in varlığı Erbakan’la yapılan Refah-Yol Hükümeti’ni ve 28 Şubat’ı hatırlatacaktır pek çok kişiye.

Dışişleri bakanı olursa Tansu Çiller, kısa sürede Türkiye’nin ikinci kişisi haline gelir, bu da vitrinin güçlenmesi demektir ve Erdoğan’a hayli yarar sağlar.

Bunları yazdıktan sonra kendi görüşümü belirteyim; Eğer yaparsa/veya yaptıysa, Çiller hamlesi Erdoğan’ın son zamanlardaki en akıllı taktik hamlesi olacaktır. Bu, Türkiye için hayırlı değildir. Erdoğan’ın deforme olmuş bir Çiller’den medet umması sadece kendisine zaman kazandırır.

YENİ ÖĞRENDİM

CHP’nin 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı için Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açtığını yazmıştım, ama…

İstanbul Sözleşmesi’nin AKP Genel Başkanı tarafından kaldırılmasının anayasaya aykırı olduğunu, üstelik Erdoğan’ın anayasaya aykırı bu kararı yine anayasaya aykırı bir başka Cumhurbaşkanlığı kararına dayanarak verdiğini yazmıştım dün.

Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre, uluslararası anlaşma ve sözleşmeler, Meclis onayından geçiyor ve bu şekilde kanun haline geliyor.

Cumhurbaşkanının bir kanunu tek başına iptal etmesi mümkün değil.

Erdoğan bu kararı 2018 yılında çıkardığı 9 sayılı kararnamenin 3’üncü maddesine göre aldığını yazıyordu iptal kararında.

Yazımın sonunda CHP’nin bu Cumhurbaşkanlığı kararı ile ilgili anayasa maddesine iptal davası açtığını, mahkemenin hâlâ bir karar vermediğini yazmıştım.

Yazım üzerine Anayasa Mahkemesi Basın Müşavirliği’nden bir görevli aradı, “O başvuru ile ilgili işlem yapıldı ve iptal talebi reddedildi. İlgili karar Resmi Gazete’nin 31200 sayılı nüshasında 2018/126 sayılı karar olarak yayınlandı” dedi.

Daha ben sormadan da ekledi; “Cumhuriyet Halk Partisi adına yapılan iptal başvurusunda, yazınızda söz konusu olan 3’üncü madde yok. İptal başvuruları diğer birkaç madde için yapılmıştı. Bu nedenle mahkeme 3’üncü madde hakkında hiçbir inceleme yapmadı.”

Vay canına.

Ben de “hukuksuzluğu daha yapıldığı an görmüşler ve harekete geçmişler” diye sevinmiştim.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları