Muharrem İnce ile ilk “sıcak temas” sağlandı
Can Ataklı; Çok heyecanlıydı Meryem, “Çocuğum için girdim siyasete” diye başladı “Onlara bizim yaşadığımız gibi bir ülke bırakmak içime sinmiyor, bir şeylerin değişmesi gerek.” Ben de merakla “Neden Muharrem İnce?” diye sordum.
ANALİZ
Okulları açmak cinayettir
AKP Genel Başkanı Erdoğan, okullarla ilgili yeni bir karar aldı ve ilkokulların tamamı ile orta ve lise son sınıfların yüz yüze eğitime başlamasına karar verdi.
Ama ne açılma?
Çocuklar haftada iki gün gidecekler, okulda kalma süreleri azalacak, diğer günler uzaktan eğitim sürecek, istemeyen veliler çocuklarını okula göndermeyecek, onlara uzaktan eğitim verilecek.
Okullar kademeli de olsa neden açılıyor?
Çünkü bizim Bilim Kurulu (aslında ne biliiim abi kurulu) koronanın gençlerde özellikle çocuklarda çok etkili olmadığına hükmetmiş.
Dünyadaki örnekleri de bunu söylüyormuş.
Çocuklar virüsü kapsalar bile kolay kolay hasta olmuyorlarmış. Hele ağır durumlar neredeyse hiç görülmemiş.
O halde okulların açılmasında ve küçük çocukların okula gitmeye başlamasında sakınca yokmuş.
Elbette tıbbi olarak söyleyecek bir sözüm olamaz.
Ancak basit bir mantıkla şunu söylemek istiyorum.
Çocuklar virüsü kapsalar bile hastalanmıyorlar belki ama virüsü taşıyorlar.
Yüzlerce çocuk, ne kadar önlem alırsanız alın, ne kadar tembih ederseniz edin, bir araya geldiklerinde içli dışlı olacaklar.
Kaçınılmazdır bu.
Hepimiz çocukluk yaşamadık mı?
Bu da demektir ki, eğer bir çocuğa virüs bulaşmışsa diğer hepsine de bulacaktır.
Tamam, çocuklar belki hastalanmayacak ama bu virüsü evlerine taşımayacaklar mı?
Anne babalar virüse karşı çocuklar kadar dirençli değil ki?
Onlara bulaştığında hastalanmaları ve koronanın “semptomlarını” gösterme olasılıkları çok yüksek olmayacak mı?
Şimdi düşünün, bir okuldaki bir veya birkaç çocuğun evindeki anne, baba, abi, abla, teyze, hala, anneanne, babaanne, dedenin koronaya yakalandığı öğrenildiğinde, diğer velilerin paniği ne olacaktır?
Kendi çocuğunun virüs taşıdığından habersiz pek çok veli, herhangi bir çocuğun evinde korona görülmesi halinde kendi çocuğunu okula göndermek isteyecek midir?
Ne zamandan beri öneriyorum, sadece ben de değil, pek çok kişinin önerisi bu.
Bu kadar kasmaya, zorlamaya gerek yok.
Okullar ara tatil sonuna kadar tatil edilmeli.
Hatta uzaktan eğitim bile kesilmeli.
İşte zaten işin püf noktası bu.
İktidar yine beceriksizlik yaptı, eğitim konusunda gerekli hazırlıkları yapamadı.
Şu anda 3 milyon çocuk uzaktan eğitim almakta zorlanıyor.
Çünkü ya televizyonu ya bilgisayarı yok.
Bütün iri konuşmalarına rağmen Milli Eğitim Bakanlığı bu sorunu çözemedi.
Şimdi bu beceriksizliklerini kapatmak için küçük çocukları okula sürüp, eğitimdeki sorunun yarısını gidermeye çalışıyorlar.
İktidarın hazırlık yapamaması, eğitimi iyi koordine edememesi yüzünden, şimdi milyonlarca çocuk araziye sürülüyor.
Korkum şu; pek çok veli bu yıl çocuğunu okula göndermek istemeyebilir.
Bunların sayısı yüzbinleri bulursa ne yapılacaktır?
Evindeki birinin koronaya yakalanması nedeniyle karantinaya alınacak ve bu nedenle okuldan uzaklaştırılacak olan çocuğun ve arkadaşlarının psikolojisini düşünen oldu mu acaba?
BUNU YAZMAK GEREK
Korona ölümleri sadece Türkiye ve Güney Afrika’da artıyor
Polimetre’nin son araştırma raporu geldi.
Korona konusunda aylardır son derece ciddi araştırmalar yapan ve analizleyen Polimetre’nin son raporunda, Türkiye için hiç de hoş olmayan bir tablo çiziliyor.
Dünyanın bütün ülkelerinden alınan resmi sonuçlarla yapılan analizler sonucunda koronanın öldürme oranının tüm dünyada düştüğü ancak sadece Türkiye ve Güney Afrika’da yükseliş içinde olduğu saptandı.
Korona genel olarak azalmıyor ama ölüm olaylarında düşüş görülüyor.
İşte bu koşullar altında okulları açmaya karar veriyorlar. Tehlikenin boyutunu görüyorsunuz değil mi?
Şimdi gelelim Polimetre’nin son raporundaki sonuç bulgularına;
– Ekim 2020 ayında olgu sayılarının;
– Avrupa ve Kuzey Amerika’da artacağı,
– Avrupa kıtasındaki artışın yüzde 37-67 arasında olacağı,
– Amerika ve İngiltere’de artacağı,
– İngiltere’de artışın çok yüksek (yüzde 140-173) olacağı,
– Güney Amerika’da azalacağı,
– Brezilya’da azalacağı hesaplanmaktadır.
– Dünya genelinde toplam olgu sayısının artıp artmayacağı belirsizdir.
– Türkiye’de ekim ayında, olgu sayılarının 36-52 bin arasında gerçekleşeceği hesaplanmaktadır.
– Eylül ayında virüsün öldürücü etkisi dünya genelinde azalırken, Türkiye’de artmıştır.
– Dünya genelinde yüzde 2.1 olan virüsün öldürücü etkisi Türkiye’de yüzde 4.1’dir ve bu dünya ortalamasının (yüzde 1.9) iki katından fazladır.
– Eylülde Türkiye’de virüsün öldürücü etkisinin ağustosta yüzde 92 arttığı hesaplanmaktadır.
– Bu raporda incelenen ülkeler arasında, virüsün öldürücü etkisi en yüksek olan ülke Güney Afrika,
ikinci ülke ise Türkiye’dir.
– Ekimde ölüm sayılarında, bu raporda incelenen ülkelerden Amerika ve Brezilya’da azalma, İngiltere ve Türkiye’de ise artış beklenmektedir.
– Ekim ayında ölüm sayılarının dünya genelinde azalacağı, Asya’da artacağı, Avrupa’da bir
miktar artabileceği, Afrika, Kuzey Amerika ve Güney Amerika’da azalacağı hesaplanmaktadır.
– Türkiye’de ise ölüm sayılarında eylüle göre yaklaşık yüzde 50 artış beklenmektedir.
SON SÖZ:
– Dünyada ve Türkiye’de KOVID-19 kaynaklı olgu ve ölümlerin sona ereceğine dair henüz bir işaret yoktur. Tersine 2. dalga daha şiddetli olarak gelmektedir.
– Özellikle Avrupa’da 2. dalga etkisini çok şiddetli olarak göstermeye başlamıştır.
– Avrupa’da 2. dalga ilkinden daha etkili olmaktadır.
– Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı verileri şeffaflaştırması, halkın kendi sağlığını korumasına
yardımcı olacaktır. Hangi ilçede, ne zaman, kaç kişinin salgına yakalandığını ve yaşamını
yitirdiğini bilmek, Türkiye’de bulunan herkesin hakkıdır. Bu bilgi, halkın tercihleri ve vereceği
kararlar açısından son derece önemlidir. Hastalık ve ölüm sayılarının yoğun olduğu yerlerden
uzak durmasına yardımcı olacaktır.”
– Bu bilgilerin gizlenmeye devam edilmesi halinde, salgına yakalananların ve yaşamını yitirenlerin sorumluluğu, bilgileri gizleyenlerin üzerinde olacaktır.
BAŞIMDAN GEÇENLER
Muharrem İnce ile ilk “sıcak temas” sağlandı
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP adayı olan Muharrem İnce ile yıldızımız bir türlü barışmadı.
İnce’yi hiç tanımam.
Hiç konuşmadım.
Sadece bir kere Halk TV’deki bir yayından çıkarken selamlaştım o kadar.
Cumhurbaşkanlığı seçimi gecesi yaptığı hatalardan ötürü eleştirdim.
Muhtemelen çok içerledi.
Birkaç yazı üzerine aradı, sitem etti, “Bir kahve içme ve yüz yüze görüşme teklifi” yaptım, çok iyi olacağını söyledi ama aramadı.
Önceki gün Kanal D’den tanıdığım sevgili arkadaşım Meryem Şengül Kala aradı.
“Can Bey mutlaka görüşelim artık, siyasete atıldım” dedi.
“Ne güzel, siyaset deyince?” diye sordum.
“Muharrem İnce’nin ekibindeyim, kurucular kurulu içinde yer aldım” cevabını verdi.
Pazartesi akşamüzeri güzel bir kafede buluştuk.
Çok heyecanlıydı Meryem, “Çocuğum için girdim siyasete” diye başladı “Onlara bizim yaşadığımız gibi bir ülke bırakmak içime sinmiyor, bir şeylerin değişmesi gerek.”
Ben de merakla “Neden Muharrem İnce?” diye sordum.
“Çok inançlı, kararlı, samimi” diye başladı söze.
Sonra devam etti benim soru sormama gerek bırakmadan; “Şu ana kadar 30 il gezdik. Halka çok yakın. Herkes bezmiş bu iktidardan ve alternatif arıyor. Muharrem Bey alternatif mi? Bana göre evet, bu heyecanın siyasette mutlaka bir yeri olmalı.”
Sözünü kestim “Peki nasıl güven sağlayacak, o gece ve sonraki günlerde yaptığı açıklamalarla hayli itibar kaybetmedi mi?”
Meryem, “Haklı olabilirsiniz ama biz artık bugüne bakıyoruz, halkın ilgisini, sevgisini, arayışını hissediyoruz, inanın sadece CHP’liler veya CHP’ye kızanlar gelmiyor yanımıza, toplumun her kesiminden, her inancından insanlar kucak açıyor” diye konuştu.
Sevgili arkadaşımın, bana da sürpriz olan bu siyasi yolculuğa çıkması beni de heyecanlandırdı.
Dilerim Türkiye’nin geleceği ile ilgili hayallerini gerçekleştirebileceği ortamı bulur.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Basit korona önlemlerine öfkelenmemek gerek
Canan Karatay dilini pek tutmayan bir doktor.
Mucize diyetiyle tanınmıştı ilk önce.
Televizyonların vazgeçilmez isimlerinden biriydi.
Ama hem diyeti tartışıldı tıp aleminde hem de başka tıbbi konularda vatandaşa sunduğu öneriler tepki çekti.
Korona nedeniyle de bazı “basit önlemler” önerdi Canan Hoca.
Örneğin “Kelle paça virüsü öldürüyor” dedi.
Başka doktorlar bu açıklamalara büyük tepki gösterdiler.
Canan Karatay son olarak “Karbonatlı su ile gargara yapın” demiş.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan da buna karşı yaptığı açıklamada, “Bir TV kanalından bana sordular. (Halk da bunun yalan olduğunu biliyor, bu insanlar gündeme gelmek için bunları uyduruyor) dedim. (Halk merak ediyor) dediler. Oysa halk merak etmiyor. Merak etmesi için uğraşmayın lütfen. Bu saçmalıkları haber yaparken lütfen düşünün. Bu kadar bilimsel gelişmelerden ve bilgi birikimden sonra tuzlu suyla, karbonatla gargara, kelle paça ile salgının önleneceği yalanlarıyla halkın yanıltıldığı günlere geri dönmeyelim. İleri gideceğimize taş devrine geri dönmeyelim” diye konuşmuş.
Ben de diyorum ki, “Yapmayın hocam, Canan Hanım da bir tıp uzmanı, söylediği kesin bir bilimsel çözüm olmasa bile pratik çözümlerden biri olabilir. Sadece bu da değil, halkın uyguladığı, herhangi bir zararı olmayan pek çok korunma yöntemi var. Bunların çoğu da gerçekten koruyucu olabiliyor. En azından psikolojik etkisi var.”
Bana göre basit ve zararsız önlemlere şiddetle karşı çıkmamak gerek.
Bir örnek vermek istiyorum.
Geçenlerde “eter koklamanın da önlem olduğunu” öğrendiğimi, bu konuda hazırlanan bilimsel bir çalışmanın bakanlığa sunulduğunu, ancak konunun Etik Kurulu’na aktarılarak adeta savsaklandığını yazmıştım.
Oysa pek çok hemşire arayarak “Biz biraz kırıklık hissedince eter koklarız ve zımba gibi oluruz, ayrıca eter koklayan hiçbirimizde koronaya rastlanmadı” dedi.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları