Can Ataklı yazdı, ''Milli günlerin en aktif ismi Mustafa Sarıgül, herkesin ayakta olduğu bu bayramda pasif kaldı?''
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım; Ankara’daki Cumhuriyet kutlamaları “yasa dışı” olduğu ya da “Birinci Meclis Binası’nın önünün miting alanı olmaması” nedeniyle yasaklanmadı.
Ankara Valiliği bir “istihbarat” almıştı ve buna uygun olarak önlemlere başvurulduğunu belirtilmişti. Yoksa kimsenin halkın yürümesinden rahatsız olduğu falan yoktu.
Ama “istihbarat” vardı.
Bu nedenle de valilik kalabalıkların Birinci Meclis Binası’nın önüne gelmesine engel koymuştu.
Sanıyorum benimle birlikte pek çok kişi merak ediyordur.
Soru şu; “Ankara Valisi’ni halkla karşı karşıya getiren bu istihbarat neydi?”
Alınan bu istihbarat sonucu sadece kalabalıkların Ulus çevresine sokulmaması önlemine mi başvuruldu? Yoksa alınan istihbarat sonucu “olabilecek bir provokasyon” önlendi mi?
Bu nedenle gözatına alınan, yakalanan ya da günün moda deyimiyle etkisiz hâle getirilenler oldu mu?
Bunların hiçbirini bilmiyoruz.
Bildiğimiz, Ankara polisi on binlerce kişinin üzerine 2 ton su sıktı, gaz bombaları attı. Polisin yarattığı dehşet dışında ise hiçbir provokasyon olmadı.
Halk ya da “illegal örgütler” galeyana gelip sağı solu tahrip etmedi, camları kırmadı, birbirini yaralamadı, kimse ölmedi.
O zaman iki şık var:
1- Ya alınan istihbarat sonucu gereği yapıldı ve sorun giderildi.
2- Ya da böyle bir istihbarat hiç yoktu. Sadece hakı korkutmak ve Ulus’a akın akın gelinmesini önlemek amaçlanıyordu.
Dün öğle saatlerine doğru Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 29 Ekim olayları nedeniyle soruşturma açtığını öğrendik.
Savcıların polis tarafından çekilen video kayıtlarını incelediği ve bunlardan sorumluları saptamaya çalışılacağı belirtiliyor.
Savcılar, herhalde Ankara Valisi’nden de “nasıl bir istihbarat alındığını” da soracaklardır.
Ayrıca Ankara Valisi’nin de kamuoyuna bir açıklama borcu var.
Ankara’da halk Birinci Meclis Binası’nın önünde toplandı. Polis terörü olmasa binanın önünden geçip Anıtkabir’e doğru yürüyecekti.
Nitekim polis terörü sona erdikten sonra da yüz binlerce kişi hiçbir olaya meydan vermeden Ankara’yı baştan başa geçip Anıtkabir’e vardı.
O halde Vali hiç vakit geçirmeden “aldıkları istihbaratı” halka açıklamak zorundadır. Bunu açıklamalı ve “halkın nasıl bir badireden kurtulduğu” herkesçe bilinmelidir. Aksi hâlde ikinci şık geçerli olacaktır.
Yani amacın sadece Cumhuriyete, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılığını göstermek isteyenlerin korkutulmak olduğu.
*****
İlk’leri konuşmak güzel de
Özellikle medyamız 29 Ekim kutlamalarındaki “ilk”ler üzerinde çok durdu.
Neydi bu “ilk”ler?
Çankaya’da ilk kez bir resepsiyon için “eşli” davetiye gönderilmişti.
Cumhurbaşkanı ilk kez 29 Ekim kabullerini Meclis’te değil Çankaya Köşkü’nde yaptı.
Emine Erdoğan da ilk kez Köşk’teki bir resepsiyona katıldı.
Hayrünnisa Hanım ilk kez Cumhuriyet Bayramı resmi törenlerine katılıp Şeref Tribününde oturdu.
Cumhurbaşkanlığı için alınan milyon dolarlık otomobil de ilk kez 29 Ekim’de kullanıldı.
Bir ilk daha var tabii; ama o, iktidar yanlılarının “demokrasi zaferi” gibi sunabileceği türden değil.
İlk kez bu Cumhuriyet Bayramı’nda elinde Türk bayrağı ve Atatürk posteri olan on binlerce kişinin üzerine su fışkırtıldı, gaz bombası atıldı.
Ancak bu ilk’lerde ilgimi çeken bir ayrıntı var. Başbakan Erdoğan ilk kez Çankaya’daki bir resepsiyona eşi Emine Hanım’la birlikte katıldığını belirtirken “Bugüne kadar bizi davet etmeyenler utansın” dedi.
Başbakan Erdoğan’ın bu tepkisini anlamamak mümkün değil.
Ancak şu da bir gerçek ki, 5 yıldır Çankaya’da Abdullah Gül oturuyor. Gül’ün Cumhurbaşkanlığı ile “türbanlı biri Çankaya’da nasıl oturur?” tartışmaları da sona ermişti.
Daha önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in tavrı eleştirilebilir ama son beş yıl içinde Abdullah Gül pekâlâ da eşli davetler verebilirdi.
Kimileri şartların oluşmasının beklendiğini söyleyebilir de, beş yıl az bir süre değil ki.
Son bir not da “Çankaya resepsiyonunu demokrasi tablosu gibi” sunanlara: Gelecek yıl bir general türbanlı eşiyle gelirse daha mı demokrat olmuş olacağız?
*****
Polisin Cumhuriyet Bayramı kutlamalarındaki tutumu bir kez daha gösterdi ki, “göz yaşartan bir ileri demokrasi demokrasi” anlayışımız var. Tabi biber gazının yardımıyla...
(Gani Yıldız)
*****
Cumhuriyet mitingleri ile bu farklıOlaylı Cumhuriyet kutlamalarının AKP’ye yaradığı, CHP’nin ise yanlış bir politika izleyerek hasar gördüğü görüşleri var.
Bu yorumları yapanlar Cumhuriyet mitinglerini hatırlatarak “O gösterilere katılanların söylemleri mütedeyyin insanları AKP’ye itmiş ve bağları kuvvetlendirmişti, bu gösteriler de aynı etkiyi yapar” diyorlar.
Ben aynı kanıda değilim, çünkü ikisi çok farklı.
Cumhuriyet mitingleri o tarihte Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı nedeniyle laik kesimde bir hassasiyet yaratmış ve milyonlar sokağa dökülmüştü. Bu kalabalıklar diğer kesimleri korkutmuştu, pek çok kişi o mitinglere katılanlarla kendi aralarında bir bağ kuramamıştı.
Ancak Cumhuriyet Bayramı türban karşıtı bir laiklik gösterisi değildi. AKP’ye gönül vermiş pek çok kişiyi de heyecanlandıran bir günde, kutlamacılara anlamsız saldırıda bulunulması herkesi rahatsız etti.
*****
Sarıgül şaşırttıCumhuriyet Bayramı akşamı İstanbul’da trafik her yerde felç oldu.
Barbaros Bulvarı’nda on binlerce kişi ellerinde bayraklarla Beşiktaş’a yürüyordu.
Bağdat Caddesi daha öğleden sonra yüz binlerin gezinti alanı haline gelmişti.
Bakırköy’de, Kartal’da on binler sokaklardaydı.
Boğaz’ın birinci köprüyü gören bölgelerinde de milyonlarca kişi havai fişek, ışık ve ses gösterisini merakla bekliyordu.
Buna bir de “Bayram tatili dönüş trafiği” eklenmişti.
Bu kutlamaların birinden ötekine gitmeye çalışırken, bir dostum “dikkatini çekti mi her yıl en coşkulu kutlamaları yapan Şişli Belediyesi ve Mustafa Sarıgül bu yıl hiç ortalarda yok” dedi.
Gerçekten de şaşırtıcı bir durum.
30 Ağustos’ta Şişli Halaskârgazi Caddesi bayraklar ve Atatürk posterleriyle adeta giydirilmişti.
29 Ekim’de ise aynı caddede birkaç büyük bayrak ve bir de Sarıgül’ün kutlama posteri asılıydı.
Ne Cumhuriyet yürüyüşü ne başka bir şey. Galiba sadece bir konser vardı o da bir gün önce.
Peki ne oldu da, bu tür milli günlerin en aktif ismi Mustafa Sarıgül, herkesin ayakta olduğu bu bayramda pasif kaldı?