Can Ataklı; Sonuçta bir oyun oynanıyor.
İçerde vatandaşın beyni yıkanırken dışarıda istenen her şey yerine getiriliyor.
ANALİZSaray öfkeli konuşma yaptı ya, birkaç gündür yandaş yalaka medya işi gücü bıraktı Can Dündar Erdem Gül davasını yerinde izleyen konsoloslara taktı.
Erdoğan konsolosların suç işlediğini söyledi.
Viyana anlaşmasını ihlal ettiklerini ileri sürdü.
Başka ülkede olsa hemen atılacaklarını bildirdi.
Kalıyorlarsa bunun Türkiye’nin hoşgörüsünden misafirperverliğinden kaynakladığını açıkladı.
Yandaş yalakalar da bunları yazıyorlar. “Yanak yanağa” lafını çok sevdiklerinden ve “başka bir imaya yol açtığından” hoşlandıklarından olacak konsoloslara vuruyorlar.
Peki, böyle dış siyaset olur mu?
Olmaz tabii de gelin önce hangi ülkelerin İstanbul Başkonsoloslarının duruşma salonuna geldiklerine bir bakalım; Amerika, Kanada, İngiltere, Almanya, Hollanda, İsveç, İsviçre, Polonya, Avustralya, İtalya, Belçika.
Eğer bu ülkelerin konsolosları Türkiye’de açık bir suç işlemişlerse, bunları toplum önünde eleştirmek, ağır sözler hatta hakaretler etmek herhalde bir “dış politika” stratejisi” olamaz.
Yapılması gereken tek şey vardır; bu ülkelere nota verilir ve konsoloslar “istenmeyen adam” ilan edilerek ülkelerine geri gönderilir.
Onurlu, güçlü ve ciddi bir devletin yapacağı budur.
Eğer bunu yapamıyorsa devletin en tepesindeki kişinin çıkıp da “Eeeeeyy konsoloslar, siz kimsiniz yaaaa” türü açıklamalar yapması sadece komik olur.
Saraydaki bunu bilmiyor mu? Konsoloslara bu tür bir çıkışın hiçbir anlamı olmadığının farkında değil mi?
Elbette farkında. Ama amaç başka.
Amaç bu ülkelere karşı Türkiye’nin gücünü göstermek, onurunu koruduğunu anlatmak değil.
Saray da biliyor bu tür çıkışlarının artık hiçbir ülkede ciddiye alınmadığını.
Bu söylem içe dönük. Türk halkına “Bakın bize ters yapanları nasıl azarlıyorum, nasıl ayar veriyorum, görüyorsunuz işte gıklarını bile çıkaramıyorlar” propagandası yapılıyor.
Aslına bakarsanız bu batı ülkeleri bir anlamda Erdoğan’ın içe dönük propagandasına ses etmiyorlar. Onlar da biliyorlar bugünkü iktidarın gerçek anlamda kendilerine bu kadar sert çıkamayacağını.
Sonuçta bir oyun oynanıyor.
İçerde vatandaşın beyni yıkanırken dışarıda istenen her şey yerine getiriliyor.
YENİ ÖĞRENDİMNiye kanser riski taşıyan şeker üretmeye çok meraklıyız?Milletvekillerinin verdikleri soru önergelerini çok önemsiyorum.
Çünkü bu sayede geç de olsa hem bazı gerçekleri hem de ikidarın Türkiye’ye verdiği zararları öğreniyoruz.
Bugün sizlerle CHP Kırklareli Milletvekili Turabi Kayan’ın nişasta bazlı şeker üretimiyle ilgili verdiği soru önergesini paylaşmak istiyorum.
1998 yılında yani 18 yıl önce 22 milyon ton olan şeker pancarı üretimi bugün 17 milyon tona düşmüş.
Pancar üreten çiftçi sayısı da 450 bin iken şu anda 130 binmiş.
Çünkü iktidar pancar ektirmek yerine kanser yaptığı şüphesiyle Avrupa Birliği ülkelerinde yasaklanan nişasta bazı şeker üretimine öncelik veriyor.
Turabi Kayan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’e şu soruları sormuş;
1- Kotasını arttırmış olduğunuz Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) ile kotasını sürekli düşürdüğünüz Şeker Pancarı karşılaştırıldığında, bu ürünlerden hangisi insan sağlığı için daha uygundur?
2- Mısır ve nişasta bazlı şekerlerin kanser ve diyabet hastalarını olumsuz yönde etkilediği sağlık otoriteleri tarafından kanıtlanmışken, ülke olarak ısrarla üretimde ve tüketimde nişasta bazlı şekere yönelmemizin nedenleri nelerdir?
3- nişasta bazlı şekerin (NBŞ) bazı AB ülkelerinde yasaklandığı halde Türkiye’de üretim kotasının arttırılmasının gerekçeleri nelerdir?
4- Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı olarak şeker fabrikalarının özelleştirilmesini, şeker pancarına uygulanan kotaları doğru buluyor musunuz?
HOŞUMA GİDEN ŞEYLERSuperman mi Batman mı?Yılın görsel anlamdaki en iddialı filmlerinden Batman-Süperman (Adaletin Şafağı) filmi tüm dünya ile birlikte Türkiye’de de vizyona girdi.
Beklendiği gibi çok büyük ilgi gören filmi gidip izledim.
Kimileri “fiyasko” da diyor ama bana göre öyle değil.
Dünyaya hükmedebilecek süper güçlerin olması zaten saçma sapan ama filmi görsel açıdan değerlendirirsek gerçekten bir şölen yaşıyorsunuz.
Müthiş bir teknoloji kullanılmış. İlk Superman ve Batman filmlerini hatırlıyorum da uçma sahneleri bile ne kadar konuşulmuştu “nasıl yaptılar?” diye. Şimdi uçmalar en basit sahneler.
Konuya saplanmayın, bildiğimiz “tuzağa düşürülüp birbirine düşman olan sonra durumu fark eden iyileri” anlatıyor.
Medyada ise bir merak var “Superman’i mi yoksa Batman’ı mı tutuyorsun?” diye.
Valla bana sorarsanız, ara sıra görünen ama asıl filmin son 20 dakikasında, Türk Hava Yolları uçağından atlayarak ortaya çıkan Wonderwomen’ı seçerim. Gal Gadot bu role gerçekten çok yakışmış.
ŞAŞIRDIMSaraydan “Rıza Bey’e” parelelli koruma
Erdoğan dün Amerika’ya uçtu.
Bakalım Obama ile görüşecek mi?
Kendisi tam olarak söylemedi ama dün ilk kez saray kaynakları Erdoğan Obama görüşmesinin olacağını söylediler.
Sadece “süresi” belli değilmiş.
İyi de bu tür ilişkilerde sürenin ne önemi var? Görüşmeyi gerektirecek bir durum varsa bu beş dakika da olabilir saatler de sürebilir.
Ayrıca nedir bu Obama ile görüşme telaşı?
Gariptir ki, halkın karşısında sürekli olarak Amerika’yı suçlayacaksınız, muhalefetin üst aklının Amerika olduğunu söyleyeceksiniz ve alkış alacaksınız, sonra aynı Amerika’nın önünde “yalvar yakar” olup Obama ile görüşme ayarlayacaksınız, bu halk onu da alkışlayacak.
Bir gariplik yok mu?
Neyse artık, Erdoğan’ın Amerika temaslarını yarından itibaren göreceğiz.
Yalnız, giderken söylediği bazı sözlere çok şaşırdım. Belli ki “sor” talimatı verildiği için gazetecilerden biri Rıza Zarrab konusunu sordu.
Erdoğan konunun Türkiye’yi ilgilendirmediğini söyledikten sonra soruşturmanın kara para aklama konusunda olup olmadığını bilmediğini belirtti ve “Kara paranın babaları Pensilvanya’da duruyor. Burada duranlara oradaki yetkili merciler herhangi bir uygulama yaptılar mı?” diye sordu.
Peki, ne alaka?
Hem diyorsunuz ki “kara para mı daha bilmiyoruz” hem de “kara parayı başka yerde arayın” diye akıl veriyorsunuz.
Ama en güzeli Zarrab’dan “Rıza Bey” diye söz ederek, “Avukatları herhalde gerekeni yapacaktır” demesi
Aslında haklı tabii. Çünkü bu olayın kendisine de dokunacağını biliyor, kalkıp açıkça koruyamayacağı için hedefi başka tarafa çekip üstü kapalı Zarrab savunması yapıyor.
Buradakiler yer belki de dünyanın bakışı böyle olmaz. Danışmanları herhalde söylüyorlardır kendisine.
KAFAMI BOZAN ŞEYLERHani “işin …unu çıkardılar” derler ya işten aynen buİktidarın yarattığı “dinci ortam” giderek tüm hayatımızı sarmalıyor.
Laikliği falan bir kenara bıraktım, güya dini ve dine dayandırılan her şeyi şirin göstermek için akıl almaz yöntemlere başvuruyorlar.
Örneğin TRT bir belgesel çekiyor. Amaç Suriyeli mültecileri anlatmak onların dramını sergilemek.
Küçük bir kızı oturtmuşlar, henüz 10-12 yaşlarında başı türbanlı. babası çatışmalarda öldürülmüş. Kıza soruyorlar “Ne yapmak istersin intikam almak için” diye o da cevap veriyor “kontrol noktasında kendimi patlatmak isterim.”
Kızın yüz ifadesinden belli ki kendine ezberletileni söylüyor.
Belgesel tepkiye neden olunca TRT kendini güya savunmak için “Bunlar provokasyon amaçlı” açıklaması yapıyor. Neymiş belgeselde kurgu olmazmış.
Herkesi sersem sanınca böyle oluyor.
Sonra geliyorsunuz Diyanet’in çocuklarla ilgili bir yayınına.
Çizgilerle şehitlik anlatıyorlar güya. Baba küçük çocuğuna “Ne güzel şehit olmak” diyor. Çocuk şaşırarak “Şehit olmak hiç istenir mi baba?” diye soruyor. Baba “İstenir tabii yavrum, kim cenneti kazanmak istemez ki” karşılığını veriyor.
Aynı yayındaki bir başka çizgi canlandırmada, bu kez baba oğul şehit mezarlığındalar. Çocuk üzüntülü bir şekilde “Kim bilir ne acılar çekerek şehit olmuşlardır değil mi baba?” diye soruyor. Baba gülerek şu cevabı veriyor; “Şehitler düşündüğün gibi acı çekmezler oğlum.”
Nedir bu güzellemeler?
Çok basit, birincisinde IŞİD’ci canlı bombalar sevimli gösteriliyor.
Şehit olayında ise, son zamanlarda verdiğimiz kayıplara tepki yükselmesin diye algı yaratmaya çalışıyorlar. Güya “şehit oldu, cennete gitti” tesellisiyle halkın sorgulamasına set çekilmeye çalışılıyor.
Can Ataklı - Korkusuz