Can Ataklı; Paris’te yaşanan terör olaylarının arkasında Amerika’nın olma olasılığı yabana atılmayacak bir iddia.
Yazacaklarım aslında bir komplo teorisi.
Ancak komplo teorisi olsa da bazı gelişmeleri arka arkaya sıraladığınızda ortaya çıkan tablo son derece mantıklı ve gerçeğe uygun olabiliyor.
Paris’te yaşanan terör olaylarının arkasında Amerika’nın olma olasılığı yabana atılmayacak bir iddia.
Önceki akşam Fransa’da yaşayan, Fransa siyasetini yakından tanıyan bir akademisyen arkadaşımla telefon sohbeti yaptık.
Önce Paris’te yaşanan dehşeti anlattı.
Evi saldırıların yapıldığı lokantalardan birine çok yakınmış, bu nedenle silah seslerini duymuşlar.
Daha sonra da polisin gelmesini, çıkan kargaşayı, yaralıların taşınmasını da izlemişler.
Akademisyen dostum “IŞİD neden Fransa’yı hedef aldı?” diye sordu.
Fransa Amerika ile birlikte IŞİD’e yönelik koalisyonun içinde yer alıyor. IŞİD’i Suriye topraklarında vuruyor. Bunun intikamı olma olasılığı yüksek.
“Ancak” dedi dostum “Fransa’nın bir özelliği daha var.”
Şu; Suriye’de Esad karşıtı blok önceleri çok genişti. Pekçok Avrupa ülkesi, yine birçok Müslüman ülke ve elbette Türkiye bu blokun içindeydi. Blokun tepesinde tabii ki Amerika var.
Geçen zaman içinde birçok ülke bloktan ayrıldı. Sonunda Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye ile Amerika, Kanada ve Fransa kaldılar.
Fransa Esad karşıtı blokta yer alan tek Avrupa ülkesi.
Bu durum ülkede rahatsızlık yaratıyor ve Hollande de bir fırsatını bulup bloktan ayrılmak istiyor.
Amerika ise tek Avrupa ülkesi Fransa’nın bloktan çıkması halinde yalnız kalacağını biliyor.
Yani Fransa’nın çıkması Amerika’nın hiç işine gelmiyor.
Şimdi gelelim terör gecesine.
IŞİD militanları 7 ayrı noktaya eş zamanlı saldırdılar. 100’ün üzerinde Fransız öldü, 200’ü aşkını da yaralandı. Toplum ciddi bir travma yaşadı.
Hollande terör gecesi ilk açıklamasında “Bu bir savaştır” dedi.
Yani; Hollande artık istese de istemese de Suriye konusunun içinde kalmaya mahkûm demektir.
Bu terör olayından sonra Fransa’nın Suriye’deki konumundan geri çekilmesi düşünülemez.
Elbette IŞİD’e yönelik operasyonların içinde olacaktır ve Amerika ile müttefik olduğu sürece de Esad karşıtı politikaları desteklemek zorundadır.
Dostum “Amerika hesap hatası yaptı” dedikten sonra da şunu anlattı;
“Amerika siyasal İslamı destekleyerek Sovyetleri çembere aldı. Sonra yine aynı yöntemle İran’da Şah’ı devirdi. Sovyetler Birliği çöktüğünde tek egemen güç olacağını düşündü. Ama desteklediği Siyasal İslamın terör kanadı başına bela oldu. İran, Suriye ve Irak politikalarının yanlışlığı sonucu Rusya tekrar bölgeye indi. Bölgede sadece birkaç petrol zengini Arap ülkesi ile Türkiye’nin desteği yetmez. Avrupa’dan da destek alması gerek. Bu desteğin son halkası Fransa da çekilirse Amerika iyice batağa düşer. Bu yüzden Fransa’nın blokta kalması gerekiyor ki önümüzdeki günlerde diğer Avrupa ülkelerinden de destek gelsin.”
Şimdi gelişmeleri arka arkaya dizince, terör olayında Amerikan parmağı olma ihtimali yükselmiyor mu?
--BUNU YAZMAK GEREK—
Fransızlar “ne “katil Hollande” ne de “Hollande istifa” diye bağırmadı
Türkiye garip bir ülke.
AKP ve yandaşları dünyada ne olursa olsun konuyu hemen AKP iktidarına ve özellikle saraya bağlamaya ve bundan kendilerine pay çıkarmaya çalışıyor.
Paris’teki terör olaylarından sonra da bunu gördük.
AKP ve yandaşları koro halinde “Paris’te böyle bir terör olayından sonra kimse yöneticilerin istifasını istemedi” dediler. Yine aynı bağlamda “Paris’te halk ‘Hollande istifa’ diye bağırıyor mu?” diye sordular.
Üstelik bizzat Başbakan bile çıkıp bunu dile getirdi.
Amaç şu; Türkiye’de bir terör olayından sonra yetkililer istifaya çağrılıyor ya güya buna gönderme yaparak “Bak Fransa’da kimsenin bu aklına gelmiyor” diyerek kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar.
Şu anda Fransa’da kimse “istifa” sesleriyle sokaklara dökülmez.
Nedeni basit.
Birincisi; demokratik ülkelerde bu tür olaylarda hesap sorma mekanizması kusursuz çalışır. Bu olayda kimin hatası varsa mutlaka ortaya çıkarılır.
İkincisi dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde yaşanan kötü bir olaydan sonra halk “istifa” istemez. Buna karşı iktidar veya devlet görevlileri gereğini yerine getirir.
Üçüncüsü ve en önemlisi demokratik ülkelerde iktidarlar toplumu sarsan olaylardan kendi siyasi amaçları doğrultusunda çıkarımlar yapmaya bunu propaganda amacı olarak kullanmaya kalkmazlar.
Şimdi Türkiye’ye bakalım.
İktidar eleştiri oklarını üzerine çeken her olaydan ya siyasi bir fayda sağlamaya çalıştı, ya inkar etti ya da üste çıktı.
İktidar için ne yüzlerce kişinin öldüğü bir maden kazası, ne onlarca kişinin can verdiği terör saldırısı ne ihmaller yüzünden yaşanan doğal afetlerdeki kayıplarımız bir anlam taşımıyor. Bunlara sadece “nasıl kenimize sağlarız” hesabı ile yaklaşıyorlar.
Bir, iki, üç beş derken acı olaylar o kadar fazlalaşıyor ki, sıradan vatandaşın öfkesi kabarıyor.
O zaman da ortaya “istifa” ya da “katil” gibi ağır tanımlamalar çıkıyor.
--ÜZÜLDÜM—
IŞİD’lileri “Müslüman” kabul etmiyorsak başka tabii
Üzüldüm, diyorum çünkü “hep Müslümanların can alması bizi kahrediyor” başlıklı yazıma sosyal medyadan gelen garip tepkilerin akıl ve mantıkla bağdaşmadığını gördüm.
Bir gerçeğin fotoğrafını koymak istiyorsunuz, ancak düşünmeyi asla kabul etmeyen ve sadece fanatik açıdan dünyaya bakmaya çalışanların saldırısına uğruyorsunuz.
Şu anda dünyaya bakın.
Her tarafta kan, ateş ve ölüm var.
Bunların birkaç tanesi dışında kan, ateş ve ölümün yaşandığı yerler hep Müslüman ülkeler.
Ve daha da kötüsü, şu anda yine bir iki yer dışında dünyada sadece Müslümanlar Müslümanları öldürüyor.
Ama adam fanatik, dinine küfür edildiğini sanıyor ve “Sen IŞİD’e Müslüman mı diyorsun?” diye soruyor.
Değil mi?
Git çık karşısına bir IŞİD militanının da “Sen Müslüman değilsin, Müslüman benim gibi olur” de bakalım ne olacak.
Kimilerinin öfkesi de kafaları gibi karışık.
“Efendim Kızılderilileri, zencileri, Yahudileri, Cezayirlileri soykırımdan geçirenler Müslüman mıydı?” diye soruyorlar.
Elbette değildi ve onları hala lanetliyoruz.
Benim anlattığım günümüzde yaşananlar, bu kadar basit.
---MERAK ETTİĞİM ŞEYLER—
Bakalım HDP’nin başvurusuna karşı YSK hangi bahaneleri gösterecek
Tarhan Erdem’in Radikal İnternet sitesindeki yazısından sonra konuyu yazılı medyaya ilk taşıyan kişiydim. Konu şuydu; “1 Kasım seçimleri iptal edilebilir mi?”
Tarhan Erdem siyasetçilerin bile unuttuğu seçim yasasını ve seçim sonuçlarına itirazla ilgili maddeyi hatırlatarak “Partiler 1 Kasım seçiminin adil ve eşit yapılmadığı, cumhurbaşkanının bizzat taraf olarak seçim sonuçlarına etki ettiği iddiası ile Yüksek Seçim Kurulu’na başvurabilir ve seçimin toptan iptalini isteyebilir” demişti.
Kendi yazımda “Bakalım buna cesaret edecek parti çıkacak mı?” diye sormuştum.
İşte HDP bu gerekçelerle YSK’ya başvurdu ve seçimlerin iptalini istedi.
Artık top YSK’da.
Tahminim seçimlerin iptal edilmeyeceği doğrultusunda.
Ancak merakım YSK’nın hangi gerekçeleri göstereceği yönünde.
Öyle ya, seçimlerin hiç de adil ortamda yapılmadığını hepimiz biliyoruz.
Saraydaki kişinin Anayasayı ihlal etme pahasına AKP’den yana taraf olduğunu, bu partiye oy istediğini, muhalefete oy verilmemesi gerektiğini, üstelik isim vererek HDP’ye hiç verilmemesi gerektiğini defalarca söyledi.
Hükümet hiçbir yasağa aldırmadan devlet kesesinden milyonlar harcadı.
Yine saray şatafatlı ağırlama törenleri ile seçim propagandası yaptı.
Bütün bunlar ortada dururken YSK acaba ne diyecek?
“Cumhurbaşkanı tarafsız davranmamıştır” diyebilecek midir örneğin?
Yine tahminim bunlara hiç girmeden başvuruyu usulden falan reddeder, çünkü aksi ciddi sorumluluk gerektiriyor.
Can Ataklı - Korkusuz