Can Ataklı; Yapılması gereken sağduyulu, vatansever bütün Türkler ve Kürtler el ele vererek bu kanlı, gerici faşist oluşuma karşı çıkmalıdır.
ANALİZ
Bu ülkede yaşamak çok zorlaştı.
Bir yandan koca ülke, başına musallat olmuş bir zihniyetin gerici faşist baskısı altında inliyor, diğer yandan ne idüğü belirsiz terör örgütleri hiçbir engel tanımadan kan döküyor can alıyor.
Sayısız can alan terörün düzenleyicisi örgütlerden birinin lideri milletin yüreği dağlandığı sırada çıkmış “Bombaları AKP iktidarını devirmek için patlattıklarını” söylüyor.
Nerede yaşadığı, ne yediği, ne içtiği hatta rüyasında ne gördüğü bile devletin istihbaratı tarafından bilinen bu şahıs bu söylemiyle aslında iktidarla nasıl ortak olduklarını da itiraf etmiş oluyor.
“Bombaların AKP’yi devirmek için patlatıldığını” söylemek bütün bir halka “Erdoğan etrafında birleşin” demektir aynı zamanda.
PKK, koca ülkenin başına musallat olmuş gerici faşist bir zihniyetle demokrasi, hukuk, insan hakları, özgürlükler sınırları içinde mücadele etmeye çalışan, bu uğurda canını bile ortaya koyma fedakârlığı gösteren milyonlarca insanın tüylerini diken diken eden bu açıklama ile Türkiye’deki ortağını deşifre etmiş oluyor.
Bizler bunca mücadeleyi kurallarına uygun olarak yaparken, kanlı bir terör örgütü AKP’yi yıkmak için bomba patlatacak, masum yüzlerce insanın ölümüne neden olacak, bir ömür boyu sürecek travmalara neden olacak ve bizler bu katillerle aynı amaca hizmet ediyoruz gibi görüneceğiz.
Öyle mi?
Buradaki büyük oyunu herkes görmeli.
Türkiye’de yaşanan terör olayları tesadüfî değildir.
Bir istihbarat hatası, ihmal yoktur.
Bu terörde devletin içindeki bazı unsurların bizzat parmağı vardır.
Zaten öyle olmasa, hiçbir terör örgütü bir ülkenin başkentinde 5 ay içinde üç büyük terör eylemine kalkışamaz.
Bir terör örgütü, eylem yaptığı ülkede iktidarın uygulamalarına karşı mücadele eden milyonlar varken, sanki aynı amaca hizmet ediyormuş gibi patlattığı bombaları savunuyorsa, bu iktidarla olan anlaşmasının bir gereğidir.
PKK’nın açıklamasıyla iktidarın beyinlere zerketmeye çalıştığı “Bütün muhalefet Erdoğan düşmanlığında birleşti, Türkiye’yi süper güç yapan Erdoğan’ı çekemedikleri için yıkmak istiyorlar” algısı daha da güçlenir.
Terörden, istikrarsızlıktan, kaostan bıkan herkes bunun sorumlusu olarak iktidarı görmeyi bir kenara bırakır ve doğal olarak “bombalarla devrilmek isteyen iktidarın arkasında” durmak zorunda hisseder kendini.
Amaç ortada.
Bu işbirliği ile iktidarı daha da güçlenir, üniter yapının, Türklüğün kaldırıldığı yeni bir anayasa yapılır, o kişi başkan olur, PKK kendine özerk bölge edinir.
O halde yapılması gereken sağduyulu, vatansever bütün Türkler ve Kürtler el ele vererek bu kanlı, gerici faşist oluşuma karşı çıkmalıdır.
BUNU YAZMAK GEREK
Selina Doğan’ı linç etmenin keyfi
CHP’li milletvekili Selina Doğan Ankara’daki hain saldırıdan sonra şöyle bir twit paylaştı; “1992 doğumlu bir kadını, vücudunu patlatarak ölüm saçmaya iten sebepleri konuşmadıkça terörle mücadele yalandır.”
Sen misin böyle bir twit atan. Başını AKP milletvekili Mehmet Metiner ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in çektiği bir grup Doğan’ı lince tabi tuttu.
Selina Doğan bu twitiyle teröre destek veriyormuş, teröristleri şirin gösteriyormuş CHP’nin bu kadını derhal partiden atması gerekiyormuş.
Arkası geldi tabii. Cümle AKP yandaşı ve yalakası Doğan’a saldırmaya, ağır hakaretler yağdırmaya başladı.
İşin kötüsü, cümleyi doğru dürüst okumayan ve yaşadığımız kanlı olayın öfkesini hâlâ üzerinde taşıyan kimi CHP’li ve muhalif kesimlerden de bu koroya katılanlar oldu.
Oysa serinkanlı olalım ve yazılana bir daha bakalım.
Bu cümlede yanlış olan bir şey yok.
Daha önce ben de sordum; “Erdoğan iktidara geldiği sırada henüz 7-8 yaşında olan ve çocuklukları terör ortamında geçmeyen bu kadar genç nasıl oldu da elleri kanlı katillere dönüştüler” diye yazdım, tv ekranlarında söyledim.
Kimse terörist olarak doğmuyor. Ya da “terörist” diye ayrı bir yaratık yok.
İnsanlar özelliklerini, duygu ve düşüncelerini hatta karakterlerini yaşadıkça kazanırlar.
Sorulan soru budur; nasıl oldu da bu kadar genç insanlar sonucu ölüm olan eylemlere bu kadar kararlı biçimde kalkışabiliyor. Onları yetiştiren, eğiten, bu yola itenler kimlerdir?
İşte devlet olmak burada önemli. Oluşturduğunuz yaşam biçimiyle, verdiğiniz eğitimle, bu eğitimi verenlerin seçimiyle genç dimağları iyiye ya da kötüye yönlendirebilirsiniz. Devlet eğer bu konuda eksik ve aciz kalmışsa işte kimi gencecik insanlar karanlık zihniyetlerin eline geçer.
Bu durumu sorgulamak, çare aramak teröre destek vermek, teröristi şirin göstermek değildir.
Ama bu linci uygulayanların karanlık zihniyetlerini açığa çıkarmak için turnosol kâğıdı görevi gördüğü de gerçektir.
ŞAŞIRDIM
Tabii ki Ensar Vakfı da suçlanacaktır
Karaman’da çok iğrenç bir olay ortaya çıkarıldı. Dinci bir vakıf olduğu bilinen Ensar Vakfı’nın açtığı kurslardan birinde öğretmenlik yapan bir kişi, çok sayıda çocuğa cinsel tacizde bulunmuş.
Aynı vakfın daha önce bir başka okulunda da benzer bir olay ortaya çıkarılmıştı.
Aklı başında herkesi tiksindirecek bu olaylar üzerine gözler ister istemez Ensar Vakfı’na çevrildi.
Tepkiler üzerine AKP tarafı anında savunmaya geçti. Önce soruşturmaya gizlilik getirildi. Sonra anlaşıldı ki gizlilikten de öte “yasak” konmuş.
Gizliliği anlarım, mağdur çocukların ve ailelerin deşifre edilmemesi gerekir. Ama mahkeme kararı öyle demiyor, bu olayla ilgili her türlü haber, röportaj ve dikkat edin “eleştiri yasağı” var.
Bir de üstüne Adalet Bakanı’nın talimatıyla soruşturmayı açan savcı ve hâkimin de yeri değiştirildi.
Şimdi her gün “Ben oraya da çakarım, buraya da çakarım, çünkü ben tek tarafsız gazeteciyim” havasında olan bir yazar “Bir kişinin yaptığını bütün bir vakfa mal edemezsiniz” diyor.
Öyle değil güzel kardeşim, kimse bir kişinin yaptığı olayı bütün bir vakfa mal etmeye kalkmıyor.
O vakfın arkasındaki çok büyük güçler, olayın üstünü kapatmaya çalışıyor, yayınlanmasını yasaklıyor, delilleri yok ediyor.
Tıpkı Oscar kazanan Spottlight filmindeki gibi biliyor ama bilmezlikten geliyor.
Eleştirilen budur.
Siz eğer “bir kişinin yaptığı” diye iddia ettiğiniz olayı bütün gerçekliği ile ortaya koymuyor ve “Bütün bir vakfı töhmet altında bırakmayalım” diye örtbas etmek istiyorsanız suçlusunuzdur.
Demokrasi ve hukuka inanan dünya artık bunlara böyle bakıyor.
Kimse bir inancın ya da gücün arkasına sığınarak iğrenç eylemleri yok sayamaz.
KOMİK
Cem bey bu kez de “Can Dündar hapse atılsın ve hiç çıkarılmasın” diye buyurmuş
Saray gazetecisi Cem Küçük yine coşmuş.
Bugüne kadar yazılarıyla koca medya patronlarına diz çöktüren, istediği kişiyi işten attıran bu gazeteci şimdi de “Can Dündar’ın derhal hapse atılmasını ve asla bırakılmamasını” istemiş.
Saraydaki zaten ilk günden beri duruma itiraz ediyor.
Başbakan “Anayasa çiğnendi” diyor.
Adalet Bakanı hâkimlere ayar veriyor.
Hiçbirinde sonuç alınamadı, ama Cem bey devrede artık.
Can Dündar’ın ilk duruşması 25 Mart’ta. Mahkemeye gidecek ve hâkim karşısına çıkacak.
Birkaç gün önce yazdığım cümleyi tekrarlayacağım; Bu kadar yoğun baskı altındaki mahkeme bakalım nasıl karar verecek. Can Dündar hapisten çıktığında ‘Ankara’da hâkimler var’ demişti. Ama Ankara’da hâkimlerin olup olmadığını 25 Mart’ta göreceğiz.”
BAŞIMDAN GEÇENLER
Köprüde arabanız arızalanırsa ne yapacaksınız?
Ulusal Kanal’da her sabah program yapan dostum Halil Nebiler dün aradı ortak dostumuz Ferit Turan’la öğle yemeğine davet etti.
Beyoğlu’nda öğle yemeklerinde çoğu kez Balık Pazarı’ndaki Merih restoranı tercih ediyoruz. Çok güzel bir esnaf lokantası, ben özellikle harika haşlamasını yiyorum, tavsiye ederim.
Sohbet sırasında laf önceki gün Boğaz Köprüsü’nde benzini biten ve İstanbul trafiğini mahveden arabaya geldi.
Adamın aracı bırakıp gitmesini anlayamadığımı söyleyerek “Gitmesine gerek yoktu, zaten kameralardan görünüyor iki dakikada polis başına gelecekti” dedim. Sonra da ekledim “Ama böyle günlerde polis de tedirgin, adamı terörist sanarak vurabilirler, galiba en iyisi kameralara doğru el sallayıp sonra yere oturup ellerini havaya kaldırıp beklemek.”
Bunun üzerine Halil “Can abi zaten doğrusu bu. Biz Körfez Savaşı’na gittiğimizde deneyimli muhabir olan Coşkun Aral bize öğretirdi, ‘gazeteci de olsan silahlı biri geliyorsa hemen diz çök ve ellerini görünür bir şekilde kaldır yoksa kurşunu yersin’ derdi” dedi.
Kimseye komik gelmesin, çok hareketli ve tehlikeli günler geçiriyoruz.
Bizler nasıl korkuyorsak güvenlik güçleri de çok tedirgin. Bir uyarı aldığınızda “Ben nasıl olsa bir şey yapmadım ki” diye düşünmeyin, hareketsiz kalın, ellerinizi saklamayın, cebinizden bir şey çıkarıyormuş gibi yapmayın, çantanızı indirmeye kalkmayın.
Kim vurduya gitmeyin, inanın bu kargaşada arkanızda kalanlar hesabını bile soramaz.
Can Ataklı - Korkusuz