Rezalete bakın, bunlar Erdoğan söylemeden su bile içemezler
Can Ataklı; İçişleri Bakanı Soylu, İBB Başkanı İmamoğlu’nun “Madem bunları biliyorsun, niye işlem yapmıyorsun?” sorusuna ise cevap vermemişti.
ANALİZ
Parasını TL’de tutan cezalandırıldı
Maliye Bakanı olan zat, ne güzel anlattı değil mi?
Aynen şunu söyledi, dün de yazdığım gibi;
“Küçük yatırımcıya yazık oluyor. 15 liradan, 16 liradan, 17 liradan dolar alanlar var. Kim bunlar? Büyük finansörler değil. Niye? Biliyor çünkü. Bütün altyapı yatırımlarını tamamlamış bir ülkede, tüm makro göstergelerin pozitif olduğu bir yerde, aklı başındaki bir finansör Türkiye’de bu işlerin bir şekilde döneceğini bilir. Ama çarpılan kim oldu? Küçük yatırımcılar. Her zaman olduğu gibi. Küçük yatırımcılara eziyet ettiler. Şimdi de kara kara düşünüyorlar.”
Saray gazetecileri köşelerinde ve ekranlarda halkın nasıl çarpıldığını ballandıra ballandıra anlatıyorlar her gün sevinç çığlıkları atarak adeta.
Biri diyor ki “Merkez Bankası, Cumhurbaşkanı’na ‘18 liradan dolar almak istiyorlar, ne yapalım’ dedi. Cumhurbaşkanımız da ‘Verin o zaman’ dedi. Doları artırıp hükümeti düşürecekler ya, işte bu tuzağa düştüler, arada kazanma hırsı ile balıklama atlayanlar da var. Cumhurbaşkanımız onları uyarmıştı ama dinlemediler, başlarına bu geldi.”
Bir başkası, “Hazin bir hikaye, nasıl ters takla oldular” diye sevincini dile getiriyor.
Diğer bir saray gazetecisi, “Erdoğan’ın dehasına, dünya bile şapka çıkarıyor” diyerek iyice coşuyor.
Oysa bütün anlatılanların ortak noktası şu: “İktidarın yanlış politikası nedeniyle halk vurgun yedi, pek çök kişi hiç hak etmediği halde batma noktasına geldi, iktidar sahipleri işte bununla övünüyor.”
Bunlar saray yandaşlarının beyanları.
Bir de herkesin gözünün içine baka baka yapılan bir büyük haksızlık daha var.
Erdoğan’ın dehası diye sunulan yeni ekonomik planlardan biri şu;
Türk Lirası, tarihinde ilk kez tamamen değersizleştirildi ve dolara endeksli hale getirildi. Bankalardaki döviz hesabını Türk Lirası’na geçiren ve 3 ay, 6 ay, 9 ay veya 12 ay vadeli yatıranlar eğer kur yükselirse bundan etkilenmeyecek, hem faizini hem de dolar kurundaki yükseliş kadar prim alacak.
Çok açık yazayım, birçok iş insanı, ekonomiden anlayan bile buradaki ince ayırımı ilk başta fark etmedi.
Sanıldı ki TL mevduatların tamamına Amerikan doları garantisi getirildi.
Asına bakarsanız ilk gecenin açıklaması böyleydi.
24 saat sonra bir yönetmelikle durumu açıklığa kavuşturdular ve “Bu haktan sadece döviz hesabını vadeli TL hesabına geçirenlerin yararlanacağını” açıkladılar.
Kısacası halk bir kere daha kandırıldı.
Halk bir kere daha enayi yerine kondu.
Kısa bir bilgi vereyim; Bugün bankalardaki toplam mevduatın TL karşılığı 4 trilyon 943 milyar lira. Ancak bu mevduatın yüzde 62’yi yani üçte ikisi döviz hesaplarında tutuluyor.
Niye toplam mevduatın üçte ikisi dövizde?
Çünkü AKP’ye oy verenler dahil, bu iktidarın ekonomi politikalarına güvenmiyor ve parasının değerini kendi görüşü doğrultusunda korumaya çalışıyor.
Buna rağmen vatandaşın bir bölümü 2 trilyona yakın mevduatını TL’de tutmuş.
Peki parasını kendisine güvenmeyip de dövizde tutana avantaj sağlayan AKP iktidarı, parasını TL’de tutanları böylelikle cezalandırmış olmuyor mu?
İktidar kendine güvenmeyenlerin zararını karşılarken, dolaylı olarak güvenenlere neden kazık atmayı tercih ediyor?
ŞAŞIRDIM
TÜİK Başkanı’ndaki cesarete bayıldım; adam, Erdoğan’ı yalanlıyor
Türkiye İstatistik Kurumu’nun başında sarayın adamlarından biri var.
Kurumda yüzlerce kişi çalışıyor ama önemli rakamlar sarayın izni ve onayı olmadan açıklanamıyor.
Bu kurum tamamen iktidarın bir yan kuruluşu gibi çalışıyor ve toplumda “Ekonominin çok iyi olduğu” algısını yaratmak için elinden geleni yapıyor.
Ancak buna rağmen kurumun başındaki adam önceki gün çok cesaretli davrandı.
Şaşırtıcı biçimde bağlı olduğu AKP genel başkanını yalanladı.
Niye yaptı anlamak mümkün değil.
Tahmin ediyorum röportaj vermeden bir gün önce Erdoğan’ın yaptığı konuşmayı dinlemedi, yoksa bu kadar cesaretli olması mümkün değildir.
Bu adam Habertürk’ün “Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmeyi kabul etmediniz?” sorusuna bakın ne cevap vermiş: “Kurumu siyasi tartışmaların bir parçası haline getirmek istemedim. Bu kurum siyasetten uzak, tartışmalardan uzak kalıp, ülkenin en kritik verilerini üretmeli. Çok hayati bir iş bu. Görüşmeme nedenimiz budur.”
TÜİK’in başındaki kişi, bir başka soru üzerine aslında basına ve konunun uzmanlarına çok ayrıntılı bir açıklamaya yapacaklarını belirttikten sonra Kılıçdaroğlu’nun yaptığı baskından sonra bundan vazgeçtiklerini söylemiş.
Adamın söyledikleri AKP genel başkanının söyledikleri ile taban tabana zıt.
Çünkü Erdoğan alaylı biçimde Kılıçdaroğlu’nu küçümseyerek “İstatistik Kurumu’na gitmek istedi. İstatistik Kurumu nefis bir cevap verdi: ‘Siz dedi imtihanı Merkez Bankası’nda kaybettiniz’. Çılgına döndü. Daha sen çok çılgına dönersin. Sende etik yok Bay Kemal” demişti.
TÜİK Başkanı, “politikaya bulaşmamak için” diyor ama patronu TÜİK’in siyasetin tam göbeğinde olduğunu, kendi emirleri doğrultusunda iş yaptığını ve hatta atanmış bir bürokrat olarak ana muhalefet partisine ağır bir ders verdiğini söylüyor.
Devlet ciddiyetine bakar mısınız?
“Çadır devletlerinde” olur bunlar ve ne yazık ki bizde var.
KOMİK
Nasıl üzüldüm nasıl üzüldüm, bilemezsiniz
Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Yaşar Okuyan, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın “zengin için cennetin bir kapısı açılırsa, yoksulun bin kapısı açılır” dediğini söyleyerek tepki göstermişti.
Erbaş, Okuyan’a bir mesaj şu göndermiş.
Hepsini buraya almam zor, ama Erbaş’ın “Mercedes’i” ile ilgili sözlerini pek üzülerek okudum.
Bakın demiş Diyanet’in başkanı.
“Araba konusunu da belirteyim. 6 sene önce Diyanet’e yeni bir araba verilmişti. Mehmet Görmez Hoca, Başkan iken. Hocayı çok rahatsız ettikleri için çok üzüldü ve cumhurbaşkanlığına geri gönderdi. Eski arabaya binmeye devam etti. O arabaya şu anda ben biniyorum. 11 yaşında. Geçenlerde bozuldu yolda kaldık, koruma arabasına geçmek zorunda kaldım. Korkumuza yeni araba alamıyoruz. Türkiye’de bir Diyanet İşleri Başkanı var. Siz bakanlık yaptınız, kimlerin hangi arabalara bindiğini çok iyi bilirsiniz kıymetli bakanım.”
Niye üzülüyorum biliyor musunuz, bu kişinin sözünü ettiği 11 yıllık otomobil çok lüks bir Mercedes.
Bu arabaların yılı olmaz, 11 yıllık bir Mercedes’e “Eski, çabuk bozuluyor” demek insafsızlık ve hatta izansızlıktır.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Rezalete bakın, bunlar Erdoğan söylemeden su bile içemezler
İktidar muhalefetle özellikle CHP ile ipleri gerginleştiriyor.
Yeni savaş alanı İstanbul Büyükşehir Belediyesi olacak.
İçişleri Bakanı, Meclis Bütçe Görüşmeleri sırasında “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı kuruluşlar ve şirketlerde çalışanlardan 15 binini incelediklerini, bunlardan 455’inin PKK/KCK, 80’inin DHKP-C, 20’sinin MLKP, 2’sinin MKP, ayrıca bazılarının FETÖ ve diğer terör örgütleriyle iltisaklı/irtibatlı olduğunu saptadıklarını” ileri sürmüştü.
İçişleri Bakanı Soylu, İBB Başkanı İmamoğlu’nun “Madem bunları biliyorsun, niye işlem yapmıyorsun?” sorusuna ise cevap vermemişti.
Ancak ne zaman AKP genel başkanı, “İstanbul Belediyesi terörist dolmuş” açıklaması yaptı, Soylu da harekete geçti ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde personel soruşturması açtı.
Demek ki neymiş; İktidarın atanmış memurları Erdoğan talimat vermeden su içmeye bile gidemezler. Kendi normal görevlerini bile ancak talimat alarak yerine getirirler.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Necip Fazıl Kısakürek kimdi?
İktidarın en makbul isimlerinden biri Necip Fazıl Kısakürek’tir.
Gençliği pek de temiz geçmeyen Kısakürek daha sonra adeta “hidayete” erip “İslamcı” olduktan sonra gericilerin pek sevdiği isim haline gelmiştir.
Erdoğan da gençliğinde sık sık Necip Fazıl’ın huzuruna çıktığını ve ondan feyz aldığını anlatır biliyorsunuz.
AKP genel başkanı, hafta sonunda “Necip Fazıl Kısakürek Ödülleri” töreninde konuştu.
Erdoğan şunları söyledi konuşmasında;
“Üstadın izini süren güçlü bir düşünce ve edebiyat damarının bugünde ülkemizde ruhları temizlediğini görüyoruz. Üstat korkmadı, korkutulamadı. Çünkü o dava insanıydı. Verdiği cevap çok asildi. ‘Siz burada hancı, ben de bu dava da yolcu oldukça bu hana daha çok uğrarım’ diyordu. Üstat bu en basit bir yerde geri vitese takanlardan değildi. Dimdik ayakta yoluna devam edenlerdendi. Bu ödüller aynı zamanda üstadın davasına, mücadelesine samimiyetle bağlı kaldığımızın bir göstergesidir. Bu ödüller ayrıca milletimizin ruh kökünü diri ve ayakta tutmamızın timsalidir. Üstat Necip Fazıl bir direniş önderiydi. Üstat Necip Fazıl, hayattaki en büyük gayesinin tarihini, dilini, dinini, aslını bilen ‘fikir Mehmetçikleri’ yetiştirmek olduğunu söylemiştir.”
İyi güzel de Necip Fazıl kimdi yani?
Davası neydi?
Neye karşı dimdik ayakta duruyordu?
Hangi direnişin önderiydi?
Fikir Mehmetçiklerinin fikri neydi?
Bu soruların cevabını sağa sola sapmadan, açık ve mert biçimde açıklayabilirler mi acaba?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları